Paylaş
· İzmir Zeytinalanı’nda nasıl bir hayatın vardı? Oradayken neler yaşadın?
- Çok büyük bir Boşnak sülalesinde büyüdüm. Sofralarımız hep uzun uzun masalara kurulurdu dedemin asmalı avlusunda. Babamın annesi ve babası Boşnakça konuşurdu. Kocaman bir tarlanın tepesinde eski Rum evinde büyüdük. Elektrik, su yoktu. Kuyudan su taşır, gaz lambasıyla ders çalışırdık. Mutfağımız, çardağımız ve tuvaletimiz hep dışarıdaydı. Kendimi bildim bileli 3 çocuğun en büyüğü olarak hep sorumluluk, çok çalışma ve disiplinle hareket ettim. Annemle babam evde olmadığında hem bağdan, bahçeden, hayvanlardan, hem de kardeşlerimden ben sorumluydum.
BAMYA İŞİNİ HİÇ SEVMEZDİM · Çiftlikte ne gibi işler yapılıyordu?
- Çiftçiliğin her türlüsü; buğday, saman, meyve, sebze, süt, peynir, tereyağı, salça... Hepsini yaptık. Çiftlikte iş bitmez, babaannem geç kalkanı hiç sevmezdi. “Melekler rızık dağıtır ama güneş doğduktan sonra uyananlara kalmaz” derdi. Sabahın köründen gece karanlığına kadar hiç durmadan çalışırdık. Ben bamya işini sevmezdim. Eldiven de giysen, uzun kolluyla da çalışsan deli gibi kaşındırır insanı. Koyunlar, keçiler, tavuklar, inekler, atlar, toplanması gereken meyve-sebzeler, pazara götürülecek ürün, pazardan toplanacak boş kasalar derken 1 dakika dahi boş duramazsın. Ama yaşamın en sade, en sağlıklı, en güzel, en hasıdır çiftçi olmak. O zamanlarda sürekli iş var diye yakınırken şimdi geriye dönüp baktığımda ne şanslı olduğumu düşünüyorum. İyi ki çiftçiymiş ailem. İyi ki çok çalışmayı erken öğrenmişim.
· Nasıl bir ailede büyüdün?
- Hem annem, hem de babam çok çalışkandır. Onların birbirlerine olan sevgisi ve birbirlerine verdikleri destek herkese örnek olacak bir durumdu. Babam ve annem her zaman çok azimli, vizyonu yüksek ve çocuklarını okutmak için her şeyi yapmış insanlar. Annem ve biz çocuklar her gün hiç durmadan çalışıp babamıza yüzde 100 destek verdik. O da ilerici vizyonuyla ve tutumlu harcamalarıyla birikimlerimizi kereste, odun ve kömür ticaretine dönüştürdü. Hatta siyasete bile girdi. Çok başarılı bir liderdir. Annem ailesine çok bağlı bir aile mühendisi. Zeytinalanı’nda Bükülmezleri bilmeyen yoktur. Her bir amcam ve halam çalışkan, zeki, başarılı insanlardır. Bizim de kömür ve kereste dükkânımız tam da Zeytinalanı yolu üzerindeydi. Babam olmadığı zaman annem ve ben, sonra da kardeşlerim müşterilerimize kömür, odun ve kereste yükler, satardık. Kardeşlerim Gülden, Gündüz ve ben eğitimlerimizi başarıyla tamamladık.
BOŞANMIŞ VE ÇOCUKLU KADIN OLMAK · Tüm bu güzel çocukluğa rağmen erkenden evlenme kararı vermenin ardında yatan ne?
- Hep farklıydım. İçinde bulunduğum o güzel koşulların ötesindeydi hem yüreğim, hem de aklım. Özgür, bağımsız, idealleri koşulların çok ötesinde bir çocuktum. Öyle olunca da aile ya da toplum baskısı diye nitelendirdiğim her koşulun ötesine geçtim. Uymadı bana. Çok erken evlendim ve dünyanın en harika çocuğu bana nasip oldu. İlk evliliğim boşanmayla sonuçlandığında hem toplumu, hem inanç sistemini, hem de kendimin bu sistemde nerede durduğumu daha iyi anladım. Çok şanslıydım. Annem oğluma bakmak için elinden geleni yaptı. Babam hoşnutsuzluğunu her zaman dile getirse de her zaman elimden tuttu, destek oldu, gurur duydu. Böylece üniversite sınavlarına tekrar hazırlanıp Uludağ Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde buldum kendimi. Çalışarak okuduğum çok güzel bir 5 yıl geçirdim Bursa’da. 2001’de mezun oldum. Eğitimim, tecrübem, azmim, umutlarım hep Bursa’da oluştu.
· Boşanmış hem de çocuklu bir kadın olarak hayata devam etmek zor oldu mu?
- Türkiye’de kadın olmak zor. Eğitimli de olsanız, boşanmış ve çocuğu olan bir kadın olmak zor. Baktım ki istediğim işi bulmak, o işte yükselmek, kendi ayaklarım üzerinde güçlü durabilmek için İngilizce öğrenmem şart. Tam da yüreğimin kırıldığı zamanlarda bir film izledim, Erin Brockovich. Julia Roberts bir hukuk firmasında yardımcı olarak çalışıyor. 3 tane çocuğu var, ama komşusu olan becerikli, işi gücü yerinde ve çok yakışıklı bir adam, ona aşık oluyor. O film hayatımı değiştirdi, insanların bir kadına boşanmış, boşanmamış, çocuklu demeden sadece insan olarak bakması, erkeklerin toplum baskısıyla değil, yüreklerinin sesiyle karar verebilmesi beni etkiledi.
İNGİLİZCE BİLMEDEN 2 ÜNİVERSİTE · Amerika’ya gelmek nasıl gerçekleşti? İlk başta nasıl bir hayat kurdun?
- Oğlumu, ailemi, arkadaşlarımı ve sevdiğim her şeyi Türkiye’de bırakmış olmak çok zordu. Tüm birikimlerimi koydum, annem bileziklerini bozdu ve ben ABD’nin Kentucky eyaletine geldim. Buraya geldiğimde aslında hiç İngilizce bilmediğimi fark ettim, çünkü konuşma dili çok farklı. Yine de umutsuzluğa hiç yer bırakmadım. Odama, “Türkiye’de istenmediğini unutma. Oğlun ve kendin için yeni bir hayat kurmak zorundasın” yazan bir poster astım. İnsanın başka alternatifi olmayınca kendine yeni hayat kurması daha bir mümkün sanki. Geriye bakıp, “Gel beni al” diyebileceğin birilerinin olmaması bazen iyi bir şey. Sadece ileriye bakıyorsun. Mecbursun. Ben de öyle yaptım. Her gün, her gece, Türkçeyi kenara koydum. Dersler, kitaplar, müzikler, filmler, diziler, konuşma, dinleme, yazma dilim hep İngilizce oldu. Ama sonra anladım ki bu 6 ayda olacak iş değil. O dönemde bana yardımcı olan birçok kişinin de yardımıyla çalışma iznimi aldım, farklı işlerde çalışmaya başladım. Bursa’dan yönetici olarak gelmişsin, üniversite bitirmişsin, şusun, busun, hiç fark etmez. Dil olmayınca bir bebek gibi hayatı yeniden öğrenmek, en alttan başlamak zorundasın. Ama zaten gemileri yakmışım. Geride bıraktığım hiçbir şey geleceğime hitap etmiyor, davetiye bile göndermiyor. Kalbin kırıldıktan sonra zaten beynin oraya tekrar gidemiyor. Önce bir yoğurtçuda, sonra KFC’de çalıştım. İkinci üniversiteye başlayıp politika ve psikoloji okudum. Ama sonlarına doğru kadın hakları üzerine çalışan hocalarımın tavsiyesiyle hukuk doktorasıyla ilgilenmeye başladım.
İngilizce bilmeden önce ikinci, sonra üçüncü üniversite... Hem de hukuk fakültesine girmen ve başarıyla bitirmen takdire şayan. O dönemler nasıl geçti?
- LSAT hayatımın en zorlayıcı sınavıydı. Çünkü dili hala çok iyi bilmiyorum. Bu arada çok şükür oğlum da ABD’ye gelmişti. Hem anne, hem öğrenci olmak zorluydu ama oğlumun burada olması en harika durumdu. Onu okula bırakıyorum, sonra çok sevdiğim arkadaşım Filiz’in evine gidip LSAT’a çalışıyorum. Hemen her gün ağlıyorum. Çünkü çok zor. Soruları hep yanlış yapıyorum, çünkü dilin detaylarını kavrayamıyorum. Ama başka alternatif yok! Kendime acımaya zaman da yok. Hem benim, hem de oğlumun geleceği benim ellerimde. Sonunda başardım ve iki hukuk doktora programından kabul aldım. ABD’de hukuk fakültesi liseden sonra gidilecek bir okul değil. Önce 4 yıllık fakülte okuyup LSAT’i geçip sonra da çok detaylı bir ikna dosyası gönderiyorsunuz. Okullar öyle seçiyor istedikleri adayları. Kabul mektubunu aldıktan sonra yarım saat ağladığımı hatırlıyorum. Sonra hukuk doktorası da çok uzun ve zorlu bir süreç. Üç ayrı sözlüğümle herkes günde 9 saat çalışırken ben 17-18 saat çalışmak zorunda kalıyordum. Oğlum da var. Onu o zamanlar ihmal ettiğimin de farkındayım ve o hep acıdır içimde. Bir Türk annesi olarak bizim kendimizden beklentilerimiz diğer annelerden çok daha fazla. Öyleyiz işte. Keşke daha iyi yönetebilseydim o dönemi diye düşünüyorum ama o günler için elimden gelenin en iyisini yaptım. Mezun olduktan sonra tıbbi yasa ve hükümlülük üzerine ders vererek bir yerel kolejde dekan oldum.
SENATÖR SEÇİLMEK İÇİN ÇALIŞIYORUM · Şu anda hangi alanda avukatlık yapıyorsun?
- Butik bir avukatlık firmamız var. İsmi Bükülmez Legal PLLC. Çalışma alanlarımız evlilik, nişanlılık, yatırım, iş-öğrenci-çalışma vizeleri, vatandaşlık gibi aklınıza göçmenlikle gelebilecek her konu ve jüri davaları, araç-iş kazaları, tıbbi uygulama hataları gibi olaylar sonucunda ABD’de oluşan tüm yaralanmalar. Müvekkillerimi özenle seçiyorum. Hukuk sistemine ve kurallarımıza saygı gösteren, bizimle takım ruhu anlayışı içinde çalışan harika müvekkillerimiz var. Onlar bizden, biz onlardan çok memnunuz. ABD bir hukuk devleti ve ben de işimi çok büyük bir aşk ve minnetle yapıyorum. Bu ülke bana çok şey verdi. Burada sağlıklı ve mutlu olmak zaten gerekli zenginliktir.
· Avukat olarak çalışırken politikaya girmeye nasıl karar verdin? Kentucky’den senatör adayı olarak gösterilmen nasıl gerçekleşti?
- Bir arkadaşım beni ABD’de politikaya girmek isteyen kişilere eğitim veren Emerge adlı organizasyona tavsiye etmiş. 6 ay o eğitimi aldım. O programın bir koşulu, önümüzdeki 5 yıl içinde bir şekilde siyasete girmek. Ama ben ihtimal vermiyordum. Geçtiğimiz haftalarda Kentucky Senatosu’ndan gelen bir teklifle kendimi bu seçimin içinde buldum ve Demokrat Parti aday adayı olarak seçimlere girdim, 10 bine 4 bin oyla kazandım. 2 Kasım’da Cumhuriyetçi Parti adayına karşı seçim kampanyasını kazanmam gerekiyor. Senatör olsam da olmasam da ben bu insanlara hizmet etmeye devam edeceğim. Çünkü çok minnettarım. Komşularım, avukat arkadaşlarım, öğrencilerim ve dağcı arkadaşlarımın da desteğiyle çok güzel bir kampanya başlattık. Tutucu olmalarına rağmen bu bölge insanları bana kucak açtı. ABD’yi ne kadar sevdiğimi, bu kültürün ve insanların bana verdiklerinin karşılığında hizmet etmek istediğ
Paylaş