Paylaş
Anlatmaya önce yaşadığım şehir İstanbul’dan başlayayım... Bu dev metropolde toplu ulaşım araçlarında bulunan engelli rampalarının şoförün inisiyatifine göre açılıp açılmayacağına karar verilmesi, metrobüs duraklarının çoğunda hâlâ asansör olmayışı, var olan asansörlerin yaşlı ve engelliler yerine eli ayağı tutan sağlıklı insanlar tarafından kullanılması, benim toplu taşımadan faydalanmama engel olan nedenlerden birkaçı.
Seyahatlerim sırasında fark ettim ki, İspanya’nın Valencia ve Barselona şehirlerinde ya da Fransa’nın Lyon’unda bir engelliyseniz işiniz gayet rahat. Diyelim ki karşıdan karşıya geçmek istediğiniz cadde çok geniş ve tam yolun ortasına geldiğinizde size kırmızı ışık yandı. Paniğe kapılmaya hiç gerek yok. İstanbul’da olmadığınızı hatırlayıp sürücülerin sizin sağlıklı bir şekilde karşıdan karşıya geçişinizi sabırla beklediğini gördüğünüzde anlayacaksınız engelli dostu bir kentin neye benzediğini. Buna karşılık aynı şey bir keresinde Beşiktaş’ta başıma geldiğinde, aracın içindeki sürücülerden biri “Ya trafik zaten berbat, gideceğim yolu da sakatlar işgal etti” diye söylenmişti.
İstanbul’da benim özellikle isyan ettiğim bir durum daha var: Kaldırımlar. Çıksam inemiyorum, insem çıkamıyorum. Hele bir de tekerlekli sandalyeniz varsa işiniz daha zor. Lyon’da kaldırımlar geniş, alçak ve özel olarak yürüyüş için dizayn edilmiş. Kimse aracını kaldırıma park etmiyor.
Fransa’nın küçük kızı
Fransa’nın küçük kızı Lyon, Paris’e göre daha az turist ağırlıyor. Dolayısıyla daha sakin, daha düzenli ve daha dingin bir yaşam barındırıyor. İçine girdikçe insanı daha çok kendine çeken bir yapısı var. İtalya’ya yakınlığı ve Güney Fransa’da oluşundan mıdır nedir, pek bir insan canlısı ve cıvıl cıvıl. Amma velakin İsviçre sınırına da yakın olduğundan ülkenin o aristokratik havasından bir nebze taşımıyor değil. Fransız Rivierası ile Paris’in gölgesinde kalmış olmasına rağmen mimarisiyle başkenti aratmıyor. Disney şatolarına benzeyen Basilique Notre Dame De Fourviere, sizi çocukluğunuza götürebilecek bir yapı örneğin.
Kentin sokakları sanat galerisi gibi. La Croix-Rousse mahallesindeki boyalı Canuts duvarını gördüğünüzde gözlerinize inanamayacaksınız. Önünde durduğunuzda adeta duvarın içinden koca bir mahalle geçtiği izlenimine kapılıyorsunuz.
Bir şehirde yürüyerek kaybolmaktan daha zevkli ne olabilir ki! Lyon sizi sıkmayacak kadar büyük, bunaltmayacak kadar küçük. Aynı zamanda bir gurme şehri. Bu mutluluğu uzun uzun hissetmek istiyorsanız gittiğiniz tarihi mutlaka göz önünde bulundurun. İlkbahar döneminde (nisan–mayıs) hava sıcaklıkları 12–15 derecede seyrederken bile dondurucu olabiliyor. Ekim ve kasım aylarında da ani sıcaklık düşüşleri yaşanabiliyor.
Paylaş