Paylaş
Modern zamanların ilk olimpiyatı olarak tanımlayabileceğimiz Paris2024’ün spor dünyasındaki izleri kolay kolay silinmeyecek. Özellikle tarihi bir başarıya imza attığımız Paralimpik Oyunların. Olimpik bir sporcuyla paralimpik bir sporcu arasında, işin sporculuk ya da ülkeyi temsil etme kısmında hiçbir fark olmasa da ve yapılan mental ve fiziksel hazırlıklar, antrenman gün ve saat sayısı birbiriyle neredeyse aynı olsa da bilinirlikleri ve tanınırlıkları, en azından bu olimpiyat oyunlarına kadar aynı düzeyde değildi. İzleyicilerin büyük çoğunluğu, olimpik oyunlar bittiğinde olimpiyatlar bitti zannetti ancak paralimpik sporcular bitmediğini herkese kanıtladılar. Sporcularımızın farklı branşlardaki başarısı, kazanılan madalya sayısı ve gelen rekorlar, bu branşları hiç olmadığı kadar göz önüne taşıdı. Biz de son Avrupa, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu, dünya rekoru sahibi TeamVisa sporcusu Öznur Cüre Girdi’yi yakalamışken Paris’ten bahsettik tabii…
Paris 2024’te önce dünya rekoru kırarak finale kaldın, sonra altın madalyayı boynuna taktın... Bu süreci nasıl yaşadın?
Ben hazırlık döneminde bu puanların çok üzerine attım, antrenmanlarda 700 ve üstü çok puanlar çıkardım. Bunun üzerine kendi içinde rekorun hayalini kurmaya başladım. Elemelerdeki rekordan sonra, finalde bir rekor daha eklemek istiyordum ama o andaki nabız, hava şartları, stres yönetimi kendi ortalamamın üzerinde olsam da rekoru getirmedi. Yeni rekoru gelecek yarışmalara saklıyorum diyelim.
Paris’e nasıl hazırladın?
Bu süreçte çok ok attık, çok çalıştık. Fiziksel olarak ne kadar çalışırsanız da bazen psikolojik olarak bazı şeyleri tamamlayamıyorsunuz, zorluk çekiyorsunuz ama bu defa ben fiziksel olarak da psikolojik olarak da oraya çok hazır çıktım, çok sakindim, hatta sonradan yorumlarda, ‘Acaba Öznur ruhsuz mu diye düşündük, sonunda çığlıklar gelince ne kadar disiplinli olduğunu fark ettik’ yazmıştı birisi, onu okuyunca güldüm. Herkes sakin ve kontrollü olduğumu konuşuyor. Bu da beni ekstra mutlu ediyor.
Bu sporu bilmeyenlere nasıl anlatırsın okçuluğu?
Kendi dalım olduğu için söylemiyorum ama çok farklı bir spor. Bu işi yapamıyor muyuz, yapamayacak mıyız diye kendinizi çok fazla gözden geçirmenize yol açan bir dal, benim için büyük bir tutku. Ne kadar fiziksel olarak iyi olursanız olun, yayı nasıl güzel gererseniz gerin, isterseniz en güçlü yayı çekin, en güçlü oku atın, eğer zihniniz o anda güçlü değilse, zihninizi kontrol edemiyorsanız, inanın o ok gitmiyor. Hareketli sporlarda, vücudun hareket ediyor, nabzın etkiye tepki şeklinde işliyor, düşüncenin rolü azalıyor, kaslar kendi tepkisini veriyor ama okçulukta rakiple hiçbir temasınız yok. O kendi yerinde, sen kendi yerindesin, o kendi hedefine atıyor, sen kendi hedefine atıyorsun ve aslında tamamen zihinsel yarışıyorsun. O çizgiye başka bir şeye üzülmüş olarak da çıksam, hayatımda bir şey ters gidiyor da olsa, o çizgiye çıktığımda rahatlıyorum, orada her şeyi unutuyorum.
Okçuluk biraz hayat gibi aslında, rakibin seni pek ilgilendirmiyor, kendi başarından kendin sorumlusun, sadece kendi hedefine odaklanman önemli…
Kesinlikle. Rakibinle aranda fiziksel değil psikolojik bir savaş var. Rakibim 10 attığında, ben de atarsam onu sıkıştırmış oluyorum. Biliyorum ki rakiplerimin de en büyük amacı beni kıstırmak, beni bastırmaktı, oklarını kaçırdıklarında yıkıldılar, benim kaçırmayacağımı biliyorlardı. Asıl üstünlük bu psikolojik kısımda elde ediliyor.
Yine de olimpiyatlar sırasında, özellikle Mete Gazoz’un yarışında da gördük ki Champ de Mars’ta ilginç bir rüzgâr var... Mental kısmın yanı sıra izleyenlerin pek fark etmediği bir doğa etkisi de var…
İlk antrenman gününden beri hem sıralamalarda hem elemelerde rüzgâr problemi yaşadık. Rüzgâr faktörü bizde çok önemli. Biz çizgideyken, antrenörümüzün arkadan hedefteki bayrakların hangi yöne estiğini söylemesi gerekiyor, biz de hem onu dinleyip hem nişanlıyoruz. Bazen benim olduğum yerde rüzgâr oluyor, hedefin orada yaprak kımıldamıyor. Bazen benim olduğum yer durgun oluyor, hedefte fırtına kopuyor... Bu da benim dinamiğimle oynuyor. Bazen ben oku çok iyi bırakıyorum, ok havada yön değiştiriyor. Gerçekten inanılmaz şeyler oluyor. Hatta ben sıralamada rekora atarken çok bekledim, hep hocamı dinledim. O bana arkadan, ‘Rüzgâr var ama atabilirsin’ dedi, ‘Bekle’ dedi. Sağa doğru esiyor, sola doğru esiyor diye yönlendirdi. Ok atarken o esnada hep konuşuyoruz, ortak karar veriyoruz, yine de tam bıraktığın anda rüzgâr yön değiştirebiliyor ama artık ona da nasip diyelim.
İnsanların bazı sporları izlerken, bu konuları bilerek izlemesi lazım aslında…
İnsanların spor konusunda ciddi anlamda bilgilenmesi lazım. Her branş hakkında filmler yapılması, ilkokuldan liseye kadar eğitim verilmesi lazım. Mesela yine yorumlardan okuyorum, para-okçu yazıyor ya benim için, birisi ‘Türk kızı ve para denince başarı kaçınılmaz’ yazmış mesela. Hem gülüyorum hem üzülüyorum. İnsanlar biraz bilgi edinmeli ama yine de onların duası ve desteğiyle çok güzel yarışlar yaptık.
Paris’te biz basın mensupları bile tribünlerdeki seyircinin spor kültürüne hayran kaldık... Siz saha içinden nasıl yaşadınız bunu?
Ben sahanın içindeyken bazen hocamı bile duymuyorum, bende inanılmaz bir konsantrasyon manyaklığı var, çevremde çiçek böcek, bağırtı çağırtı, hiçbir şey duymadan odaklanabiliyorum. Hocam sürekli bana, ‘Bende kal’ der mesela, o kadar dalıyorum.
Bu arada biz bu seyirci baskısı konusunun da çalışmasını yapıyoruz, antrenmanlarda kamplarda, birbirimizin arkasında tribün oluşturup, bağıra çağıra tezahüratlar yapıp kendimizi bundan etkilenmemeye alıştırıyoruz. Yani buraya antrenmanlı geldik. Tabii kalabalık bir seyircinin olması özellikle Türk seyircilerin varlığı beni çok mutlu etti.
Sadece orada değil, Türkiye’de de çok yakından takip edildiniz…
İnsanların izlerken keyif aldıklarını söylemeleri, takip etmeleri bizi çok mutlu etti. Her sporcu ülkesini ve bayrağını temsil etmek için uğraşıyor, biz de aynı amaçlar için yarışıyoruz, aramızda sadece fiziksel açıdan fark var. Ülkemiz iki takıma da elinden gelen desteği sağlıyor. Olimpiyatların olimpik kısmı bittikten sonra Paris2024 bitti gibi algılandı. Biz Team Türkiye paylaşımlarına başlayınca insanlar şaşırdı. Belki başlamadan önce daha fazla haber, duyuru yapılmalıydı.
Sen kazaya kadar tekvandoyla uğraşmışsın. O da çocukları başlatmak için ilk akla gelen sporlardan biri değil, tekvandoya nasıl başlamıştın?
Ben küçükken çok kilolu bir çocuktum, gerçi hep biraz kiloluyum, tam 4,5 kilo doğmuşum, hayatım boyunca hiç zayıf olamadım. Beden eğitimi öğretmenim Nafia Kılıç, bu kız kilosuna rağmen çok elastik, enerjik, çok hareketli diye keşfetmişi beni. Başarılı da olmuştum, derecelerim de güzeldi, tekvando beni mutlu ediyordu.
Sonra 17 yaşında ailenle birlikte bir trafik kazası geçirdin…
Evet, kazadan sonra annem boynundan aşağı, ben belden aşağı engelli kaldık. Tüm aile arabadaydık ve şükürler olsun ki geri kalanlarımızda ufak tefek hasarlarla atlattı. Sonrası bambaşka bir serüven. Önce hayatın bize getirdiklerini kabul edip nasıl iyi olabiliriz diye baktık.
Annem azmiyle hep rol modelim oldu. Hatta şu anda ablamla birlikte bocce sporu yapıyor, Türkiye’de ikinci oldu, milli takım için adaylardan biri. Sanırım yakında o da milli takıma girecek. Ben zaten 2019’dan bu yana milli takımdayım. Hayat bize güzel şeyler getirdi yani.
Madalyanı da annene ithaf ettin zaten… İlişkiniz nasıl?
Annemle iki arkadaş gibiyiz, yeri gelir dertleşir, ağlarız, yeri gelir espriler havada uçuşur, kahkahalarla güleriz. O bana sürekli kendine inan, ben sana inandım der. Nefes almayı unutma der. Maçlar başladığında sessizliğe bürünürüz, gözlerimizde konuşuruz, birbirimize enerji göndeririz ve ben inanın bunu ciddi şekilde hissediyorum, zaten boynumdaki kolyemin bir tanesinde annemi taşıyorum, o benim totemim. Annemin ve eşimin fotoğrafları hep üzerimde.
Busenaz Çakıroğlu ve Hakan Reçber ile birlikte Team Visa’nın üç Türk sporcusundan birisin. Team Visa ailesinin parçası almak sana ne hissettiriyor?
Team Visa’ya seçildiğimiz öğrendiğimde kendi kendime tamam sen artık profesyonel düzeydesin dedim. Onların en iyilerini seçtiklerini biliyorum. Böyle global bir şirketin sporcuları arasında olmak, bu gururu yaşamak beni çok iyi hissettirdi, güçlü kıldı. Önce ülkeme sonra dünyaya beni tanıttılar. Bana inandılar, tüm sevgileri ve saygılarıyla kucakladılar. Destekleri unutulmaz ve unutulamayacak da. Bana inandıkları ve tüm sevgileri ve saygılarıyla beni kucakladıkları için onları çok seviyorum.
Paris’i gezebildiniz mi? Beğendin mi? Başka sporcu arkadaşlarının müsabakalarını izleyebildin mi?
Hayır, hiç gezemedik. Okçulukta sabah başlıyoruz, akşama kadar devam ediyoruz. Geldikten günler sonra, birkaç saatliğine çıktık ama sonra arkadaşlarımızı desteklemek için geri döndük. Ama sorun yok, Paris’ten bir parça benimle geliyor, biliyorsunuz madalyaların arkasında Eyfel’den bir parça var. Bunu bilmek beni beni yeterince tatmin ediyor.
Avrupa, Dünya ve Olimpiyat şampiyonusun, dünya rekortmenisin. Bir sonraki hedefin ne?
Bu soruyu çok aldım ve üzerine çok düşündüm, tüm sporcuların hayalini ben gerçekleştirdim. Öncelikle bu rekorları ve unvanları uzun yıllar elimde tutmak için elimden geleni yapacağım, 2028’e kadar hepsini tekrarlamak için çalışacağım. En büyük tutkularımdan biri gençlere örnek olmak, bu dünyada iyi izler bırakmak, tarihte bir adımın olması beni gerçekten çok duygulandırıyor.
Nicolas Macé: “Team Visa bir ülke olsaydı, madalya sıralamasında ilk 5’te olurdu”.
“Bu olimpiyatlardan size kalan en önemli anlar hangileri?” diye soruyorum Visa Global Sponsorluklar Paris 2024 Program Direktörü Nicolas Macé’ye. Visa gibi 40 yıla yakın bir süredir Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’nın global ödeme teknolojisi ortağı olan, uzun yıllardır Dünya Kupası, Super Bowl, şimdilerde Formula 1 gibi büyük spor organizasyonlarını destekleyen bir markanın sponsorluk konusundaki en tepe isimlerinden birinin vereceği cevabı dikkatle dinlerken, cevabın görme engelli futboldan geleceğini hiç tahmin etmiyorum doğrusu. Heyecanla birkaç gün önce izlediği görme engelli futbolda, faul yapan Arjantinli oyuncunun, Japon rakibinden özür dilemek için sahada onu aradığı anı anlatıyor: “Bu olimpiyatlardan geriye böyle çok an kaldı. Her şey bir hikayeydi ve iki haftalığına dünya çok daha güzel bir yer oldu. Bir araya geldik. Paris2024’ten geriye kalacak en güzel miraslardan biri bu olacak.”
Spora olan tutkusuyla işini birleştiren isimlerden Nicolas Macé, çok küçük yaşlardan beri sporun içinde kalmak konusunda kararlı olduğundan eğitimini bile ona göre seçmiş. “Spor benim için dünyayı güzelleştirmenin bir şekli. Olimpiyatlar dünyayı değiştirme gücüne sahip çok büyük bir spor olayı. Spor, VISA için bir araç. Biz yapmayı en iyi bildiğimiz şeyi, yani ikinci partilerle çalışarak bir sektörü büyütmeyi, spora uyguladık. Uzun vadeli çalışmayı ve planlamayı seviyoruz. 2032’ye kadar sponsorluk anlaşması yapan ilk markayız. Sadece paralimpik oyunların değil, kadın futbolunun da ilk sponsoruyuz. Bazı konularda örnek olmak da bizim için değerli.”
Paris2024’ün çok başarılı olduğu konusunda ikimiz de hemfikiriz:
“Paris, bu oyunların insanlık için ne kadar önemli olduğunu hepimize hatırlattı. Bu dayanışma ve kardeşlik ruhu tüm dünyaya ilham verdi. Paris, birçok konuda yenilikçi oldu, Los Angeles’ta aynı temaların öne çıktığını ve daha geliştiğini göreceğiz.”.
Spora yatırım yapan markaların sayısı her sene artıyor, bütçeler yükseliyor. VISA bu markaların en eski ve en tutkulularından biri. Sporda doğru sponsorluğun ne olduğunu, hedeflerin ne olması gerektiğini soracak en doğru yerdeyim: “Tabii her markanın kendi hedefleri var, hepsi kendi modellerini yaratıyorlar. Olimpiyatlar gibi büyük bir organizasyonda, iki hafta süren bir olaydan 4 senelik fayda çıkarmayı başarmanız lazım. Bu da büyük bir uzmanlık gerektiriyor. Spor, insanlarla bağ kurmanın en güçlü yollarından biri. Birleştiren noktaları, değerleri, hikayeleri aramanız lazım.”.
VISA sadece sportif organizasyonlara değil, 2000’den bu yana süren Team Visa projesiyle sporculara da destek oluyor. “İşin merkezine, bütün bu tutkuyu yaratanları koymak önemli. Sporcular, bütün bu oyunların olma sebebi. Yine en önemli kriter olarak en merkeze gelişimi koyuyoruz. Genelde çok büyük yıldız isimlerle, büyük kontratlarla anlaşmalar yaparak onları sözcü yapmak gibi bir stratejimiz yok, gelişimin peşindeyiz. Biz spor markası değiliz, o yüzden desteğimiz de kendi uzmanlık alanımızda oluyor. Sporculara, kendi kişisel markalarını nasıl geliştirebilirler, sosyal medyada kendilerini nasıl konumlayabilirler, medya karşısında kendilerini nasıl ifade edebilirler gibi konularda destek oluyoruz. Kendi markalarını geliştirerek, daha fazla sponsorun dikkatini çekecek bir strateji geliştirmeleri konusunda çalışıyoruz. Sporculara finansal okuryazarlık eğitimi ve kariyerleri bittikten sonra ne yapacakları konusunda bir formasyon vermeye çalışıyoruz. Şirket bünyesinde iş imkanları sağlıyoruz. 2024 operasyonunda mesela, ekibimizde madalyalı eski paralimpik sporcular vardı.”
Öznur’un Team Visa’ya seçilince neler hissettiğinden bahsediyorum, gözleri parlıyor:
“2000 senesinde kurulan bu programda hedef tam da buydu” diyor. “Bugün 700 sporcuya sahip büyük bir aile Team Visa. Paris’te 60 ülkeden 147 sporcumuz, 40 farklı branşta mücadele etti. Bu sporcuların yüzde 54’ü kadın.” Tabii hemen seçilme kriterlerini ve ülke dağılımlarını soruyorum: “Dünya çapında, her ülkeyle aynı kriterler çerçevesinde, ayrı ayrı çalışıyoruz. Sportif performans ve potansiyel ilk kriterimiz. Şirketin vazgeçilmez değerleri olan eşitlik, erişim ve kapsayıcılık ikincisi… Son olarak da toplumla uyumlu, azim ve başarılarıyla ilham olan sporcular seçiyoruz.”
“Team Visa bir ülke olsaydı, madalya sıralamasında ilk 5’te olurdu” diyor Nicolas Macé. “Demek ki kriterlerimiz doğru ve doğru sporcularla çalışıyoruz” diye gülüyor. Team Visa sporcularla ömürlük anlaşmalar yapmıyor, yine de bir kez bu aileye giren, bu ailenin parçası olarak kalıyor: “Kasım başında büyük bir zirve gerçekleştirdik. Dünyanın her yerinden gelen sporcuların birbirleriyle tanışması ve sohbet etmesi bizim için çok değerliydi. Michael Phelps, Usain Bolt gibi isimler de oradaydı, adını hiç bilmediğiniz yeni sporcular da… Artık Team Visa üyesi olmayan eski sporcular bile bu büyük ailenin parçası olarak kalıyor.”
Visa Türkiye Genel Müdürü Samile Mümin, “Gençlere ilham vermekten çok mutluyuz”
“Visa, Olimpiyat Oyunları’nın 40 yıla yakın süredir, Paralimpik Oyunları’nın ise 2000 yılından bu yana destekçisi. Aynı zamanda 2024, Visa’nın Türkiye’deki varlığının da 40. yıl dönümü. Tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği bu ikonik spor organizasyonunun destekçisi olmaktan, Olimpik Değerler Eğitimi projemizle ise ülkemizin gençlerine ilham vermekten son derece memnuniyet duyuyoruz. Visa olarak dünya genelinde, 2000 yılından bu yana 600 başarılı sporcuya destek verdik. Bu yıl ise Paris 2024 Oyunları’nda yetenekli ve azimli sporcularımız Buse Naz Çakıroğlu, Hakan Reçber ve Öznur Cüre Girdi’yi Team Visa kapsamında destekledik. Team Visa sporcularımızdan Öznur Cüre Girdi, kazandığı altın madalyayla, Buse Naz Çakıroğlu ise ülkemize getirdiği gümüş madalyayla göğsümüzü kabarttı. Azimleri, kendini aşma çabaları, disiplinli çalışmaları ve başarılarıyla Olimpiyatların ‘Daha ileri, daha yükseğe, daha güçlü’ sloganının güçlü birer temsilcisi olan sporcularımızı bir kez daha tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Paylaş