İstanbul Üniversitesi ülkemizin engellilik konusunu bilimsel açıdan ele alan en önemli kurumlarının başında geliyor. Üniversite bünyesinde yer alan “İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi” engellilik alanında disiplinler arası ve sektörler arası, ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar ve projeler yürütüyor ve bu gibi projelere ortak oluyor. Merkez, aynı zamanda, engellilik olgusunun ‘hak temelli’ olarak ele alınması, bu konuda toplumsal duyarlılığın arttırılması, ‘engelli’ veya ‘engelsiz’ kavramlarının ötesinde ‘herkes için’ bir toplum ve çevrenin geliştirilmesi için çaba gösteriyor.
Ülkemizde 5370 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un çıkmasının ardından geçen on bir yılda engellilik alanında önemli kazanımlar elde edilmiş olmasına karşın pek çok sorunun halâ çözümlenmemiş bulunduğunu dikkate alan İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Engellilik Araştırmaları Anabilim Dalı bünyesinde “Engellilik Araştırmaları Tezli Yüksek Lisans Programı” açılmasına karar vermiş bulunuyor.
“Engellilik Araştırmaları” engellilik deneyiminin büyüme ve gelişmeyi, öğrenme sürecini, benlik gelişimini, ilişkileri nasıl şekillendirdiğini; temel hak ve özgürlüklerin kullanımını nasıl etkilediğini irdeleyen yeni bir disiplinler arası bilim alanı. “Engellilik Araştırmaları Tezli Yüksek Lisans Programı”; tıp, hukuk, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, enformatik, iletişim ve mimarlık alanlarındaki farklı bilim dallarından zorunlu ve seçmeli ders modülleri içeriyor. Program, aynı zamanda, engellilik konusunda faaliyetlerde bulunan kamu ve sivil toplum kuruluşlarından farklı sektör temsilcilerinin de katılımıyla oluşturulan seminer dersleriyle destekleniyor. Bu Program ile farklı disiplinlerden öğrencilerin bilgiye erişme, bilgiyi değerlendirme ve yorumlama yeteneğini kazanarak engellilik konusunda yenilikçi araştırmalar plânlama ve yürütme becerileri kazanmaları hedefleniyor.
Engellilik Araştırmaları Yüksek Lisans Programı’nda ‘engellilik olgusu’ yaşam deneyiminin bir parçası olarak tanımlanıyor; tıbbi, bireysel ve yetersizlik odaklı yaklaşımların etkileri kabul ediliyor. Program kapsamında, ağırlıklı olarak, sosyal modele dayalı eğitim verilmesi plânlanıyor. Engellilikle ilgili temel verilerin bilimsel düzeyde ortaya konulması, engelliliğin önlenmesi ve sorunların azaltılması, engellilikle ilgili toplumsal tutumların geliştirilmesi bu programın amaçlarını oluşturuyor.
“Engellilik Araştırmaları Tezli Yüksek Lisans Programı”na yurtiçinden başvuracak adayların en az bir lisans derecesine sahip bulunmaları ya da öğrenimlerinin son yarıyılında olmaları, lisans not ortalamalarının 100 üzerinden 60’ın altında kalmaması gerekiyor. Yurtdışından ise en az bir lisans derecesini tamamlamamış adayların başvuruları kabul edilmiyor. Başvurular sadece online olarak yapılabiliyor, online başvurusu sırasında doldurulan bilgiler adayın beyanı olarak kabul ediliyor.
Sivil Toplum Kuruluşları, Sosyal Hizmet Kurumları, Belediyeler, Bakım Rehabilitasyon ve Özel Eğitim Merkezleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Yaşlı ve Engelli Hizmetleri Müdürlüğü ve Üniversiteler ’de görev alacak “Engellilik Araştırmaları Tezli Yüksek Lisans Programı” mezunlarının engellilik alanında önemli bir fark yaratacağına ve bu farkın toplumsal farkındalığı büyük oranda arttıracağına inanıyorum.
Eğitim durumu başvuru şartlarına uygun olan toplumsal konulara duyarlı gençlerimizin bu yüksek lisans programına hak ettiği değeri vereceklerini umuyorum.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Eylül 2000’de toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Milenyum Zirvesi’nde 147 ülke “küresel düzeyde insan onuru, eşitlik ve esenlik ilkelerinin güçlendirilmesi için topluca taşıdıkları sorumluluğu” kabul ederek Birleşmiş Milletler Milenyum Deklarasyonu’nu (Binyıl Bildirgesi) ilân ettiler.
Söz konusu bildirge kapsamında sekiz temel kalkınma hedefi belirlendi ve 2015’e kadar gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. Bu hedefler şöyleydi:
1. Aşırı yoksulluk ve açlığın ortadan kaldırılması
2. Evrensel ilköğretimin gerçekleştirilmesi
3. Cinsiyet eşitliğinin ve kadın haklarının geliştirilmesi
4. Çocuk ölümlerinin azaltılması
5. Anne sağlığının iyileştirilmesi
6. HIV/AİDS, sıtma ve diğer hastalıklarla mücadele edilmesi
Bir Engelliler Haftası’nı daha geride bıraktık. Bu özel hafta nedeniyle neler yapıldığı, neler yapılacağı açıklandı yetkili kurumlarca. Ancak yapılmayanlardan pek söz edilmedi.
Bugün, bu köşede, kendi fikirlerime değil bir okurumun görüşlerine yer vermek istiyorum. Ankara’da yaşamadığım için şahsen tanık olmadığım bir sorunu bire bir yaşayan bir kişinin ağzından duyurmak istiyorum sizlere ve konunun ilgililerine.
Okurumun “TCDD engelsiz mi?” başlığı ile gönderdiği mesajı, aynen, aktarıyorum:
“Ankara yeni hızlı tren garının açılmasını heyecanla bekledik. Açılışın ardından 7 ay geçti. Engelli vatandaşların yaşadıkları sorunlar nedense bitmiyor. Engelliler Haftası nedeniyle yetkililerin yayınladığı mesajları okuyunca, yaşadığım sorunları neden yaşadığımı sorguladım ve şunu sordum kendime: Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Ahmet Aslan’ın engellilerin yaşadığı sorunlardan haberi var mı acaba?
Bugünkü yazıma bir arkadaşımın Facebook sayfasından bir alıntıyla başlamak istiyorum: “Dün bir film seyrediyordum… Bir anne dedi ki ‘Eşini kaybedenlere dul derler, ana babasını kaybedenlere öksüz derler, ama evlât kaybedene söyleyecek hiçbir şey yoktur.’ Çaresizliğin ötesinde bir şey…”
Aynı arkadaşım Anneler Günü’nü şu sözlerle kutluyor yine Facebook sayfasında:
“Tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun… Bana ‘kızım’ diyen ve bana ‘anneciğim’ diyen hayatımın en kıymetli iki insanı da beraberce kutluyorlar…”
Bu satırların sahibi yıllar önce kaybetti annesini. On iki yıl önce de biricik oğlunu toprağa verdi… Yakışıklı, iyi kalpli, çalışkan ve annesine düşkün bir evlattı o. Henüz hayatının baharındaydı. Yaşayacağı ve yaşatacağı çok şey vardı…
İşte bu yüzden sevmiyorum “Anneler” ve “Babalar” günlerini. Ticari amaçlara hizmet ettiğini düşündüğüm bu gibi günler, anne ve babalarını erken kaybetmiş çocukların ve özellikle de evlâtlarını yitirmiş anne ve babaların hiç bitmeyen acılarının tekrar tekrar yinelenmesine neden oluyor.
Annemi 1976 yılında kaybettim ben. Yani tam kırk bir yıldır annesizim Anneler Günü’nde. Onu özlüyorum. Ve bu özlem her geçen yıl biraz daha büyüyor. Onsuz geçirdiğim yılları düşünüyor, Zeynep’in büyüdüğünü ve anneannesi kadar iyi bir öğretmen olduğunu göremediği için üzülüyorum. Biricik yeğenim Aslı Anneler Günü’mü kutlarken, annem onu hiç tanıyamadığı için kahroluyorum. Yine de bu acılar evlâdını özleyen annelerin acıları karşısında çok hafif kalıyor.
Dün Anneler Günü’ydü. Ve Sevgili Eşim ’in altıncı ölüm yıldönümüydü. Annemin gidişi çocukluğumu, eşimin gidişi ise hayatımı bitirmişti. Annemi kaybettiğim zaman yanımda bana destek olan harika bir adam ve bana ihtiyacı olan küçücük bir çocuk vardı. Onlar sayesinde başardım annemin acısı ile yaşamayı. Yıllar içinde küçük kızım büyüdü. Artık yanımda yalnızca canım kadar sevdiğim evlâdım değil, gerektiğinde bana bir anne şefkati ile yaklaşan olgun bir kadın vardı. Desteğim ikiye katlanmıştı, taa ki eşimi kaybedinceye kadar… Tanrı’ya şükür yalnız kalmadım hayatımın en büyük kaybını yaşarken. Anne kız farklı farklı yaşadığımız bu acıyla birbirimizin yaralarını sararak baş etmeye çalıştık. Kızım yanımda olmasaydı, asla o günden bu güne gelemezdim.
Kızım için ayakta kalmaya çalışırken başka bir güç kaynağım daha vardı: Okurlarım… Onların desteği beni yüreklendirdi. Bana ulaşan okurlarımın dertlerine çare bulmaya, bir şekilde onların hayatlarına dokunmaya çalışırken yeniden bağlandım hayata. Bu yüzden, teşekkür borçluyum Sevgili Okurlarım’a. Onlar var oldukça, benim de var olmak için bir sebebim olacak…
Bundan üç yıl önce, 13 Mayıs 2014’te, Manisa ilimizin Soma ilçesindeki kömür madeninde ülkemizi yasa boğan büyük bir facia yaşandı. 301 madencinin ölümüne neden olan bu facia, ‘Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası’ olarak geçti kayıtlara.
Söz konusu facia birbirinden acı hikâyeler bıraktı gerisinde. Mavi gözlü, yüreğinin güzelliği yüzüne yansıyan genç bir kadın ise, 12 gönüllü fotoğrafçı arkadaşı ile birlikte, mutlu sonla bitecek yeni bir hikâye yazmak istedi Soma’da...
Genç kadının adı Aysun Hürol’du. “Aklımı, gözümü ve yüreğimi fotoğrafla bir araya getiren bir fotoğrafçıyım.” diyerek tanımlıyordu kendini. Gönüllülüğü ise “Çözümü başkasından beklemek değil, bireysel gücünü çözüm bulmak için harcamaktır gönüllülük.” sözleriyle tarif ediyordu. Hayata hep bu gözlerle bakan genç fotoğrafçı 1999 Gölcük depremi sırasında 15 gün AKUT gönüllüsü olarak çalışmış, ardından dönemin Yalova Emniyet Müdürü’nün isteği üzerine ÇOREM-Çocuk Rehabilitasyon Merkezi’ni kurmuş ve üç yıl boyunca koordinatörlüğünü yapmıştı. 3000 çadırlık kentte 7–17 yaş arası kayıtlı 450 çocuğa öncelikle gönüllü doktorlar ile rehabilitasyon hizmeti verilmiş, 2012 yılına kadar çocukların tüm ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmıştı.
Rehabilitasyon Merkezi’nın çocuklar üzerinde yarattığı olumlu etki ise, ileride, “17 Ağustos 2000 yılında açılan Yalova Deprem Anıtı’nın koridorunun zeminini ÇOREM çocukları yaptılar. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nden gelen gönüllü öğrenciler çocuklarımızla beraber 40x40 cm. parçalar halinde mozaik desenler hazırladılar. O gün içlerinden geleni bir ay süren bir çalışma sonunda, rengârenk mozaikler ile bu günlere taşıdılar. Artık hayatı kaldığı yerden rengârenk görebildiklerini kanıtlayarak…” sözleri ile anlatılacaktı Aysun Hürol tarafından.
Gölcük depreminden 15 yıl sonra yaşanan ve Türkiye’yi yasa boğan maden kazası yine önce çocukları düşündürüyor bu duyarlı genç kadına. Arkadaşları ile birlikte, “Bu kazadan sonra ‘Soma’da çocuk olmak’ nasıldır? “ diye düşünüyorlar. O çocukların yerine kendilerini koyuyorlar… Onların hissettiklerini hissetmeye çalışıyorlar… Ve “Soma’da Çocuk Olmak” adlı bir fotoğraf projesi geliştiriyorlar. Proje’nin amacı, Mayıs 2014’te Soma’da yaşanan maden faciasından sonra ilçedeki 13–17 yaş arası okul çağı çocuklarını -yaşadıkları travmayı hafifletecek bir alışkanlık, hobi ve uğraşı kazandırmak amacıyla- fotoğrafla tanıştırmak.
Önce, Soma Sosyal Hizmetler Kurumu işbirliği ile okullarda duyuru yapılarak fotoğraf çekmeyi öğrenmek isteyen çocuklar belirleniyor. Ardından, onlara hediye edilecek fotoğraf makineleri temin ediliyor. Ve Aysun Hürol liderliğindeki bir grup gönüllü fotoğrafçı, 74 çocuğa eğitim vermeye başlıyor. Genç gönüllüler altı hafta boyunca Soma’ya giderek her cumartesi gününü fotoğraf gönüllüsü çocuklar ile birlikte geçiriyorlar. 24 Ocak 2015’te Soma’lı çocukların çektikleri harika fotoğraflardan ‘Soma’da Çocuk Olmak’ adlı bir sergi açılıyor İstanbul-Caddebostan Kültür Merkezi’nde. Soma’lı çocuklar İstanbul’da misafir ediliyor, tarihi yarımadada fotoğraf gezisi düzenleniyor, İstanbul fotoğraflanıyor. Sergi,
21 Şubat 2015’te, ailelerin de katılımı için Soma’da yeniden açılıyor. Ve Proje “Soma’da Çocuk Olmak” adı ile kitaplaştırılıyor…
Geçtiğimiz günlerde engelliler açısından bazı önemli gelişmeler yaşandı ülkemizde. Örneğin; artık AVM’lerde kimse engellilere ayrılmış otoparkları işgal edemeyecek, camilerde engellilerin akülü araçlarını şarj edebilmesi için yeni bir uygulama başlatılacak, ilaç kutularında ilaçların isimleri görme engelliler için kabartma yazı ile de yazılacak.
Engellilerin günlük hayatlarını zorlanmadan sürdürebilmeleri için erişilebilirlik çalışmaları yürüten Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bu kapsamda, AVM’lerdeki otoparklarda yaşanan problemleri çözmeye karar vermiş bulunuyor. Bakanlığın talimatıyla harekete geçen Emniyet Genel Müdürlüğü’nce 81 ilimizin valiliğine birer yazı gönderilerek AVM’lerdeki engelli otoparklarını haksız kullanan araçlara cezai işlem uygulanması talimatı verilmiş durumda.
AVM Otoparklarında engelliler için ayrılmış park yerlerinin amacına uygun olarak kullanılmadığına pek çok kez şahit oldum. Her seferinde bu durumu AVM yönetimine bildirmişsem de, bu bildirimlerin hiçbir yarar sağlamadığını gördüm. Bu park yerlerini haksız olarak kullananları uyarmaya çalıştığımda ise, çoğu kez çirkin ve üzücü davranışlara muhatap oldum. Ancak, nadiren de olsa, yaptığı yanlışın farkına varıp özür dileme erdemini gösteren kişilerle de karşılaştım. Bu kişileri tenzih ederek söylüyorum: Ne yazık ki ülkemiz insanı cezai yaptırımın olmadığı hallerde toplumsal kuralları yok sayıyor. Bu yüzden Emniyet Genel Müdürlüğü’nce verilen ‘cezai işlem uygulanması’ talimatının AVM’lerdeki engelli otoparklarının işgalini önleyecek tek yol olduğunu düşünüyorum.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nce valiliklere gönderilen yazıda, engellilerin AVM’lere ulaşımının çevresi ile birlikte düşünülmesi ve AVM yönetimlerince bu konuda kalıcı ve sürdürülebilir mekânsal tasarım ve planlama yapılması gerektiği ifade edilmiş bulunuyor. Engelliler için belirlenen alanların sadece engelli vatandaşlarca kullanılması için gerekli idari tedbirlerin uygulanması istenen yazıda, “AVM kapalı ve açık otoparklarında engelliler için ayrılmış özel park yerlerine erişim veya yararlanmanın otomatik kilit, bariyer gibi kontrollü şekilde ve sadece hak sahipleri tarafından kullanılması, AVM özel güvenlik ve yönetimlerinin sürece dâhil edilmesi ve iç denetimlerinin sağlanması gerekmektedir.” deniliyor.
Söz konusu talimat yazısında engelli park yerinin haksız erişim ve kullanımının önlenmesi için gereken yönetsel tedbirlerin öncelikle AVM yönetimlerinin sorumluluğu olduğu belirtiliyor ve bu tedbirlerin ilgili yönetimlerce alınması gerektiği kaydediliyor. Aynı yazıda engelli bireylerin yaşam kalitelerinin ve sosyalleşmelerinin arttırılması, AVM giriş kapılarına yakın açık veya kapalı otoparklara kolay erişimlerinin sağlanması amacıyla; Belediyeler, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri, İl Emniyet Müdürlükleri, AVM Yönetimleri, ilgili Odalar ve Sivil Toplum Kuruluşları yetkililerinden oluşacak heyetlerce çözüme yönelik tedbirlerin alınması gerektiği de ifade ediliyor.
Alınacak tedbirlerin planlanması ve uygulanması noktasında Trafik Birimleri’nin gerekli desteği sağlaması, Trafik Zabıtası’nın görev ve yetki sınırları dâhilinde alınan tedbirlere rağmen engelli park yerlerinin diğer araç sürücüleri tarafından uygunsuz olarak kullanılması durumunda Karayolları Trafik Kanunu’nun 61. Maddesi’nde öngörülen yaptırımların uygulanması talimatı veriliyor.
*****
Diyanet İşleri Başkanlığı, camilerde engelli bireylerin akülü araçlarını şarj edebilmelerini sağlayan yeni bir uygulama başlatıyor. Başkanlık, bu kapsamda, engelli vatandaşların akülü araçları için camilerde ‘şarj dolum ünitesi’ kuracak. Öncelikle pilot uygulama olarak sekiz ilde başlatılacak olan Proje, bu illerdeki uygulamadan elde edilecek veriler doğrultusunda diğer illere de yaygınlaştırılacak.
Avrasya Özel Çocuklar Gençlik ve Spor Kulübü Derneği 2008 yılından beri özel gereksinimli çocuk ve gençlere destek verebilmek amacıyla çalışıyor. Bu çocuklara ve gençlere farklı tedavi, sosyal yaşam becerileri ve eğitim olanağı sağlamaya odaklanmış olan Dernek Türkiye’nin en çok bilinen ve güvenilen ilk yirmi sivil toplum kuruluşu arasına girebilmeyi hedefliyor.
Geçtiğimiz günlerde, Bizce Yapım ile Avrasya Özel Çocuklar Derneği işbirliği sonucunda, sosyo-ekonomik şartları yetersiz olan özel gereksinimli çocuklar ve gençlerin eğitimine katkı sunabilmeyi amaçlayan yepyeni bir projeye imza atıldı. “Tatlı Melekler” olarak adlandırılan bu sosyal sorumluluk projesi, özel gereksinimli çocuklar ile camiada tanınan ünlü oyuncu ve sanatçıları bu amaç doğrultusunda bir araya getiriyor.
Proje’ye katkı veren oyuncular/sanatçılar ile özel gereksinimli çocukların birlikte çektirdikleri fotoğraflar kalp şeklindeki kurabiyelere basılıyor ve www.tatlimelekler.com sitesinde satışa sunuluyor. Oyuncular/sanatçılar, ayrıca, özel gereksinimli çocuklarla çektirdikleri fotoğrafları sosyal paylaşım sitelerinde takipçileriyle paylaşarak destek istiyorlar.
27 Mart 2017 tarihinde yayımlanan “Başka Dünyaların Ustaları” başlıklı yazımda hayata dezavantajlı başlamış olan gençlere ve çocuklara destek vermek üzere geliştirilmiş bir sosyal sorumluluk projesinden söz etmiştim sizlere.
Bu proje kapsamında otizm tanılı 40 çocuk ve gence, uzmanlar gözetiminde, dört farklı alanda sıradışı bir eğitim veriliyor. Söz konusu eğitimler müzik, tiyatro, fotoğraf ve seramik konularındaki atölye çalışmaları ile gerçekleştiriliyor. 40 otizm tanılı çocuk ve gence atölye çalışmalarında, çeşitli disiplinlerden gelen uzman ve sanatçıların yanı sıra, gönüllü “arkadaşlar” da eşlik ediyor. Gönüllü “arkadaşlar”ın tümü, otizm konusunda bilgilendirilmiş İBB Şehir Tiyatroları Çocuk Eğitim Birimi mezunu öğrenciler. Otizm tanılı çocuk ve gençlere tüm atölyelerde kendileri ile aynı yaşlarda olan bu öğrenciler eşlik ediyorlar.
İşte bu yüce gönüllü, yetenekli çocuklar ve gençler 23 Nisan Pazar akşamı Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi’nde sergiledikleri oyuna davet ettiler beni. Tabii ki beni çok heyecanlandıran bu daveti memnuniyetle kabul ettim. Ve gösteri akşamı, henüz Türkiye Kas Hastalıkları Derneği’nin “Engelsiz Bir Dünya İçin Benim Fikrim” konulu Resim Yarışması Ödül Töreni’nin bana yaşattığı heyecan ve mutluluk anlarının etkisinden kurtulamamışken, tiyatro salonundaki yerimi aldım. Yeni bir heyecan için hazırdım…
İBB Şehir Tiyatroları Çocuk Eğitim Birimi 2016 mezuniyet oyunu olan “Öteki Beriki İlerisi Gerisi” adlı oyundu izleyeceğim. Çocuk Eğitim Birimi tarihinde sezon içinde sergilenen ilk mezuniyet oyunu olma özelliğini taşıyan bu oyun çocukların gözünden yetişkinlere sesleniyordu. Diyordu ki: “Her birimiz tek, eşsiz ve kendimiz gibiyiz. Başka türlüsü mümkün mü? Buna direnir, kendimizi, diğerlerini, bizden farklı gördüğümüzü ötekileştirirsek bu dünyanın neresine sığacağız? Oysa hepimize yer var. Ve bizim en gerçek halimiz çocukluğumuzda gizli. Çocukluğumuzun elini hiç bırakmayalım, hayatın sırrı gerçekten orada saklı.”
- Neresine Sığacağım Ben Bu Dünyanın!
- Hayat Bazen Bizi Kendiliğinden ‘Öteki’ Yapar
- Değişebiliriz Ama Dönüştürülemeyiz