Paylaş
Kaçtır yazıyorum; FETÖ’yle mücadele, halka bilinç kazandırmadan kazanılacak bir mücadele değil.
Yalnız başına polisiye tedbirlerle, mahkeme salonlarındaki hesaplaşmalarla başaramazsınız.
Bu hesaplaşmayı sinema ve tiyatro salonlarına taşımadıkça kesin sonuç almanız imkânsız.
DİN HOKKABAZLIĞI SAHNEDE GÖMÜLÜR
FETÖ’yü nihai yenilgiye uğratacak mutlak bir galibiyet arıyorsanız, yenilerinin çıkmasını engellemeli, tekrar hortlayamayacak hale getirmelisiniz.
Yani romanlarda, senaryolarda temsili olarak da yenmelisiniz onu.
İkiyüzlü yöntemlerini gözler önüne sermelisiniz. İstismar ettiği batıl inanç ve hurafeler konusunda bir zihniyet aydınlanması yaşatmalısınız topluma.
Başka hokkabazlar türemesin istiyorsanız; tek tek hokkabazları yakalayıp teşhir etmekle yetinmemeli, bizzat din hokkabazlığının takkesini düşürmeli, kelini afişe etmelisiniz.
Kuru kuruya edebiyatını yapmakla olmuyor.
Yeni FETÖ’lerin çıkmaması, din bezirgânlarının tuzağına bir daha düşülmemesi için romancısı, tiyatrocusu, sinemacısı seferber olmalı velhasıl.
İSKENDER PALA NE GÜNE DURUYOR
Sormuştum; teşvik mekanizmaları neden çalıştırılmıyor diye.
Kültür Bakanlığı’nın elinin altında roman ve oyun yazımını özendirecek imkânlar, oyunları sahneleyecek Devlet Tiyatroları gibi kurumlar, film çekimlerini desteklemek için tahsis edilmiş ödenekler var...
Mesela İskender Pala, FETÖ’nün içyüzünü teşhir eden bir tiyatro oyunu yazacaktı.
15 Temmuz’dan sonra çalışmaya koyulmuştu.
Oyunun bittiğini, Hasan Sabbah’ın haşhaşileri üzerinden yürüdüğünü, hazır halde sahnelenmeyi beklediğini ta kasım ayında duyurmuştum buradan.
Aylar girdi araya, hâlâ devlet katında ilgi uyandırmayı başaramadı.
Dünya Tiyatro Günü’ne de yetiştirilemedi. Şunun şurasında aylar kaldı, bari 15 Temmuz’un yıldönümüne yetiştirilemez mi?
YAŞA BE FOSFORLU!
İkiyüzlü ahlakçılığı, bakın 50 yıldır tokatlıyor Suat Derviş’in ‘Fosforlu Cevriye’si.
Romanı tuttu, filmi hafızalara kazındı, tiyatro uyarlamaları hâlâ iş yapıyor, Cevriye’nin yanık kara sevda hikâyesi hâlâ sarsıyor.
Önceki hafta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, son ‘Fosforlu Cevriye’ müzikalini izledim.
Kurgusu akıcı, kadrosu ve sahnesi küçük ama karakterlerin hakkını veren oyunculukları büyük ve etkileyiciydi. Emeği geçen herkese, özellikle de baş döndüren performansıyla Ayça Varlıer’e bravo...
Bir sokak kadınından yürekli bir adalet savaşçısı, ölümüne baş koyan bir aşk ve dürüstlük, bir şahsiyet ve haysiyet timsali çıkaran hikâyeye ruh verdi, yaşattı.
Salonda boş yer yoktu. 2 buçuk saat sıkmadan, nefes bile aldırmadan sürükledi oyunu. Dokunaklı yorumuyla seyirciyi Fosforlu’nun kavruk iç dünyasına çekti, ilgiyi canlı, baştan sona ayakta tuttu Varlıer.
KOMŞUM HEYHEYLENMESİN HEMEN
Devlet tiyatrolarını işin içine sokmaya çalıştığım için... Komşum Özkök, köşesinden kafa uzatıp ‘Verdiğin örnek özel tiyatrodan, şimdinin devlet tiyatroları FETÖ piyesi diye oynasa oynasa sen, ben, bizim oğlanla ilkokul müsameresi oynar, güldürme beni’ demesin hemen. Neden FETÖ’vari ikiyüzlülükleri unutturmayacak oyunlar, ‘Fosforlu Cevriye’ gibi önce devlet, belki sonra özel tiyatrolarda oynanmasın?
Tamam, sanat ve sanatçı her yerde muhalif.
Geçen yıl Beyaz Saray’da Hüseyin adlı siyahi bir başkan otururken ‘çok beyaz’dı Oscar Ödülleri... Bu yıl yerine beyaz ırkçısı ve Müslüman karşıtı bir başkan geldiğinde ‘çok siyah’ oldular birden. Heykelcikler Müslüman oyuncuya, İranlı yönetmene, Suriyeli belgeselcilere gitmeye başladı, peki tamam...
Obama’ya yaranmak için siyahlara ve Müslümanlara, Trump’a yaltaklanmak için de sırf beyazlara dağıtmadılar ödülleri...
Sanatçının fıtratında var rahatsız etmek, iktidarlarla uyumsuz olmak, kabul de...
FETÖ’nün maskesini indirmek niye bozsun muhalifliği?
Paylaş