Paylaş
Psikiyatrik hastalıklar, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde; her sosyoekonomik düzeyde, her ırkta ve her kültürel grupta görülebiliyor. Bu hastalıklardan en önemlilerinden biri de Şizofreni.
Uzun süreli devam eden kronik bir ruh sağlığı sorunu olan Şizofreni; kişinin gerçekle gerçek dışı arasındaki farkı ayırt etmesini zorlaştıran, normal düşünce akışının devamını engelleyen, duygularını kontrol etmesini ve normal olarak davranmasını önleyen bir hastalık. Ancak, belirtilerin çoğu farklı tedavi yaklaşımları yardımıyla büyük ölçüde gerileme gösterebiliyor.
Dünyada 60 milyon, ülkemizde ise 700 bin Şizofreni hastasının yaşadığı tahmin ediliyor. Genel olarak dünyanın hemen her yerinde toplumda yaklaşık %1 sıklığında görülüyor. Ancak kan bağı olan akrabaları arasında şizofreni hastaları bulunanlarda, bu ruhsal rahatsızlığın görülme sıklığı artıyor.
24 Mayıs, yani bugün, “Dünya Şizofreni Günü” olarak anılıyor. Bu özel günün amacı; bu hastalığa karşı farkındalığı artırmak, özelinde şizofreni -genelinde tüm psikiyatrik hastalıklar- ile ilgili mitler ve batıl inançlar ile mücadele etmek ve insanlara doğru bilgileri ulaştırmak.
Şizofreni, en az bir ay süren semptomlarla giden kronik bir ruh sağlığı sorunu ve sıklıkla kişinin ömür boyu tedavi görmesini gerektiriyor. Kişinin sanrılardan bahsettiği veya sanrılara göre davrandığı zamanlar dışında, işlev ve davranışla ilgili herhangi bir sorunu varmış gibi görünmeyebiliyor.
Şizofreni belirtileri üç alanda sınıflandırılıyor:
Şizofreni hastalığı olan bir bireydeki belirtiler her üç alanda birden görülebileceği gibi, ağırlıklı olarak bir alanda da yoğunlaşabiliyor, Söz konusu belirtilere hastalığı taşıyan bireylerin beyin hücreleri arasında iletişimi sağlayan bazı maddelerin miktarı, yapısı ya da işlevindeki düzensizlikler neden oluyor.
Şizofreni; sıklıkla 20’li yaşlarda başlıyor, cinsiyet, ırk, din, milliyet ya da ülke ayrımı yapmıyor. Şizofreninin kesin nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, kalıtsal ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklandığı tahmin ediliyor. Genler ve bir dizi çevresel faktör arasındaki etkileşimin şizofreniye neden olabileceği düşünülüyor. Bunun dışında, psikososyal faktörler de şizofreninin başlangıcını ve seyrini etkileyebiliyor. Erkeklerin ve kadınların şizofreniye yakalanma olasılığı ise eşit. Ancak erkekler daha erken dönemde şizofreni semptomları göstermeye başlayabiliyorlar.
Şizofreni belirtileri aniden ortaya çıkabiliyor ya da zamana yayılabiliyor. Şizofreninin bilinen kesin bir nedeni olmasa da şizofreni ile ilişkilendirilen birkaç durum mevcut. Bu durumlar:
Şizofreni sadece hasta bireyi etkileyen bir rahatsızlık değil; hastanın yakınlarını da olumsuz şekilde etkiliyor. Düşünce, duygu ve davranışlardaki şiddetli bozulma öncelikle ailenin bütün üyeleri tarafından hissediliyor. Hastalık hakkındaki bilgi eksikliği ve çaresizlik, birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Utanç, suçluluk, korku, çaresizlik, gelecek kaygısı ve öfke ailelerin sıklıkla yaşadığı duygular.
Ancak, tedavi uyumu ve aile desteğiyle pek çok şizofreni hastası toplum içinde günlük yaşamlarını sürdürebiliyor. Hastaların, hastalıklarını kabul ederek, gerekli şizofreni tedavisi yöntemlerine direnmemeleri ve aile desteği en önemli noktalar. Bu konularda sıkıntı yaşayan hasta ve yakınları için, psikolojik destek alımı en yararlı yöntem.
Şizofreni hastalığının tedavisinde ilaçlar, bireysel ve grup psikoterapileri, ruhsal eğitimler, çeşitli rehabilitasyon programları ve aile müdahaleleri hastanın ihtiyacına göre planlanarak kullanılıyor. Ancak şizofreni hastalığı olan birey ve ailesinin tüm bu tedavilerin ötesinde anlaşılmaya, toplum içinde diğer bireyler kadar yer almaya ve kabul görmeye ihtiyacı var. Bunun önündeki en büyük engel ise damgalanma (stigmatizasyon).
Damgalanma; ‘bir kişinin ya da grubun ruhsal hastalık, etnik köken, ilaç kötüye kullanımı veya fiziksel yetersizlik gibi özelliklerine dayanarak kusurlu veya gözden düşmüş olarak olumsuz değerlendirilmesi’ anlamına geliyor. Günün anlamı gereği şizofreni üzerinden gidecek olursak; damgalanma nedeni ile, şizofreni hastalığı olan birey toplumdan farklı algılanıyor ve bu farklılığa birçok olumsuz anlam atfediliyor. Damgalanma birçok insan, grup ya da toplum üzerinde etkisini gösterse de; uzun yıllardan beri en çok damgalanan bireyler psikiyatrik hastalığı olan bireyler ola gelmiş, onlar arasında da şizofreni hastalığı olan bireyler maalesef ön sıralarda yer almış bulunuyor. Damgalanma; şizofreni hastalarının hem psikiyatrik hem genel tıbbi tedavilerinin, eğitimlerinin, iş bulmalarının, evlenmelerinin, sosyal destek çevresi oluşturmalarının önünde yıkılması güç bir engel olarak duruyor.
Damgalanmayı yıkmaya önce kendi zihnimizde, sonra dilimizde ve davranışlarımızda değişim ile başlamalı, sonra da toplumu oluşturan diğer bireyleri de bu değişime katılmaya davet ederek devam etmeliyiz. Bunun için de öncelikle şizofreni ile ilgili mitleri ve gerçekleri duymalı, duyurmalıyız. Peki bu mitlerin başlıcaları ve gerçekler nelerdir?
YANLIŞ: Şizofren hastalığı olan bireyler her zaman tehlikelidir.
Şizofreni hastalığı olan bireyin her zaman tehlikeli olacağı düşüncesi bir ön yargıdır. Şizofreni hastalığı olan bireyler, tedavi altında iken toplumun diğer bireylerinden daha tehlikeli değildirler.
YANLIŞ: Şizofreni kişiliğin bölünmesidir; şizofreni hastalığı olan bireyler, farklı zamanlarda farklı kişiliğe bürünürler.
Şizofreni hastalığı olan bireylerin de toplumun diğer bireyleri gibi bir kişiliği ve bu kişiliğe ait farklı özellikleri vardır. Kişilik özellikleri yaşam boyu belirgin değişiklik gösterme eğiliminde değildir.
YANLIŞ: Şizofreni tedavisi olmayan bir hastalıktır.
Şizofreni ile ilgili ilk ilaç 1950’lerde bulunmuş olup, günümüzde şizofreni tedavisinde birçok farklı ilaç seçeneği mevcuttur. Elbette ki diğer tıbbi hastalıklarda da olduğu gibi her hastanın tedaviye yanıtı farklı ve kendine özgüdür. Ancak, hastaların büyük çoğunluğu tedaviden yarar görmektedir.
YANLIŞ: Şizofreni hastalığı olan bireyler yaşamları boyunca çalışamaz.
Şizofrenisi olan bireylerin çoğunluğunun uygun iş imkânları sağladığında çalışabildiği, hatta çalışmanın hastalıkla mücadelede olumlu etki yarattığı bilinmektedir. Damgalanma, şizofreni hastalığı olan bireylerin iş bulması ve işe alınmasındaki en büyük engellerden biridir.
YANLIŞ: Şizofreni genetik (kalıtımsal) bir hastalıktır.
Şizofreninin genetik (kalıtımsal) bir yönü vardır; ancak sadece genetik yatkınlık, hastalığın başlaması için yeterli değildir. Stres verici olayların (doğum travmaları, anne karnında bazı enfeksiyonlara maruz kalma, göç, çocukluk çağındaki zorluklar, olumsuz yaşam olayları) ve genetik yatkınlığın birlikte etkili olduğu bir hastalıktır Şizofreni.
YANLIŞ: Şizofreni bulaşıcı bir hastalıktır.
Bulaşıcılık ancak virüs, parazit ya da bakterilerin neden olduğu enfeksiyon hastalıklarında söz konusu olan bir durumdur. Şizofreni ise bulaşıcı değildir.
İnsan, sosyal bir varlık olarak ancak ait olduğu toplumun içinde kabul görerek, anlaşıldığını düşünerek, sevildiğini ve sayıldığını hissederek, toplumun diğer bireyleri ile iletişim halinde olarak, sözü dinlenerek ve konuşarak, dostluk kurarak tam anlamıyla var olabiliyor. Toplumda belki de en çok damgalanmaya maruz kalan bireylerden olan şizofreni hastaları, yukarıda belli başlılarından bahsettiğimiz mitlerin getirdiği damgalanma nedeniyle, aileleri ile birlikte toplumun sunduğu ve insan doğası için son derece gerekli olan sosyal destek sisteminden mahrum kalıyorlar. Bu mahrumiyet onları ve ailelerini yalnızlaştırıyor, ruhsal ve fiziksel iyi oluş hallerini olumsuz etkiliyor, iş bulmalarının ve hayatlarını idame ettirmelerinin önünde engel oluşturuyor.
Türk Nöropsikiyatri Derneği bizleri bugünden başlayarak şizofreni hastalığının öncelikle farkına varmaya, sonra onu doğru anlamaya, ardından da mitleri yıkıp doğruları yaymaya davet ediyor. Gelin, hep birlikte icabet edelim bu davete…
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Not: Bu yazının hazırlanmasında -bilgilerimi tazelemek için- Anadolu Sağlık Merkezi, Türk Nöropsikiyatri Derneği ve Erdem Psikiyatri web sitelerinden yararlandım.
Paylaş