Paylaş
"Az önce Guardiola’ya geçen sezon Kompany’nin Leicester’a attığı gol sonrası neler hissettiğimi anlattım. Akşam eve geldiğimde eşim, “Hadi maçı izleyelim” dedi. Ben de, “Pek emin değilim” dedim. Ama izledim, her geçen saniye umutlanmaya başlamıştım. Sonra Leicester’ın yorulmaya başladığını gördüm. Ve Kompany şahane bir gol attı. Bu attığı ilk goldü, onun için güzel bir andı."
"Klopp, Kompany’nin golünde hissettiklerinin aynısını benim bu sezon her hafta Liverpool’un son dakika gollerinde hissettiğimi bilmiyor. Her defasında bu sefer puan kaybedecekler diyorum. Ama hiç kaybetmiyorlar. Klopp’un takımlarına karşı oynamak zordur. Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanmak isterim. Ve eminim ki o da Premier Lig Kupası’nı kazanmak istiyordur. Belki takas yapabiliriz."
Yukarıdaki sözler İngiltere Futbol Yazarları Derneği’nin ödül töreninde konuşan Jürgen Klopp ve Pep Guardiola’ya ait.
Her iki teknik adam konuşurlarken birbirlerine ve kazanana duydukları saygıdan bahsettiler. Aslında her şeyin bir oyundan ibaret olduğunu öylesine güzel anlattılar ki sadece başarıdan değil başarısızlıktan da gülüp eğlenebileceğimiz hikayeler çıkarabileceğimizin mümkün olduğunu, futbolun bambaşka seviyelerde de yaşanabileceğini gösterdiler.
Güzel oyuna kalite sadece sahada oynanan futbolla gelmiyor. Bu kaliteyi elinizde Klopp ve Guardiola gibi paydaşlar varsa sağlıyor. Bu hayatın her alanında da böyle değil mi? Sürekli şikâyet etmek, hatayı başkalarına yansıtmak ya da farklı yerlerde aramak yerine eldeki malzemeye odaklanıp daha iyisini nasıl
yapabiliriz diye düşünmemiz ve bunun için çalışmamız gerekmez mi?
Eğer çocuğundan yetişkinine, milyonlarca insan takımınızı destekliyorsa siz sadece bir teknik direktör değil aynı zamanda bir lidersinizdir ve onlara doğru mesajlar vermeniz gerekir.
ZİHNİYET DEVRİMİ
Bizim maalesef böyle bir kültürümüz asla olmadı ama olmayacak demiyorum. Tıpkı milli takımdaki yeni jenerasyon gibi değişen, okuyan, araştıran, sahada gördüklerini sanatla, bilimle, teorilerle harmanlayan bir futbol nesli de beraberinde geliyor. Bu kültür mutlaka gelişecek. Ve ‘Mourinho’ya, Klopp’a, Guardiola’ya verilen imkanlar bize verilse ya da gelsinler Türkiye’de yapsınlar’ diyenlerin yerini elindeki malzemeye farklı bakış açıları getirerek zihniyet devrimi yapacak isimler alacak.
FUTBOLU, FUTBOLDAN GELMEYENLER YÖNETSiN!
Mourinho’nun antrenör olarak uzun yıllardır misyonunu tamamladığını, kendini yenilemeyi bıraktığı için antipatik tavırlarıyla Tottenham’ın yarattığı sempatiyi de yerle bir edeceğini düşünenlerdendim. Ancak verdiği ara Mourinho’ya iyi gelmiş gibi.
İlk basın toplantısında daha sempatik, gülen ve gizleyemediği egosuna rağmen sıcak olmaya çalışan bir Mourinho vardı. Yine de benim dikkatimi çeken Mourinho’nun teknik ekibi oldu.
MÜTHİŞ CV’LER
Bu isimlerden ilki Mourinho’nun yardımcılığını yapacak olan Joao Sacramento. Güney Galler Üniversitesi’nde öğretim görevlisiyken futbolla tanışan Sacramento yaptığı analizler sayesinde Cardiff City, Galler Milli Takımı, Arjantin Milli Takımı, Monaco ve Lille gibi kulüplerde görev aldı.
Yaptığı taktik analizler sayesinde kısa sürede tanınırlığı artan Sacramento, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Portekizce biliyor. Diğeri ise analist Giovanni Cerra. Endüstriyle tasarım mezunu ve aynı zamanda amatör bir biyolog olan Cerra, çalışmalarını tamamlamak için taşındığı Londra’da önce Microsoft’ta görev aldı.
Ardından 3 yıl boyunca Chelsea Kulübü’nde görsel tasarımcı olarak çalıştı. İngilizce, İtalyanca ve Fransızca bilen Cerra son olarak Mourinho ile Manchester United’daydı. Belli ki Mourinho ‘kendimi yenileyemiyorsam beni yenileyecek isimlerle çalışabilirim’ düşüncesiyle teknik ekibini güncellemiş. Sanırım bu iki kişinin CV’si bile bizdeki ‘futbolu, futbolun içinden gelenler yönetsin’ tezini çürütecek kadar yeterli.
HAFTANIN SÖZÜ
Teniste en iyiler bile oyun kaybeder, golfte her zaman Fleetwood kazanamaz. Çocuklarımıza, gençlere sadece kazananın mükemmel olduğunu göstermek doğru bir mesaj değil. Depresyonda insanlar yaratıyoruz. Önemli olan çaba, bağlılık, durumdur’ (Pep Guardiola)
Paylaş