Ayşe Baykal

Bir kadın için ikinci eş olmak nasıl bir çözüm olabilir?

16 Aralık 2017
İngiltere ve Endonezya’dan sonra ülkemizde açılan “ikinci evlilik sitesi” nedir, ne değildir bakayım derken “Erişime engellendi!” yazısıyla karşılaştım. Büyük tepki çeken site kapatıldı kapatılmasına da ardında bıraktığı soru işaretleri ne olacak?

Garip karşılayacaksınız biliyorum ama ben böyle bir sitenin açılmasından ziyade açılma gerekçesine taktım kafayı, hem de fena. Kendimi acayip aşağılanmış hissettim.

Şöyle diyor site sahibi; Kendi çevremden kırk beş yaşında ve hiç evlenmemiş bir bayan arkadaş hâlâ bakire olduğunu söylediğinde bu fikir aklıma geldi. Kendisi, ikinci eş olmanın kendisi için bir çözüm olabileceğini ama doğru birini bulmanın çok zor olduğunu söyledi. Biz de durumları uyan erkek ve kadınları bir araya getiren siteyi kurduk. Amacımız insanımızın en doğru tercihi yapmasına olanak sağlamaktır."

Site sahibinin gerekçesinden anladığım kadarıyla 40 yaş üstü bakire olmak sorun. Gerçi “45 yaşında bir kadının bakire olmasının fıkhen ve toplum ahlakı açısından nasıl bir sakıncası olabilir?”in cevabını bulamadım ama anladığım kadarıyla utanılması ve çözülmesi gereken bir sorun.

Asıl üzücü olan, bir kadının bu gerekçeyle kendini ezik hissederek ikinci eş olmayı istemesi ve bunun sonucunda girişimci olan birilerinin de ona iyilik (!) yapmak adına ikinci eş bulma sitesi kurması.

Bu gerekçelerle bir evlilik sitesinin kurulması, tepki ile karşılanmaktan ziyade araştırılması gereken ciddi sosyolojik bir vakıadır.

Bir kadın, bir erkeği hayat arkadaşı olarak değil de içinde bulunduğu durumdan kurtarıcı kişi olarak görüyorsa oturup düşünmeliyiz. Üstelik ikinci eş olması durumundaki  “toplum baskısı” öyle yabana atılır cinsten bir durum değil.

Kadın, bireydir ve değerlidir; bir erkekle cinsel birliktelik yaşamış olması ona insan olarak artı bir değer kazandırmaz.

Toplumun kadın için öngördüğü bir yaştan sonra bakire olmak utanılacak ve eksiklik hissedilecek bir durum değildir. 

Yazının Devamını Oku

Klasik yeni yıl sorunlarımız…

14 Aralık 2017
Geçtiğimiz günlerde Begüm Doğan Faralyalı’nın projesi olan “Ortak değerlerimiz” paneline katıldım. Son zamanlarda katıldığım en içi dolu ve seviyeli bir programdı. Begüm Hanım’ı ve ekibini tebrik ediyorum, harika bir proje.

O gün açıklanan ve sonrasında üzerinde çok konuşulan Türkiye Değerler Araştırması sonuçları çok önemliydi. Ülkemizde yaşayan bireylere ya da kişilere diyelim göre Adalet, Ahlak, Saygı ve Güven vazgeçemeyeceğimiz kavramlar.

Kavgalarımızı da aynı kavramlar üzerinden yapıyoruz. Adaletin olmadığını düşündüğümüz ortamda biz adaletli olabilsek, saygı görmediğimiz bir insana karşı saygı gösterebilsek belki bugün değil ama yarın daha iyi bir dünyaya uyanabiliriz.

Bu kadar vazgeçilmez değerlerimiz için bir şeyler yapmamız gerekmez mi? Niye teslim oluyoruz?

Ortaklık; ister kurumlar arasında ister kişiler arasında olsun, iki veya daha fazlanın ortak bir değer üzerinde eşit paylaşımlarla birleşmesidir.

Yani adaleti, ahlakı ve saygıyı karşımızdakinden bekleyip sıra bize gelince –şarkıda olduğu gibi- “Mazeretim var, asabiyim ben!” diyemeyiz. Bu değerleri yıpratan ve tüketen bizleriz.

Adalet, ahlak ve saygı beraberinde güveni getirir.

Bir ya da iki yıl önceydi sanırım, bir şov programında bir erkek sanatçı Amerika’da ve Türkiye’de karşılaştığı iki olayı anlatıp şöyle bir sonuca bağlamıştı: “Ben Amerika’dayken bir kadına kendimi tanıtıp ‘Arkadaş olabilir miyiz?” diye sorabiliyorum ama Türkiye’de soramıyorum; kadınlar ya ters tepki veriyor ya da hiç cevap vermiyor.”

Bunun nedenini sadece “kültür farkı” olarak açıklayabilir miyiz? Yeni jenerasyonun farklı olacağını düşünüyorum ama bugün Türkiye’de yaşayan bir kadın kendini Ahmet diye tanıtan bir adamın gerçekten Ahmet olduğundan emin olabilir mi? Hadi diyelim ki kadın, gelen arkadaşlık teklifini kabul etti. Bu durumda acaba erkek, sokakta arkadaşlık teklif ettiği bir kadına sonraki süreçte saygı duyacak mı?

Yazının Devamını Oku

 “Kahrolsun İsrail!” demeyeceğim…

13 Aralık 2017
Belli ki Trump, koltukta kalabilmek için ‘Kudüs açıklamasını’ yapmak zorunda kaldı. Olaya objektif baktığınız zaman Trump açısından absürt bir durum yok aslında

Bu arada Kudüs konuşmasında dikkatimi çeken bir husus Trump’un beden dili oldu. Trump’u sessiz izlediğiniz zaman asla dünyayı ayağa kaldıracak bir meseleyi konuştuğunu anlamak çok zor.

Baş hafif sağa eğik, gözler kısık, el hareketleri naif, dudaklar adeta “öpücem seni” edasında, tuhaf kıvırmalar vs. 

Bu hususu beden dili uzmanlarına bırakıyor ve yapacakları değerlendirmeyi merakla bekliyorum.

Kudüs’ün, Filistinli Müslümanların ve tüm dünya Müslümanlarının Trump için bir şey ifade ettiğini zannetmiyorum.

Bizim yanlışımız, Amerika veya İsrail’de olan/olacak olan yönetim değişikliklerinden medet ummak.  Dünya barışının onlar için bir anlamı olduğuna inanmak. 

Dünyada plan kurucular var ve her şey onların istediği gibi oluyor.  Planlarını bozmak isteyenleri hizaya nasıl getireceklerini de çok iyi biliyorlar. İsimler üzerinden değil hedefleri üzerinden ülke yönetiyorlar. Dış politikalarını iç politikadaki muhalefetin dışında tutmayı başarabiliyorlar.

Bir Türk vatandaşı olarak dün ağladığım Filistin için bugün de ağlamak ve “Kahrolsun İsrail!” diye slogan atmak istemiyorum, atmayacağım da.  Milyonlarca Müslüman yıllardır aynı sloganı atıyor. Müslüman olarak değil yüzyılları, bir gün sonrasını bile planlamadıkça ve içinde olduğumuz durumun düzelmesi için Allah’tan bize torpil geçmesini bekledikçe durum değişmeyecek. Her krizde bir slogan atıp evlerimize geri döneceğiz. 

Şahsım adına söyleyebilirim ki; yıllardır süregelen bir haksızlık ve zulüm, bana başka bir şey yapmayı öğretmediyse eğer, ağlamaya da hakkım olmadığını düşünüyorum.   

Yazının Devamını Oku

Emine Erdoğan’ın ve kadınların görünmezliğine dair…

11 Aralık 2017
Habertürk yazarlarından Oray Eğin  “Sessizliği delenler” adlı köşe yazısında Emine Erdoğan nezdinde başörtülü kadınlarla ilgili bir tespitte bulundu. Kısaca bir bölümünü aktarayım;

“….Ancak medyanın kendi bilinçaltında Emine Erdoğan’ı sadece bir Cumhurbaşkanı eşi olarak kategorize etme alışkanlığı bitmiyor.

 

Merkez medya muhafazakâr bir Cumhurbaşkanı fikrine mecburen alışmış gibi gözükse de, bilinçaltında sosyal sorumluluk projelerinde başörtülü bir kadının lider olmasını kabul edemiyor. İktidar medyasında ise muhafazakâr mahallenin kendilerini çok iyi yetiştirmiş, potansiyel olarak birçok alanda erkeklerin önüne geçebilecek kadınların ilerlemesine karşı yıllardır yıkılamayan bir direnç var.

Kadınları arkasına alan bir Emine Erdoğan ister istemez birkaç cephede birden savaşmak ve yol almak zorunda kalacak. Ama bu zorlu yolun sonunda önemli sonuçlar alınıp dönüştürücü bir etkisinin olacağı da tartışmasız. Kadınların Türkiye’de sessizliğini delecek bir lidere ihtiyaçları var.

 

Oray Bey’i bu kadar isabetli bir değerlendirmesinden dolayı alkışlıyor ve teşekkür ediyorum.

 

İster lider eşi olsun ister başka alandan olsun başörtülü kadınların yaşadıkları aynı aslında.

Yazının Devamını Oku

Reza Zarrab’ın, Türkiye ve Ebru Gündeş kurgusu…

6 Aralık 2017
Türkiye aleyhine tanıklık yapan Zarrab’ın, mahkemenin ilk gününde ve konuyla hiç alakası olmayacak bir şekilde gardiyanlara rüşvet vererek cezaevine kadın, alkol vs. istediğine dair itirafı kimseye tuhaf gelmedi mi? 

Lütfen, düşünün!

Zarrab’ın, Türkiye aleyhine yapacağı tanıklıkla cezaevine kadın sokmak istemesinin ne alakası olabilir?

Ailesini mahkeme sürecinden önce Türkiye’den çıkaran, şirketlerinin içini boşaltan Zarrab; dünyadaki en değerli varlığı olan kızını hiç bir şey yapmadan öylece bırakabilir mi? Çok sevdiği ve zor günler yaşayan eşine bir darbe de Amerika’dan vurabilir mi?

Medyaya yansıyan ilişkilerini göz önüne bulundurduğumda bunların olmasını ihtimal dışı görüyorum.

Zarrab’ın, cezaevine kadın istediğine dair sözlerini Gündeş’i korumak adına söylediğini düşünüyorum. Amerika mahkemesi ile Türkiye aleyhine, aile lehine anlaşma yapması büyük olasılık. 

“Cezaevine kadın istemekle eşini korumak ne alaka?” derseniz, buyurun, izah edeyim;

Ebru Gündeş’in, ülkesini Zarrab’dan daha çok sevdiğinden şüphem yok. Ama kendince haklı gerekçelerle Zarrab’ı koruduğunu ve buna karşılık Zarrab’ın da Gündeş’i koruduğunu düşünüyorum. (Bu durumu garipsemediğimi belirtmek isterim).

Zarrab ve Gündeş’in kızlarıyla birlikte Miami gezisi nasıl kurguysa, Zarrab’ın da cezaevine kadın istemesi bir kurgudur.  

Yazının Devamını Oku

Ahmet Kekeç’in, R. Tayyip Erdoğan’dan sonra Aydın Doğan rekoru…

4 Aralık 2017
Geçtiğimiz günlerde Ahmet Kekeç, "Niçin böyle yapıyorsunuz, Aydın Bey?" konulu bir yazı kaleme aldı.

“…… Bir işadamı ve “denge kollayıcı” olarak Aydın Doğan’ın denge kurma girişimleri ilerleyen zamanlarda da ters tepecekti. Ne istediğini, niçin farklı isimleri transfer ettiğini/etmek zorunda kaldığını adamlarına bir türlü anlatamadı.

Liberal diye aldı, Tufan Türenç çıktı.

İslamcı diye aldı, Tufan Türenç çıktı.

Sosyalist diye aldı, Tufan Türenç çıktı.

Entelektüel diye aldı, Tufan Türenç çıktı.

Başörtülü aldı, Tufan Türenç çıktı.

Meselem Tufan Bey’le değil...

Meselem, her defasında “adamları” tarafından kandırılan Aydın Bey’le..”

Yazının Devamını Oku

Ülkemin sevgili yazarlarına…

2 Aralık 2017
Biliyorum gündem çok yoğun ama kamuoyu oluşturmak için siz değerli yazarların desteğine ihtiyacım var. Dünya görüşünüz, beni tanıyıp tanımamanız veya sevip sevmemeniz önemli değil.  (Gerçi sevilmeyecek biri değilim ama yine de şerh düşeyim…)

Yarın 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Engelli vatandaşlarımızın hepinizin gönlünde özel bir yeri olduğundan şüphem yok. İşte bu özel insanlarımız için köşelerinizde onların sorunlarına küçük bir yer ayırın istiyorum.

Olayı kısa ve net olarak şöyle özetleyeyim;  

Ülkemizde  %40 ve üzeri orana sahip engelli raporu olan vatandaşlar engelli maaşı alıyor. Fakat “2022 maaşı” olarak bilinen engelli maaşlarıyla ilgili kanunda yapılan değişiklik sonucu bazı engelliler bu maaşı alamıyor. 

Engelli bireyin ailesini, o kişiye bakmakla yükümlü gören kanun çerçevesinde; engelli kişinin yaşadığı evde anne-baba-kardeş-eş vs. gelir durumunu temel alınıyor ve eğer hanede yaşayan bireylerin kişi başı geliri, asgari ücretin üçte birinden bir fazla olursa devlet maaşı kesiyor. Kesmekle de kalmıyor geriye dönük olarak alınmış maaşların da tam yüzde 50 fazlası ile bu parayı geri istiyor. Maaşı kesilen engelli eğer erkekse babasının SSK’sından faydalanamıyor ve bu durumda GSS ödemesi yapması gerekiyor.

EKPSS ile devlette memur olma şansları var ama özel sektör bazı engel gruplarını çalıştırmak istemiyor.

Kısacası; şu an maaşı kesilmiş, işe giremeyen ve devlete borçlu engelli ve yakınları var. Ve bu insanlar için devlete borçlu olmak büyük bir yük.

Sorunun çözülmesi için ilgili bakanlarımıza kendi lisanımca daha önce seslenmiştim. Eminim onlar da bu durumdan rahatsızdırlar. Sizler de köşelerinizde bu konuya yer verirseniz yetkililerimizin dikkatini bu olaya çekebilir ve sorunun daha hızlı çözülmesini sağlayabiliriz.

Gönüllerinizde verdiğiniz yeri, köşenizde de vermeniz dileğiyle…

Yazının Devamını Oku

İyilikle sanatın buluştuğu sergi…

1 Aralık 2017
Elif Tanır, genç bir doktor. Onu diğer doktorlardan ayıran en büyük özellik, sosyal sorumluluk duygusu ve sanata olan ilgisi.

Tanır, “Yeryüzü Doktoru” olarak sağlık hizmeti alamayan insanlara gönüllü olarak hizmet veriyor, aynı zamanda da çektiği fotoğraf kareleriyle seslerini dünyaya duyuruyor. 

İlk kişisel sergisinin açılışını yapmaya hazırlanan Elif Tanır’ı tanımanız için sizi kendisiyle ve dünyasıyla baş başa bırakıyorum.

 

Yeryüzü Doktoru olmayı neden istediniz?

Ben hekimliği seçerken hümanist düşüncelerle seçtim. Öncelik hep insanlardı, hiç menfaat güderek hizmet etmedim. Türkiye’de gönüllü olarak Doğuya giderek hizmete başladım. 20 senedir devletin her kademesinde hekimlik yaptım. Daha sonra fark ettim ki dünyamız sadece Türkiye’den ibaret değil, ümmet bilincini oluşturmak için tüm dünya insanlarını kucaklamak gerekiyor; Yaratanın bizden istediği hoşgörüyle din, dil ırk ayrımı yapmadan halka hizmet etmek... Bu felsefeyi de en güzel şekilde Yeryüzü Doktorları’nın yaşadığını gördüm kayıt oldum.

Afrika’da sizi en çok ne etkiledi?

Dünyada bir kesim çok yemekten obezite ile mücadele ederken diğer bir kesim, özellikle de Afrika ülkeleri açlıktan ölüyor. Bizim güzel ülkemizden başka kimsenin umurunda da olmuyordu. Bunun halk içindeki yansımasını merak ediyordum açıkçası. 10 gün Tessau bölgesinin 5 ayrı kırsal köyünde poliklinik hizmeti verdim polikliniğe her gelen hastanın Türkiye’ye olan müteşekkir bakışları beni derinden duygulandırdı. İşte o bakışlar, bu fotoğrafları oluşturdu…

Yazının Devamını Oku