Propaganda dizileri kaç çekti?

BAŞBAKAN Yardımcısı Nurettin Canikli, “1-0’la 3-0 arasında fark yoktur” demiş.

Haberin Devamı

Olmasa, seçmenden ‘anlamlı bir evet’ çıkarması istenmezdi. Hayırdan bir fazla evet çıkmasının yeteceği söylenirdi.

Teklifin referandumdan geçmesi için bir fark yok aslında.

Ama sonuçların analizi ve anlamlandırılması açısından önemli bir fark var.


KARAR OY ÇOKLUĞUNDAYSA MESAJ DA ORANDA
Maç oynanmadı, yönetim sistemi gibi köklü bir değişiklik oylandı.

Referandumda ‘bir fazla’sı yetiyor. Yarıdan bir fazlasını sağlayan tarafın iradesi karara dönüşüyor.

Meclis’te bazı özellikli kararların alınabilmesi için mesela... Üye tam sayısının 5’te 3’ü şartı getiriliyor. Yani nitelikli çoğunluk aranıyor, basit ya da salt çoğunluk değil.

Nitelikli, açık ara üstün gelen bir çoğunluğun karar oranları, yüzde 60 ve üstü...

Fakat referandumda karar yeter sayısı bu değil.

Bu açıdan haklı olsa da Canikli’ye itirazım var. Sonucu skora indirgemek, ‘gol’ hesabıyla okumak ne kadar doğru?


HAYIRLAR ÇÖKMEMİŞ EVETLER UÇMAMIŞSA
Toplumdan güçlü bir destek, kırılgan olmayan ezici bir onay alıp almadığına bakılmayacaksa... Neden sandıkların evetlerle patlatılması istendi?

Hayır hedefin altında kalırken evet beklentiyi tutturamamışsa... Coşkulu bir evet çıkmamışsa... Tereddütsüz bir kahir çoğunluk iradesi oluşmamışsa...
Seçmen, hayırla evet arasında bir denge kurmuş, fark attırmamış, makası açmamışsa...

Anayasa değişikliği ölçülü, ihtiyatlı, temkinli bir onay almışsa...

Evet kazanmış ama hayırla yakın çıkmışsa...

Oranlara bir değer biçilmeyecek mi? Arada uçurum olmaması bir şey ifade etmeyecek mi?

Toplumun ikna olmakta güçlük çekip çekmediği, tereddütlerinin giderilip giderilmediği fark etmeyecek mi?


ŞÖYLE DÜŞÜNÜLMEYECEK Mİ?
Bütün yüklenmelere, tazyiklere, körükleyici meydan okumalara rağmen seçmen çoğunluğu ajite olmadı, dolduruşa gelmedi.

Hayırın şeytanlaştırılmasına rağmen, şeytan taşlar gibi oy kullanmadı. Kaybedenlere de bir umut ve teselli payı bıraktı.

İnadına hırs yapmadı. Düşman tepeler, küffarı kırıp geçirir, haçlı üstüne sefer eyler gibi kinle, nefretle... Hınç, öfke, intikam ve rövanş güdüleriyle hareket etmedi.

Terörü gömme, AB’yi çıldırtma, Almanlara gol atma, güçlü Türkiye’yi çekemeyenleri hasetten çatlatma motivasyonuyla gitmedi sandığa.

Tepki oyu vermeye çağrıldı ama körü körüne yönlendirmelere gelmedi, tepkiselliğe savrulmadı.

Duygusal davranmadı; akılla, mantıkla, rasyonel bir kararla oyunu belirledi.

Nasıl yönetilmek istediğine baktı. Önerilen modelle daha iyi yönetilip yönetilmeyeceğine odaklandı.

Ve evetle hayır arasında seçim yapmakta zorlandı...


MİLLİ MAÇ HAVASINA SOKULAMADI
Evete, hayıra anlam yüklerken tarih dizilerinin penceresinden dünyaya bakmadı seçmen. Milli duyguları hayalen şahlandıran temsili canlandırmaların gözlüğünü takmadı.

Dünyaya algı ve kurgu dünyasının gerçekleriyle değil, hayatın gerçekleriyle, realist ve bilinçli yaklaşmayı seçti.

Şanlı tarih romantizmine kapılmadı. Dizilerin içine, oyunculukların etkisine girmedi, ekran karakterlerinin ruh haline bürünmedi.

Geçmişi değil geleceği idealize etmeyi seçti.

Sunulan modele odaklandı. Olabileceklerin en iyisi bu muydu, daha iyisi mümkün değil miydi diye sordu...

Zorlanmasına bakıp bunları görmeyecek miyiz?


DİZİLİ, ŞİİRLİ, ŞARKILI KÖPÜRTMELERİN SONU
Diziler de duygu fırtınası estiren kampanyaların parçasıydı.

Kaybedenleri kazananları sayarken... Propaganda dizilerini de puanlamayacak, ayran kabartma rollerine de not vermeyecek miyiz?

Şiirli, şarkılı kampanyaların devrini tamamladığını tartışmayacak mıyız?

İdeolojik kimlikleri, dini aidiyetleri çatıştıran... Fanatik ve partizan taraftarlıkları karşı karşıya getiren kimlik siyasetinin artık çalışmadığını kabul etmeyecek miyiz?

Kavga ve hırçınlık siyasetinin ters tepmese bile ekstra oy getirmediğini tespit etmeyecek miyiz?

Sandıktan çıkaracağımız sonuç, 1-0 kimin öne geçip kazandığından mı ibaret kalacak?

Hiç ders çıkarmayacak, yanlıştan dönmeyecek, kutuplaştırmadan vazgeçilmesini hiç savunmayacak mıyız?


3’TE 2 MUTABIKIZ BAKIN
Allah’tan iki şey daha söylüyor Bakan Canikli.

Biri, AB ile ilişkileri rasyonel temelde sürdüreceğimiz. Söylem ve politikaların karşılıklı değişeceği öngörüsü...

Diğeri de kampanya döneminde yükselen ateşin düşürülmesi gerektiği...

Kaliteli ve nitelikli bir mutabakatı işte burada oluşturabiliriz.

Kavga ve çatışma siyasetini geride bırakıp ateşi kesmek... Dünyayla ve toplumla rasyonel ilişki kurmaya çalışmak iyi bir başlangıç olur.

Yazarın Tüm Yazıları