Okuma yazma bilmeyen engelli vatandaşlara yönelik düzenlenen projenin özelliği; öğretmenlerin engelli vatandaşların evlerine giderek okuma yazma eğitimi verilmiş olması.
Türkan Hanım, projede okuma yazma öğrenen ve daha sonra çalışma hayatına atılan Leman Hanım’dan bahsedince tanımak istedim.
Ve engelli istihdamında çalışan biri olarak Leman Hanım’ın başarıları karşısında hayran kaldım. Ümraniye Belediyesi’ni ve Leman Hanım’ı tebrik ediyorum ve kocaman teşekkürlerimi sunuyorum.
Leman Hanım’la küçük bir söyleşi yaptım. Eminim, sizler de benim kadar etkilenecek ve hayranlık duyacaksınız.
Dugin diyor ki; “Rus uçağının düşürülmesinin arkasındaki güç, ABD ve ona hizmet eden FETÖ yapılanmasıdır. Türk hükümeti kandırılarak, Rusya ile ilişkileri bilinçli bir şekilde bozdurulmuş ve Erdoğan’a tuzak kurulmuştur”
Hatırlarsanız geçen yıl bu zamanlar hava sahası ihlali yaptığı gerekçesiyle Rus uçağı, Türk F-16’larla düşürülmüştü.
Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili yurt içinde “Böyle bir gerginliğe gerek var mıydı? Düşürülmesi gerekli miydi?” sorularını soran herkesi bizim kralcı kardeşler vatan haini ilan etmişti.
Rusya dışında, ABD başta olmak üzere alkışlandığımızı da hatırlatmak isterim.
Tepkiye neden olay şöyle; Ressam Ali Elmalı, Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamid’in yüzünü kadın bedeni formundaki bir heykele resmetmiş. Bu durumdan rahatsız olan ve kendilerini ‘Erbakan Vakfı’ üyesi olarak tanıtan bir grup genç de “Sultan Abdülhamid bizim atamızdır, bu heykel atamızı aşağılamaktadır.” Diyerek heykele tepki gösterdiler. Hatta ressamın “Bu bir sanat eseridir.” açıklamasına karşı “Madem öyle, o zaman kendi atanın resmini yap!” diyerek atalar üzerinden yeni bir söylem gerçekleştirmişlerdir.
Tepkiyi gündeme taşıyan durum ise olaydan ziyade olayın gerçekleşme şekli.
Tepki gösteren gençler; bir basın açıklamasıyla, eserin sahibi ressama ulaşarak veya fuarın organizatörleriyle konuşarak çözmek yerine tekbir getirerek uluslararası bir fuara “Müslüman’ca (!)” bir giriş yapmayı tercih ettiler.
Can ve mala zarar gelmemesi olayın iyi tarafı… Zira en son tekbir getirerek Hürriyet’i protesto etmek isteyen bir grup genç taşlı sopalı bir girişimde bulunmuştu.
Ben; nefret ve teslimiyet dışında kalan vatandaşlar için tüm zamanların zor geçtiğini, hatta hiç geçmediğini düşünüyorum.Kafamdaki deli sorulara birkaç örnek vereyim belki beni daha iyi anlarsınız;
- 15 Temmuz sonrası oluşan yumuşak siyasi ortam neden kısa sürede yerini tekrardan sert bir dile bıraktı?
- Gülse Birsel’in “İnsanlar neden korkuyor?” sorusunun cevabını kim verecek?
Sosyal medyada, Genel Merkez binanızdan çıkarılmak istendiğinize dair bir imza kampanyası var. Neden çıkarılmak isteniyorsunuz?
Van Depremi’nden bu yana, yani 4 – 5 yıldır beni AKUT’un başından uzaklaştırmak isteyen, Cumhurbaşkanı’nın da anonsçuluğunu yapan Orhan Karakurt’un başını çektiği bir ekip uğraşıyor benimle ve AKUT’la. Yaptığım röportajlardan kelime cımbızlayarak ellerindeki medya gücüyle algı yönetimi yapıyorlar ve hem kamuoyunu hem de AKUT gönüllülerini bana karşı yüklüyorlar. 3 haftadır yaşadığımız kriz sürecinin içinde genel merkezimizden çıkarılma tehdidi de vardı ve bu tehdidi Orhan Karakurt’tan duyduktan 10 gün sonra; bürokratik işlemlerde hiçbir sorunumuz olmadığı ve Defterdarlık tarafından da bize böyle söylendiği hâlde, 49 yıllık irtifak hakkımız iptal edildi. “15 gün içinde genel merkezinizi boşaltın.” resmi yazısı elimize ulaştı. Bu şekilde, yani 14 yıldır sorunsuz ve kira ödeyerek kullandığımız genel merkezimizden bizi çıkartma tehditleriyle AKUT’u baskılamayı ve strese sokup, aceleye getirip bize hata yaptırmaya çalıştıklarını düşünüyorum.
Benim Diyanet İşleri Başkanı Sayın Görmez’den bir ricam var. Bir hafta hutbe konusu olarak Hayvan Hakları anlatılsın camilerde.
Sizinde bildiğiniz üzere bu konuda dolu dolu ayet ve hadisimiz mevcut. Neden böyle bir şey istiyorum onu da açıklayayım. Büyükşehirler dışında yaşayan hayvanlar ülkemin insanı tarafından ikiye ayrılıyor.
-Faydalı havyanlar
-Faydasız hayvanlar
Acaba bilinçaltımda böyle bir istek mi var diye kendimi sorguladım.
Savunmak olamaz, çünkü Tayyip Bey’in savunulmaya ihtiyacı yok. Kaldı ki, benim de yanlışı savunmak gibi bir misyonum yok. Aklamak için de olamaz, çünkü daha önce kadınlarla ilgili söylemlerinden dolayı eleştiren yazılar yazmıştım.
Nihayetinde kadınların, Tayyip Bey’i bir Cumhurbaşkanı olarak kendilerine uzak görmesinin beni müthiş rahatsız ettiğine karar verdim. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan hiçbir kadının neden ne olursa olsun kendini dışlanmış olarak görmesini, böyle hissetmesini istemiyorum. Kimse kabul görmek için güçlü olanın yaşam tarzını kabul etmek zorunda değil.
Malumunuz “madam” Fransızca bir kelime; Türkçe karşılığı “kadın” olan. Durum böyle olunca Tayyip Bey’in kadınlar üzerinden cinsiyetçi bir yaklaşımda bulunduğunu söyleyenler var. Şahsen ben Tayyip Bey’in madam kelimesini bu anlamda kullandığını düşünmüyorum.
Söz konusu ifadelerin geçtiği konuşmayı dinledim. 15 Temmuz şehitlerinden bahsederken sarf edilmiş sözler… Hepimizin malumu o şehitler arasında kadınlar da vardı. Tayyip Bey’in, 15 Temmuz’da hayatını kaybeden erkekleri adam, kadınları madam olarak tanımladığını düşünmek mantıksızlık olur.
Umarım ilerleyen zamanlarda Tayyip Bey, ‘madam’dan kastının ne olduğunu açıklar.
Bu arada “Tayyip Bey, şu deyimi kullansaymış” diyebileceğim bir alternatif bulamadığımı da belirtmek isterim. Maalesef deyimlerimiz de erdemlik – mertlik gibi vasıflar adamlıkla zıttı kadınlıkla tasvir edilmiş. Üzerinde uzun uzun konuşmamız gereken bir husus olduğunu düşünüyorum.
Tayyip Bey’in sözlerine muhafazakâr kadınların neden tepki göstermediğini soranlara; Gördüğüm kadarıyla, muhafazakâr kadınlar bu deyimi üzerine almadılar. “Biz madam değiliz, kadınız” diyorlar.
SUUD’UN TEPKİ ÇEKEN UYGULAMASI