Bir süredir Hakkı Devrim’in "Televizyon Makinası"ndaki rolünün ne olduğunu, Okan Bayülgen’le program çatısı altındaki ilişkisini anlamlandırmaya çalışıyorum.
Belki de bu ilişkiye sadece Hakkı Devrim ve Okan Bayülgen ilişkisi olarak bakmamak gerek. Aynı ilişkiyi "talk show" tarihimize baktığımızda birçok programda görmek mümkün.
"Nedir bu ilişki, anlamlandırmaya çalıştığınız ne" diyorsunuz değil mi?
Söyleyeyim.
"Talk show" programlarındaki esas oğlan, ona yardımcı karakter ilişkisini "kral ve soytarısı" arasındaki ilişkiye benzetiyorum.
Cem Özer’le Muzaffer Abayhan’ı anımsayın. Belki de Cem Özer’le Muzaffer Abayhan arasındaki "seviyeli" ilişki özel televizyon tarihimizdeki ilk "kral ve soytarısı" ilişkisi idi.
Soytarı geleneği Ortaçağ’daki bir inanıştan kaynaklanıyor.
O günlerde de insanlar mizahın strese, insan sağlığına iyi geldiği inancını taşıyorlarmış.
Bu nedenle kralın sağlığını korumak için onu eğlendirecek kişileri saraya alıyorlarmış. Komikliklerine komiklik katsın diye de komik giydiriyorlarmış. Soytarılar, ona buna laf atıp kralın stresini gideriyorlarmış.
"Soytarı" geleneği İngiltere’den Fransa’ya oradan da İtalya ve Polonya’ya sıçramış.
Hatta literatürde Nasreddin Hoca ve Timurlenk arasındaki ilişki bile kral ve soytarısı arasındaki ilişkiye benzetilir.
Zaman içinde soytarı tiplemesi çeşitlenmiş, müzik, hareket, fıkra soytarıları türemiş. Kral-soytarı ilşkisi halk eğlencesi haline gelmiş.
Kral ve halk daha çok gülsün diye özürlü, daha özürlü kişiler işe alınarak "soytarı" geleneğinin suyu çıkarılmış.
1649’da Kral Charles I’in döneminde de iç karışıklıklar nedeniyle bu geleneğe son verilmiş.
"Kralın soytarısı" geleneğine farklı bir boyut kazandıran kuşkusuz Shakespeare...
Shakespeare’in oyunlarında "soytarı" tiplemesini, kralın söylediklerini eleştiren ya da onaylayan "politik" bir sembole dönüştürdüğünü hepimiz biliyoruz.
İşte yukarıdaki soytarı konseptleri içerisinde Televizyon Makinası’ndaki Okan Bayülgen-Hakkı Devrim ilişkisini anlamlandırmaya, bu ilişkinin nasıl bir "kral-soytarı" ilişkisi olduğunu çözümlemeye çalışıyorum.
Sizce Bayülgen-Devrim ikilisi arasındaki ilişki yukarıdaki "kral ve soytarısı" arasındaki konseptlerden hangisine uyuyor?
Bu arada geçenlerde İngiltere’nin saraya, 350 yıl sonra Nigel Rider isimli bir soytarı aldığını da belirteyim. Tamamen sembolik bir soytarı...
Türkiye’de de aynı geleneği devam ettirdiğimizi görmek çok hoş.
Not: Soytarılığın tarihini öğrenmek isteyenlere önerim: "Fools Are Everywhere The Court Jester Around the World" (Alıklar Her Yerdedir, Dünyanın Saray Soytarıları) Yazan: Beatrice K. Otto
Reha Muhtar adına bir açıklama
Reha Muhtar beni aramadı. Ama "Hey Gidi Günler’de en az 150 promil alkollüydü" iddiasında bulunduğum için yakın bir arkadaşıma "bana çok bozulduğunu" söylemiş. O gün programa çıkarken hiç alkol almadığını söylemiş. Benimki tabii ki izlediklerimden çıkardığım bir sonuç... Reha Muhtar "alkol almadım" diyorsa ona inanmak zorundayız. Sanırım son günlerde yaşadıkları onu epeyce yordu, bezdirdi, ekranda hareketleri "alkollüymüş" izlenimi veriyor. Bir süre ekranlarda görünmese iyi olur.