Eyüp, Balat ve Topçular’da rastgele üç bakkala girerek veresiye defterlerini kapattı.
Aslında unutulmuş bir Osmanlı hayırseverlik geleneği bu.
Özellikle, insanların kendini hayır hasenat işlerine daha çok verdiği ramazan ayında yoğunlaşırmış.
Komşum Özkök’ün dün sorduğu soru, daha fazla ertelenemez.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ‘Suriye politikamızı Rusya’yla koordine edeceğimiz’i bildirdiği için değil sadece...
Rusya ve İsrail’le iyileşmenin bıraktığı boşluğu, bize nefes dahi aldırmadan IŞİD doldurmaya yöneldiği için ertelenemez bir soru.
Madem kaçarımız yok, ellerimizi başımızın arasına alıp düşünelim şimdi.
Karıştı, çünkü 6 yıl sonra, hayli gecikmeli olarak geldi bu açıklama.
Karıştı, çünkü İsrail’le barış anlaşması imzalanıp ilişkiler yeniden tesis edildikten sonra geldi.
Karıştı, çünkü İHH’nın barış anlaşmasına sert itirazlarından sonra, cevaben geldi.
Karıştı, çünkü daha önce yapılmış ‘İzin gerekiyorduysa izni biz zaten verdik’ yollu çıkışların üstüne geldi.
Ve kamuoyumuz mutat olduğu üzere yine ikiye bölündü; bir tarafta Erdoğancılar, öbür tarafta İHH’cılar...
İHH mı İsrail’le barış koşullarına tepkisinde haklı?...
En büyük güvenlik açığı dört bir taraftan husumete açık olmaktır. Ters düştüğümüz güçleri yeminli düşmanlarımızın safına itmektir. ‘Siz hepiniz ben tek’ özgüveniyle yedi düvele meydan okumaktır. Müttefiklerimizden birer ikişer ayrı düşerek yalnızlaşan bir hedef haline gelmektir.
En büyük güvenlik önlemi de düşman cephesini mümkün olduğunca dar tutmaktır. Ters düştüğümüz dostları, düşmanlarımızla yan yana getirmeme siyaseti gütmektir. İyi ilişkilerimizden kopmamakta ısrar etmektir. Dostluğunu kazanamadıklarımızın bile husumetinden kaçınmaktır.
İstihbarat zafiyetini tespite ve korunma önlemlerini artırmaya, dünyayı değiştirmekten daha kolay bir yerden, işte bu meydan okuma alışkanlığımızı değiştirmekten başlayalım.
Geçimsiz, sevilmeyen, tek başına cihanı dize getirip düzeni bozuk âleme nizamat verme iddiasında, kafa tutmaya her an hazır bir aktör olmak bela üstüne bela çeker.
Muhalefet kesimi, dış politikada iflasın ilanı olarak görüyor Rusya ve İsrail adımlarını, ağır bir hezimet gibi gösteriyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun dünkü grup konuşması, baştan sona ‘çark edildiği’ üzerine kuruluydu.
İktidar tarafı ise kutlanacak bir diplomasi zaferi olarak sunuyor.
İsrail ablukayı kaldırdı mı, yoksa göstermelik hafifletti mi; şartlarımızı yerine tam mı getirdi yoksa iki tarafa da onurlu bir çıkış olsun diye ortası mı bulundu...
Yüzde yüz haklılar.
Nasıl oldu da bir göçmen çocuğunu Londra’ya belediye başkanı seçebilen İngilizler, göçmen karşıtlığı yüzünden AB’den çıkmaya karar verdi?
İngiltere hükümetine, ardına bakmadan AB’yi terk etmek için elini çabuk tutmasını söyleyen Merkel, tabloyu soğukkanlıca tahlil etmeli.
Bu tür durumları açıklayan bir deyim var, “Hubbu Ali’den değil buğzu Muaviye’den” derler. Ali’ye muhabbetten değil Muaviye nefretinden...
AB karşıtları, sayesinde büyük bir zafer kazandı.
Yabancı düşmanlığı güç gösterisi yaptı, hiç olmadığı kadar palazlandı.
Göçmen fobisi, nefret söylemi, içe kapanmacılık ve tam bağımsızlıkçılık rüyasında bile göremeyeceği bir siyasi başarıya ulaştı.
Pakistanlı Müslüman Sadık Han’ın Londra’ya belediye başkanı seçildiği bir dönemde, AB ve göçmen karşıtlığı İngilizlerden yüzde 52 oy aldı.
Balyoz’da kumpas davasının tek sanığı onlar.
Bugünün koşullarından geriye doğru bakıp geçmişi yargılayanların değmeyin tuzu kuruluğuna.
Yıldıray Oğur’un bilmeden kumpasa alet oldukları itirafına dahi yüz vermiyorlar.
“Var mı öyle ‘kullanışlı aptallık’ mazeretiyle paçayı sıyırmak” diye bir de üstelemiyorlar mı?