Alışveriş Cadısı

Market rafında baskıcılığa hayır!

10 Kasım 2013
Bu hafta, Helal Gıda Sertifikalandırma Kuruluşu GİMDES, marketlerde domuz eti satışına yönelik son derece sert bir bildiri yayınladı.

“Market rafında domuz etine hayır!” başlıklı bildiride, marketlerde domuz eti satılmasına karşı çıkılıyor ve “Hala neyi bekliyoruz?” denerek mütedeyyin kesim isyana çağrılıyor.


Metin öyle bir kaleme alınmış ki, sanki mahallenin mütevazı kasabında bile domuz eti satılmaktadır ve halka zorla yedirilmektedir:


“Bugün basında çıkan haberlerden de anlaşıldığı gibi domuz eti satışı Müslüman halkın evine, alışverişini yaptığı en yakın noktaya kadar inmiştir. Domuz eti raflarda kolaylıkla bulunabilir hale getirildi! Bu utanç verici bir durumdur. Lütfen artık sessizliğimizi bozalım. Müslümanın helal hayat standardına aykırı bu duruma tepkimizi verelim. Bilinçlenme, şuurlanma arttıkça kimse bize zorla domuz eti yediremeyecektir ve marketlerde satışını yapamayacaktır.”

“Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemiz” ezberinden hareketle, bunun hassas bir konu olduğunun farkındayım. Fakat bildiriyi kaleme alan zatlara “Ne münasebetle?” diye sormak isterim. Ne münasebetle tüm ülkeyi, tüm bireyleri kendi durduğunuz noktadan hareketle tanımlamaya ve biçimlendirmeye çalışıyorsunuz? Ha burada arkasında durduğum şey domuz eti değil, çeşitliliğe ve farklılıklara yer açılması, varlıklarının kabul edilmesi, tanınması gerekliliğidir. O farklılık yüzde 1’lik bir nüfusa işaret etse dahi.


Yazının Devamını Oku

Kağıt neşriyatı bırakıp dijitali nasıl sevdim

30 Eylül 2013
İşten eve dönüp de kapıda İKEA’nın yeni kataloğunu bulunca çocuklar gibi şenlendim. Fakat asıl sürpriz sanal alemdeymiş. Ben ki üçer beşer alırdım, kağıt baskıyı bırakıp dijital katalogun bağımlısı oldum.

IKEA katalogları, özellikle son bir iki yılda, sadece ürün kataloğu olmaktan çıktı, birer dekorasyon dergisine dönüştü. Neyle ne birarada iyi durur, sıkıldığın eşyalara nasıl yeni süsü verirsin, sorunlu alanları nasıl döşersin gibi soruların cevaplarını bulabiliyorsunuz içinde. Bu yılıh 327 sayfalık kataloğunu, 2 Eylül’de dağıtmaya başladılar. Tema, “Çocukla Yaşam” olarak seçilmiş. Aileler için evin her yerinde çocuklarla daha fazla ve güzel vakit geçirmeye olanak sağlayacak öneriler var.


Bu kataloglar benim açımdan, tatil dönüşü durup durup bakılan fotoğraf albümleri gibi. Sonuncusundan üç tane edinmiş, evin üç köşesine dağıtmıştım.
Geçen gün eve gelip kapıda bu yılın kataloğunu bulunca yine çocuklar gibi şenlendim. Ne bileyim bunun kağıda mesafe koyup dijitale yanaşacağım an olduğunu. Ki ben über eski kafa bir bünyeye sahip olduğumdan dijital nimetlerden minimum düzeyde yararlanır, elime geçen tüm neşriyatı önce bir koklarım.


Bu yılın kataloğu hepsinden farklı çünkü ilk kez “Augmented Reality (Artırılmış Gerçeklik)” yer alıyor içinde. Böyle deyince uzay mühendisliği gibi durdu, farkındayım. Türkçesi: Beğendiğin mobilyanın evinde nasıl durduğuna bakabiliyorsun. Gerçi bu dijital kataloğun sadeçe tek bir ayrıcalığı, daha ne oyuncaklı marifetleri var. Ama önce akıllı bir telefona ya da tablet bilgisayara sahip olmanız gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

AVM HİKAYELERİ

14 Eylül 2013
Adam, elinden tuttuğu küçük oğluna, “Bak oğlum” der, “Buralara gelebiliyoruz diye, buradaki her şeyi satın alabiliriz sanma. Biz fakiriz, paramız yok…” AVM Hikayeleri, kıskandığım bir proje. Nasıl oldu da akıl edemedim?

Eski 45’likler konseptinin yaratıcısı, müzik eleştirmeni Naim Dilmener’i tanırsınız. O aslında sadece müzik değil, hayat eleştirmenidir. Hepimiz gibi… Bu aralar çalışma alanı ise alışveriş merkezleri.


Alışveriş merkezlerinde tanık olduğu olayları, kulak misafiri olduğu diyalogları yazıyor, Duygu Beykal İz o anı çiziyor ve sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez’in kurduğu online kültür-sanat gazetesi Sanat Atak’ta yayınlanıyor.


Her şey Naim için konu olabilir. Sevgililerinden konuşan genç kızlar, aralarında Gezi Parkı direnişi değerlendiren kadınlar-erkekler, günlük sohbetler yapan tezgahtarlar… AVM’lerde olup biten, ama alışveriş eyleminin dışında kalan her şey.

Yazının Devamını Oku

Tekstil kimyasallarından nasıl korunmalı?

23 Ağustos 2013
Alışveriş hayatında haftanın en önemli gelişmesi, Stefanel’in sağlığa zararlı boyar madde içeren tişörtleri geri çağırmasıydı.Giydiğimiz, üzerinde yattığımız, örtündüğümüz, yüzümüzü-vücudumuzu kuruladığımız kumaşlarda kullanılan tek sağlığa zararlı kimyasal madde azo boyarlar değil.

Stefanel’in İstanbul Nişantaşı mağazasında sattığı, sağlığa zararlı boyar madde içeren ve içerme ihtimali bulunduğu için geri çağırdığı 62 tişört, Nisan-Mayıs döneminde satılmış. Umarım satın alanlar fazla giymemiştir bu tişörtleri.
Tabii bir de işin şu tarafı var, bizler acaba bugüne kadar neler giydik ve giymeye devam ediyoruz.



Stefanel olayında, sağlığa zararlı boyar madde dedikleri şey, bazı azo boyalar. Azo boyalar sadece tekstilde değil, gıda, oyuncak pek çok alanda kullanılıyor.
Tercih edilmelerinin sebebi, sayelerinde son derece canlı, parlak renkler edilebilmesi. Özellikle sarıdan kırmızıya giden renk skalasında sıklıkla kullanılıyorlar. Hepsi kanserojen değil ama bazıları öyle.
Peki ‘azo’ adı nereden geliyor biliyor musunuz? Azottan... Azot Fransızların nitrojene verdiği isim. Kökü ise Yunanca: a + zoe. Yani ‘yaşamayan’.

Yazının Devamını Oku

Haftasonu parklara gidin bir takas pazarı mutlaka vardır

14 Ağustos 2013
Başbakan kredi kartı kullanmayı bırakmamızı salık verdi ama, bazılarımız para kullanmayı dahi çoktan bırakmış durumda.

Gezi Parkı direnişi tüm parklara yayıldığından beri ihtiyaçlar takas pazarlarından karşılanıyor.

Pek çok ilden, mahalleden takas pazarı duyuruları geliyor. İzmir’den, Eskişehir’den, Ankara’dan… Parklarda artık sadece fikirler paylaşılmıyor.


Son haber Antalya Lara’dan geldi. Antalya Lara Forumu da takas pazarı kurma kararı aldı. İlk pazar, dün akşam Lara Kent Meydanı’ndaydı.


Bu Pazar ise İstanbul Cihangir’de bir ilk takas pazarı var. 16 -21:00 arası Cihangir Parkı’nda takas ve organik pazarı kuruluyor. Cihangirli olsun olmasın, herkes davetli.

Yazının Devamını Oku

Yedikule bostanının yaşamasına izin verin market yerine bostandan alışveriş yapalım

25 Temmuz 2013
Yedikule’nin asırlık bostanı, yerine yapılacak şehir parkı için yok ediliyor. Oysa ikisi bir arada pekala yaşayabilir. Yaşamalı da. Kilometrelerce uzaktan litrelerce benzin yakarak gelen marul yerine mahallenin bostanından alışveriş yapabilsek, sürdürülebilir bir yaşam için önemli adım olmaz mıydı?

Şehir bostanları, hem İstanbul tarihinin önemli bir parçası hem de sürdürülebilir bir yaşam için yükselen kavramlardan biri. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise hem tarihi geçmişi olan hem de bizi geleceğe taşıyacak bir değeri kendi eliyle yok etmenin peşinde.


Çocukluğumun yazları Bostancı-Cevizli arasındaki bostanlarda geçti benim. Bundan 30 yıl evvel, inşaat söktörünün dişleri bu kadar uzamamışken, bu iki semt arasındaki sahil şeridi ve gerisi bostanlar, cevizlikler, zeytinlikler ile doluydu. Yaz tatillerinde kardeşimle anneannemizin yanına gider, İstanbul’da kır hayatı yaşardık. O zaman sahil yolu da yoktu, bostanların önü denizdi ve deniz temizdi. Denize giderken bostandan geçilir, dalından domates, salatalık toplanır, ayaklarımız suya değerken yenirdi.

BOSTANDAN ALIŞVERİŞ


Marketlerden sebze-meyve alınmaz, ihtiyaçlar mahallenin bostanından karşılanırdı. Dolayısıyla her şey turfanda yani mevsiminde yenirdi. Çocuklar patlıcanın aslında bir yaz sebzesi olduğunu bilirdi. Şimdi yok o bostanlar, yerlerinde rezidanslar yükseliyor. Sahil de dolduruldu, yol yapıldı. İstanbul’da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıda bostan kaldı. Yedikule de onlardan biri.

Yazının Devamını Oku

Hayvanseverler AVM’ye karşı

18 Temmuz 2013
İstanbullu hayvanseverler, Bakırköy’deki Capacity Alışveriş Merkezi’ne karşı imza kampanyası başlattı. Nedeni, AVM’nin kuşlar konmasın diye pervazlara çivi yerleştirmesi.

Change.org üzerinden başlatılan imza kampanyasında amaç, 7 bin 500 imzaya ulaşıp AVM yönetimini, binanın dışındaki pervazlara yerleştirdikleri çivileri kaldırmaya ikna etmek. Bu haliyle, pervazlara konmaya çalışan pek çok kuşun yaralanmasına sebep olabilir çünkü. Zaten söz konusu çivilere rağmen tek ayağı üzerinde konmayı başarmış bir martının fotoğrafı da eklenmiş dilekçeye. Kampanyayı başlatan bir İstanbullu, ama memleketin dört bir yanından imza ve destek veren var. Bu yazı yazılırken 5 bin 859 imzaya ulaşmışlardı. 


Dilekçede şöyle deniyor:


“Bizler hayvanseveriz ve hayvanlara zararı olduğunu düşündüğümüz için bu çivilerin sökülmesini talep ediyoruz... Capacity’nin yapımını gerçekleştiren Uzman İnşaat, Keleşoğlu İnşaat, Gül İnşaat, Beyaz İnşaat, Zirve İnşaat Firmalarından ve projenin mimarı Muammer Bakır’ın da bu konuda hassasiyetimize ilgi göstermelerini rica ediyoruz. Bizler kuşlar yuva yapsın diye evlere kuş evleri ekleyen insanların torunlarıyız, ne zaman bu kadar duyarsız olduk...”

Fakat insanoğlu doymak bilmez hırsıyla, hayvanlara pek az yaşam alanı bıraktığına göre kuşları kendinden uzak tutmak için çividen daha ‘insani’ yöntemler bulmalı. Üstelik bu yöntemi bulmak hiç de zor değil. İnternette yapılan kısa araştırma bile, önünüze pek çok alternatif koyuyor. Mesela...

Yazının Devamını Oku

Pazar günü giysi takasında buluşalım

15 Temmuz 2013
İşte geçen hafta bahsettiğim alışveriş yerine değiş tokuş yaparak ihtiyaçları karşılama yöntemini deneyimleme fırsatı. Bu Pazar (14 Temmuz), İstanbul Küçükçiftlik Park’ın bahçesinde giysi takası var. İlginizi çekiyorsa kaçırmayın.

Giysi takasına giderken yanınıza almanız gereken şey para ya da kredi kartı değil, aldığınızın yerine verebileceğiniz giysiler.


Kıyafet, çanta, ayakkabı, eldiven, atkı, bere, aksesuvar, takı, kravat, şapka…

 

Giyim kuşamla ilgili aklınıza ne gelirse, kullanmadığınız, sıkıldığınız, artık size küçük veya büyük gelen ama iyi durumda ve temiz olan her şeyi diğerleriyle takas edebilirsiniz. Hızla büyüyen bebeğinizin yepyeni kalmış, ne yapacağınızı bilemediğiniz giysileri de iyi birer takas malzemesi olabilir.

 

 

Yazının Devamını Oku