Paylaş
Güreşin efsane ismi, 61 yıl önce bugün, henüz sadece 48 yaşındayken kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
Milli takıma ilk girdiği 1939’da Avrupa Şampiyonası’nda kaybettiği maç, spor hayatındaki tek mağlubiyetti.
Ay yıldızlı mayo ile mindere çıktığı 47 maçtan 46’sını kazandı. 33’ünde rakibini tuş etti.
Hafif sıklette başladığı kariyerini 87 kiloda, hafif ağır sıklette tamamladı.
Şampiyon olduğu 1948 Londra Olimpiyatları’ndaki rakibi İsveçli Andenberg onun için şöyle diyordu:
“Bu kadar sene güreş yapıyorum. Yaşar Doğu gibi acı kuvvete sahip olana rastlamadım.”
Spor yaşamında sadece bir kez Dünya Şampiyonası’nda güreşebildi. Helsinki’deki bu şampiyonada altın madalya kazandığı karşılaşma, mindere çıktığı son müsabakaydı.
26 NİSAN 1951
SON ZİYARET HÜRRİYET’E
Türk güreş milli takımı Helsinki’de sekiz sıkletin altısında altın, birinde de bronz madalya kazanarak Dünya Şampiyonu oldu.
1954’te antrenörlüğe geçti. Hayatını kaybettiği güne kadar da sürdürdü.
Vefatından bir gün önce Hürriyet ziyareti haberde şöyle anlatılıyordu:
“Öğle yemeğini Hürriyet yazı ailesiyle birlikte yedi. Her zamanki gibi gayet neşeliydi ve sıhhatli gözüküyordu.”
Ölümü Türkiye’yi büyük yasa boğdu.
Dünya çapındaki güreşçinin vefat haberini Hürriyet birinci sayfadan şöyle vermişti:
“Yaşar Doğu’yu ecel mağlup etti.”
UÇAK POSTASIYLA FOTOĞRAF YOLLADI
Henüz 3 yaşındaki Hürriyet, Dünya Serbest Güreş Şampiyonası’nı çok yakından takip etmiş, muhabir Ali Ersan’ı Helsinki’ye göndermişti.
Ama o yıllarda fotoğraf bugünkü gibi tek tuşla gönderilemiyordu.
Fotoğrafları “uçak postası”na veriyor, haberleri telefonla geçiyordu.
Hürriyet de bunları neredeyse tam sayfa yayınlıyordu. Güreşçiler minderde, Hürriyet de sayfalarında rakiplerine bayağı fark atmıştı.
27 NİSAN 1951
YAŞAR’IN ACI KUVVETİNE DAYANAMADI
Doğu'nun son müsabakası 30 Nisan 1951 tarihli Hürriyet’te şöyle anlatılıyordu: “Yaşar Doğumuz minderde göründü. Sıkletin dünya birinciliğini ortaya koyacak bu müsabakada Yaşar’ın rakibi İranlı Zandi idi. Güreş başlar başlamaz, Yaşar acı kuvvetiyle rakibine hücum etti ise de çok yavaş güreş yapıldığından hakem her iki güreşçiye birer ihtar verdi. Bunun üzerine Yaşar derhal açılarak hakimiyeti ele aldı. İranlı kaçak güreşiyordu. Nitekim müsabakanın sonunda Yaşar’ın acı kuvvetine dayanamayan İranlı ittifakla mağlup oldu.”
ABİDİK GUBİDİK LİBYA MACERASI
Sağlık sorunlarıyla boğuşan Seren Serengil, Yeşilçam’ın ünlü ismi Öztürk Serengil’in kızı. Seren Serengil’in henüz küçücük bir çocukken babasıyla birlikte yaşadığı bir Libya macerası vardı.
Öztürk Serengil, kelaj, yeşşe, mangıraj gibi kendine özgü kelimeleriyle bilinirdi.
Bir de Abidik Gubidik twist.
Fırtınalı bir hayat sürdü, rengarenk hikayeler bıraktı. Çok para kazanıp, çok para batırmıştı. Neredeyse bütün kazandıklarını kumarda harcadı.
1975’e dönelim. Öztürk Serengil’in bir iki ay ortadan kaybolduğu günlere. Kimse ondan haber alamıyordu. Birden Libya’da çıktı ortaya.
6 Haziran 1975’te Hürriyet’e bir telgraf yollamıştı.
Libya’da “turistik tesisler genel müdürü” olduğunu yazıyordu.
6 HAZİRAN 1975
MANGIRAJ SAĞLAM
60 milyon lira değerindeki tesisleri yönetecek, Türkiye’den her yıl 60 artisti Libya’ya götürecekti. Telgrafında şöyle diyordu:
“Yılda Türkiye’ye 90 milyon civarında dolar getireceğimiz turizm anlaşmasını imzaladım. Libya tarihinde, hakkında kararname ile turizm yapacak tek Türk olmak şerefini taşıyorum.”
Haziran ortasında Türkiye’ye dönen Serengil, eşi ile 5 yaşındaki kızı Seren’i alıp Libya’ya döndü.
Haberde “Mangırajı sağlama bağlayan ünlü komedyen” deniliyordu.
Öztürk Serengil’in ağzından bal damlıyordu:
Ülkede sinema sektörünü kuracak, malzeme ve teknik personel Türkiye’den gidecekti. Ayrıca bir de gazino açacaktı.
İşler ilk başta anlattığı gibi gitti. Gazino açıldı. 10 Ocak 1976’da Hürriyet’teki habere göre gazinoda içki servisi yoktu, Mine Koşan Arapça şarkı söylüyordu. Libyalılar gazinoya bayılmıştı.
Ancak çok çok kısa bir süre sonra her şey bir anda değişti. Dönemin CHP Genel Başkanı Ecevit’in Libya gezisinden birkaç gün sonra Serengil bir gece yarısı evinden gözaltına alındı. Casuslukla suçlanıyordu.
10 OCAK 1976
FİLİKADA KAÇTI
Üç gün boyunca eşi ve Türk büyükelçi dahil kimseyle görüştürülmedi.
Üç hafta hapis yattı, kefaletle serbest bırakıldı. Pasaportu da elinden alınmıştı. Eşi ile kızı Seren’i İtalya üzerinden Türkiye’ye gönderdi.
Ardından yaşananları 8 Haziran 1976 tarihli Hürriyet’te şöyle anlatıyordu: “1 Haziran gece yarısı kıyafet değiştirip peşimdeki polisleri atlatarak Trablus Limanı’ndaki şilebe gizlice bindim. Şilep iki gün daha limanda kaldı. Bu 48 saati gizlendiğim filikanın içinde geçirdim. Gemi hareket ettikten sonra Libya karasularından uzaklaşması için iki gün daha bekledim. Bu arada yanımdaki kumanyaları yiyordum. Ege Denizi’ne yaklaştığımız sırada ortaya çıktım.”
Serengil kendini Türkiye’ye atmayı başarmıştı ama Libya’da çok para batırdı.
Servetinin bir kısmı Libya’daki bankada kaldı.
Paylaş