GEÇEN hafta Ölüdeniz/Babadağ’da yamaç paraşütü turizmini baltalayan bir ihaleden söz etmiştim. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’ye de sorular sorarak "İhale şartnamesindeki sözlerini tutmadıysa, işi sadece fiyat arttırmak olduysa niye Cengiz İnşaat’a göz yumuluyor?" demeye getirmiştim.
Sayın Pepe vakit geçirmeden Pazartesi günü aradı ve söz konusu ihalenin (Babadağ B tipi mesire yeri ihalesi) on gün önce iptal edildiğini, Babadağ’ın işletmesi için zaman geçirmeden başka bir ihalenin açılacağını söyledi.
Pepe, eğer bir firma ihaleye girip de en yüksek fiyatı vermişse, ihaleyi ona vermekten başka çaresinin olmadığını da belirtti.
Telefonu kapatıp biraz araştırdım, henüz ne Muğla Valiliği’nin ne de Muğla İl çevre ve Orman Müdürlüğü’nün söz konusu ihalenin iptal edildiğine dair bir bilgisi yoktu. Umarım Bakanlık en kısa sürede ihale iptali bilgisini ilgili kuruluşlara ulaştırır. Yeni bir ihale açılır.
Peki Cengiz İnşaat yeniden ihaleye girerse de "Hoop bir dakika kardeşim sen daha önce ihaleyi aldın ama sözlerini yerine getirmedin, bir daha sana ihale mihale yok" denir mi?
İhaleyi alan firmanın "yeterliliğinin" belirlenmesi diye bir şey olduğunu Çevre ve Orman Bakanlığı bürokratları sanırım benden daha iyi biliyorlardır.
Cengiz İnşaat AKP iktidarına çok yakın inşaat şirketlerinden biri ve son dönemde aldığı devlet ihalelerini sayısı oldukça fazla.
Babadağ başarısızlığından sonra Cengiz İnşaat’in aldığı ihalelerin tamamının sözleşmelerine uygun tamamlanıp tamamlanmadığının denetlenmesi, bir daha herhangi bir devlet ihalesine girerken "Babadağ başarısızlığının" önüne "eksi puan" konması gerekmez mi?
Gerekir. Takipçisi olacağız, merak etmeyin.
Zamancılar gerçeği söylemiyor
ZAMAN Gazetesi Sorumlu Müdürü Ali Odabaşı’dan gelen yanıta dün yer verecektim. Yazmaya bir hafta ara verince yazı yazıyı kovaladı, sonunda yer kalmadı, yanıt bugüne kaldı.
Ali Odabaşı diyor ki: "... Daha önce defalarca kamuoyuna açıklandığı gibi Zaman Gazetesi İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya ve Erzurum matbaalarında basıldıktan sonra Yaysat tarafından Türkiye genelinde bulunan Yaysat bayilerine ulaştırılır. Başbayilere gelen gazeteler, bir başka dağıtım şirketi tarafından dağıtım elemanları tarafından abonelere dağıtılır. Her ay abonelere dağıtılan gazetelerin parası yine aynı dağıtım elemanları tarafından teslim edilen fatura karşılığında tahsil edilir.
İddia ettiğiniz gibi ne bedava gazete dağıtılması ne de kimsenin kendi bilgisi ve onayı olmadan abone yapılması söz konusudur. Hiçbir kurum ve kuruluş da toplu olarak abone yapılmamıştır. BİAK ölçümleriyle ilgili yorumlarınız da yanlış ve taraflı, gazetemizin abonelik yapısını incelemekle ilgili teklifiniz de ciddiyetten uzak buluyoruz."
Zaman’ın yöneticilerine kusura bakmasınlar ama asıl ben onların yanıtlarını ciddiyetten uzak buluyorum. Önce çıkıp "cemaat gazetesi" olduklarını, Fettullah Gülen’le olan "yakın" bağlarını açıklasınlar ondan sonra "ciddiyetten" söz etsinler. Zamancılar sanıyorlar ki ben "cemaat yapılarına" karşıyım, İslami propagandaya karşıyım, abone sitemine karşıyım. Bu yüzden de Zaman’ı hedef alıyorum. Bu kuyruklu yalan.
Sorun gerçeklerin gizlenmesi, "yaradana forward" yöntemiyle "çok sat ıyoruz" imajı yaratılıp "cemaatin gücünün" olduğundan büyük gösterilmeye çalışılması. Böyle bir tavrı Zaman değil de Cumhuriyet gösterse aynı tepkiyi ona da gösteririm, bu böyle biline. Zaman dahil herhangi bir gazetenin bir, iki ya da üç milyon satışa ulaştığı "denetlenmiş" verilerle kanıtlanırsa Türkiye adına gurur duyarım.
Gelin Zamancılara geçen hafta aboneleri Sedat Bingöl’den gelen bir e-posta ile yanıt vereyim. Bingöl diyor ki: "... Üniversite evlerinde iken herkes aboneydi. Bir eve birden fazla gazete gelmesin diye bazılarımızın aboneliği parasını biz vermek şartıyla başka adreslere "ücretsiz" dağıtılıyordu, sanırım kıllandığınız durum bundan kaynaklanıyor."
Sanırım Bingöl’ün Zaman’ın kendini çoğaltma yapısı hakkında bilgi veriyordur. Tabii bir de Gülen Cemaati’nin "üniversite evleri" kavramıyla.
Çok açıktır ki Zamancılar "cemaat" gücüyle bir satış noktasına birden fazla gazete aboneliği yapıyorlar. Ya da bir satış noktasından diğer kişi adına "abonelik" yaratıyorlar. BİAK’taki okur katsayılarını düşük olması da, erkek okur ağırlığını olması da bu yüzden...
Ayrıca burada teknik bir "okuma" tanıma sorunu var. Parayla bayiden "gönüllü" olarak alınan bir gazetenin okunma "kalitesi" ile (buna İngilizce involvement Türkçe ilginlik denir) "yaradana forward" yöntemiyle elde edilen bir gazetenin okunma "kalitesi" nasıl aynı olabilir?
Zaman’a önerimi yineliyorum. Batılı ülkelerdeki benzerleri gibi gazete ve dergi tirajlarını denetleyen bağımsız kuruluş ABC Türkiye’ye tam abone listenizi, isme kesilmiş faturalarıyla birlikte vermeyi reddettiğinize göre faturaları bana verin. Medya denetimi konusunda uzmanlığımı, tarafsızlığımı bu konunun uzmanları, uygulamacıları ve siz de biliyorsunuz.
10 bin örnek seçip (gerçi 1200’de yeter ama hadi tribünlere oynayan tartışmasız bir rakam olsun) gerçekleri ortaya çıkaralım. Siz de rahat edin, biz de... Kabul mü?
Ali Coşkun’dan yanıt var
"ŞEKERkaosu bitmiyor" başlıklı yazıma Bakan Ali Coşkun basın danışmanı Mehmet Davut Özülker aracılığıyla yanıt vermiş.
Öncelikle söyleyeyim Ali Coşkun sendika üyelerine söylediği "Amasya ve Kayseri fabrikalarını C kotası (ihracat) ihlali nedeniyle cezalandırdık. ABD elçisi bu odaya iki kere geldi. Bush Başbakan’dan ricacı oldu. Sabri Ülker baba dostu olmasına rağmen Ülker’e de kotayı ihlal ettiği için verdik cezayı..." ifadesine itiraz etmiyor.
Bakan Coşkun kamuya ait fabrikalarda şekerin tonunun 800 dolara mal edildiğini, özellerle birlikte bu maliyetin 783 dolara düştüğünü bildiriyor. Avrupa Birliği’nde ise maliyetin 750 dolar olduğunu belirtiyor.
Ali Coşkun Danıştay’ın aldığı "şeker kotasını % 50 arttırmazsınız" kararının ise Bakanlığa henüz ulaşmadığını bu nedenle "ortalığın toz duman" olmadığını, karar geldikten sonra uygulamayı değerlendireceklerini söylüyor.
İster şeker kaosu ister şeker konusu diyelim şeker üretimindeki sorunlar bitecek gibi değil. Bu arada şekerpancarından geleceğin enerjisi hidrojen üretiliyormuş. Şeker yazılarımız hızla devem edecek.