Bizim mahalledekiler son zamanlarda şöyle bir itiyat geliştirmişlerdi:
Köşe yazısı formunda Aydın Doğan’a mektup yazmak... Ayın 20 günü hiç üşenmeden, hiç sıkılmadan Aydın Bey’e mektup yazıp, “Yanındakileri at... Yanındakileri at...” diye feryat ediyorlardı... Demek istedikleri şuydu: “Aydın Bey... Sen iyisin, hoşsun... Ama şu yanındakiler yok mu? Onlar fena... Tayyip Bey’in sinirlerini hoplatan yayınlar yapıyorlar... Tayyip Bey’i öfkelendiriyorlar... Ve onlara kızan Tayyip Bey, öfkesini senden çıkarıyor... Halbuki yanına bizim gibi Tayyip Bey’i öfkelendirmeyecek adamlar alsan en azından Ahmet Çalık gibi abat olursun...” Ve ben bu tür yazıları ağzım açık okuyordum... Hatta utanarak... Hatta yüzüm kızararak...
Geçen gün şöyle bir şey oldu: “Genel Yayın Yönetmeni” şapkasını duvara asan Ertuğrul Özkök, “köşe yazarı” sıfatıyla tuttu “yandaş medya patronları”na bir mektup yazdı... Çok kibar bir dille söylediği şuydu: “Adamlarınız çalışmıyor, gazetelerini sattırmak, televizyonlarını seyrettirmek için uğraşmıyorlar... Hepsinin tirajını toplasan bir Vatan, bir Milliyet etmiyor... Bu gidişe bir çare bulun.”
Bu kadarı yetti de arttı bile... Bizim mahalle resmen kazan kaldırdı... Bir alınganlık, bir asabiyet, bir isyan... Sanki her gün Aydın Doğan’a mektup yazanlar kendileri değilmiş gibi... Sanki bir tek Aydın Doğan’a mektup yazılabilir ama kendi patronlarına mektup yazılamazmış gibi... Üstelik Ertuğrul Özkök’ün yazısında “onları at / bizi al” türünden bir ima, bir gönderme, bir heves olmadığı halde...
Keşke şöyle bir şey olsa: Yandaş gazete ve televizyonların binalarının girişine “Kendine yapılmasını istemediğini sen de başkalarına yapma” şeklinde bir özlü söz yazılsa... Keşke... Ah keşke...
Çok değişik bir türban filmi: Büşra
Benim bildiğim ilk türban filmi “Yalnız Değilsiniz” idi... 20 yıl önce yönetmen Mesut Uçakan tarafından çekilen filmde, başını örtmeye karar veren modern bir ailenin kızının, hem ailesinden, hem de devletten gördüğü baskılar anlatılıyordu. Aradan geçti 20 yıl... Ve türban yine beyazperdede... Ancak bu kez amaç türban sorununu anlatmak değil. Bu kez bireyselliğini öne çıkarmış bohem bir türbanlının öyküsü filme çekiliyor... Leman çizeri Bahadır Baruter’in “Büşra” adlı çizgi romanından uyarlanan film, muhafazakâr bir ailenin türbanlı kızı Büşra ile Yaman adlı nihilist köşe yazarının aşkını anlatıyor. Yönetmen: Alper Çağlar. Senaryo ise Bahadır Baruter ile Alper Çağlar’a ait. Fragmanı izledim. Diskoda dans eden, tesettür defilesi izleyen, öpüşen, ailesiyle çelişen, özgür takılan, kendine güvenli bir türbanlı portresinin ipuçlarını gördüm... Sanırım işin özünü kavramak ve anlamak için filmin vizyona giriş tarihi olan 19 Mart’ı beklemek zorundayım.
Erdoğan, Beyaz’a değil Okan’a gitmeli
Akif Beki kardeşimin, “Madem Obama şov programlarına katılıyor, o halde bizim Başbakan da Beyaz Show’a katılsın” önerisini beğendim. Ama adresi uygun bulmuyorum. “Beyaz” olmaz, kesinlikle olmaz. Olmaz çünkü “Beyaz”, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı programında konuk etmeye kalkarsa aşırı heyecanlanır. Eli ayağına dolaşır. Mahcubiyete dalar. Erdoğan’ı en iyi şekilde ağırlama gayreti içine girer. “Başbakanımıza bir alkış” falan diyerek işi gevşetir. Oysa Okan başkadır. Tamam, o da en iyi şekilde ağırlamaya çalışır. O da tersten girmez. O da heyecanlanır... Ama hiç olmazsa Okan, heyecanını yansıtmaz, alkışlatmaya falan kalkmaz, bir-iki aykırılık yapar... Başbakan performans sergilesin diye özel bir çaba içine girmez. Kısacası Başbakan Erdoğan, Beyaz Show’a değil Okan’ın programlarından birine katılmalıdır.
‘Mahalle’den haberler
VAKİT’TEN KOPUŞ - Vakit Gazetesi’nde “sarsıcı haberler” yapan Ankara kökenli bazı muhabirler, gazetenin yayın çizgisine itiraz ederek işten ayrılmışlar... “Habertaraf.com” adlı internet sitesi kuran bu isimler, Taraf Gazetesi’yle de dolaylı ilişkiler kurarak “doğru dürüst bir yayın çizgisi” ile Türkiye’ye sesleniyorlar.
STAR’DA İKİ YENİ YAZAR - Genç ve istidatlı kalem Selahattin Yusuf, bundan böyle Star Gazetesi’nde yazacak... Özlemiştik yazılarını... Yine Star’da yazacak bir başka isim: CNN Türk ekranından tanıdığımız Gürkan Zengin. Televizyon haberciliği konusunda rüştünü ispat etmiş bir isim olan Gürkan Zengin’in yazarlıkta da iyi işler çıkaracağından eminim. Her iki isme de başarılar diliyorum.
CUMA TOPLANTILARI BİTTİ - Duyduğumda şaşırdım: Salomanje’de yapılan cuma toplantıları sona ermiş... Aldığım bilgilere göre son zamanlarda biraz gevşemeye başlayan cuma toplantıları, katılımcıların aldığı ortak bir kararla bitirilmiş.
GERÇEK HAYAT 10 YAŞINDA - Benim ilk göz ağrım, sevgili “eski” dergim Gerçek Hayat, 10 yaşına basmış... El değiştirse de ilk günkü ataklığından ve heyecanından hiçbir şey kaybetmeyen Gerçek Hayat’a uzun bir ömür diliyorum...
İsmail’in manifestosu
İsmail Kılıçarslan, Gerçek Hayat Dergisi’ne bir manifesto yazmış. Başlık: “Ben niçin aykırı çocuk değilim? Dahası artık niçin İslamcı değilim?” Şöyle demiş yazısının sonunda İsmail: “Ben artık bizim mahalleden hissetmiyorum. İslamcılık pozisyonunu reddediyorum. ‘Dindarlık, İslamcılar eliyle tasfiye ediliyor’ diyen Müfit Yüksel’in yanında saf tutuyorum.” Sonra da eklemiş: “Şimdi bizim mahalleden değilim dedim ya... Dedikoduyu meslek haline getiren ve düne kadar bendenize ‘İslamcı geçinen’, ‘İslamcılıktan geçinen’ gibi yaftalar yapıştırmaya bayılan yarım danteller ‘Ahmet Hakan olmaya çalışıyor’ yaftasını çıkarabilirler ceplerinden. Mahalleniz de sizin olsun, İslamcılığınız, dergileriniz, sözlükleriniz, siteleriniz, sürekli ‘Alternatifini yapalım lan’ diyen zihniniz falan da. Ben namaza başladım yeniden. İslamcılıktan daha önemli işlerim var. Yasin ezberlemeye çabalıyorum.”
İslami kesimde Modalar Demodeler
DEMODE Deniz Baykal’a vurmak... MODA Kemal Kılıçdaroğlu’na vurmak...