Paylaş
Gezmeyi çok sevdiğimi ve yaklaşık 50 ülkeyi gezdiğimi bilen arkadaşlarım bana hep en beğendiğim yeri sorarlar. Bu soruya cevap verirken hep zorlanırım. Afrika’dan Uzak Doğu’ya, Avrupa’nın ışıl ışıl başkentlerinden Orta Asya’daki küçük şehirlere kadar her yerin kendine has bir güzelliği var hiç şüphesiz.
Bu sebeple bu soruya mutlak bir cevap vermek oldukça zor. Ruh halinize, mevsime, zamana göre değişir vereceğiniz cevap. Fakat geçen yaz gittiğim Edinburgh, bu sıralar, “en beğendiğin yer” sorusuna zorlanmadan cevap vermemi sağlıyor. Neden Edinburgh’un bu kadar güzel olduğunu uzun uzun anlatıyorum karşıma çıkan herkese. İskoçya’nın yemyeşil doğasının içinde kurulu, eski ve yeni şehir merkezinin büyük bir harmoni içinde bir arada bulunduğu Edinburgh’a tam da festival zamanında gittiğim için çok mutluyum.
Büyük Britanya’nın kuzeyinde yer alan Edinburgh, İskoçya’nın, Glasgow’dan sonra ikinci en büyük şehri ve başkenti. İstanbul gibi 7 tepeli bir şehir olan Edinburgh’da yıl boyu festivaller düzenleniyor. Bu festivallerden Ağustos’taki Edinburgh Uluslararası Festivali (Edinburgh International Fest) en popüler olanı. Ben de bu festival sırasında Edinburgh’taydım. İlk defa katılacağım bu festival için bir ay önceden otel rezervasyonu yapmaya çalışırken aslında beni neyin beklediğini üç aşağı beş yukarı tahmin ettim.
Çünkü şehir merkezindeki otellerin tamamı doluydu. Şehre birkaç kilometre mesafedeki otellerde de kalmak istemedim. Festival alanı şehir merkezi olduğundan bu coşkuyu merkezde yaşamak istedim. Bu sebeple şehrin tam merkezinde Royal Mile’a birkaç adım uzaklıkta bir üniversitenin kampüs yurdunda kaldım. İçinde televizyonu bile olmayan bu tek kişilik ve kendi banyosuna sahip olan küçük öğrenci odasının festival sırasında İstanbul Boğazı’ndaki beş yıldızlı otellerle yarışır ve hatta onları geçer bir fiyat skalasına sahip olduğunu belirtmeliyim.
Uluslararası Edinburgh Festivali sırasında şehir hınca hınç insanla dolu. Bu kalabalıkların ortak bir amacı var: Festival etkinliklerinden maksimum düzeyde faydalanmak. Zira şehrin her yerinde tiyatro gösterileri ve sahne performansları sergileniyor. Sokaklarda herkesin elinde gösterilere ilişkin bilgileri içerir broşürler var. Aynı anda başlayan gösterilerden hangisine gidecek olmanın kararsızlığıyla gezinen insanlar ve dünyanın her yerinden gösterisini sergilemek üzere gelen insanlar Festival alanlarını dolduruyor.
Kayaların üstüne kurulu olan şehir “Old Town” ve “New Town” olmak üzere iki bölgeden oluşuyor. Her iki bölge de Unesco Dünya Mirası Listesi’nde. Kent başta sönmüş bir volkan üzerine kurulmuş kayanın etrafında toplanmış. Bu kayanın tepe noktasında Edinburgh Kalesi bulunuyor. Önceleri cadıların idam edildiği bu kale, şimdilerde İskoçya’nın en ünlü turist bölgesi. Edinburgh Uluslararası Festivali sırasında ünlü Askeri Bando (Military Tattoo) burada gösteri yapıyor. Sahip olduğu yükseklik sebebiyle hem şehir merkezinin her yerinden görülecek konumda hem de Kale’den tüm şehri panoramik olarak görmek mümkün.
Eski şehir merkezi çok iyi korunmuş bir Ortaçağ şehri. Bu fantastik şehirde, her köşeden bir masal kahramanı çıkacakmış gibi duruyor. Edinburgh eski şehir merkezinin en önemli yerlerinden olan masalsı Royal Mile, Edinburgh Kalesi’nden, İngiltere Kraliyet ailesinin ikamet etiği Palace of Hollyroodhouse’a kadar uzanan, trafiğe kapalı bir cadde. Bu eski taşlık caddede özellikle festival sırasında sokak şarkıcılarından tiyatroculara, illüzyonistlerden dansçılara, müzik virtüözlerine kadar herkes kendi şovunu sergiliyor. Kimi sokak şovları ise sadece birkaç dakikalık bir fragman. Asıl gösteri, şehrin çeşitli yerlerine dağılmış gösteri salonları, tiyatrolar ve konser salonlarında. Çok sayıda gösterinin sergilendiği bu 2 kilometre uzunluğundaki caddede yürürken adeta zamanda yolculuk yapıyorsunuz.
Yeni şehir merkezi (New Town) olarak adlandırılan bölgede boydan boya uzanan Princes Street’in hemen yanında Princes Street Bahçeleri uzanıyor Bu yeşil alanda çimlere boylu boyunca uzanıp görkemli Edinburgh Kalesi’ni izleyebilir, parkta yer alan sincapları besleyebilir ya da Princes Street’teki küçük Ben’s Cookie dükkanından alacağınız kurabiyeleri burada yiyebilirsiniz.
Edinburgh’a Ağustos’ta gittiğim için, şehrin en hareketli, en davetkar yüzünü gördüm. Ve Edinburgh’a aşık oldum. Başka bir zaman gitsem de sever miydim? Muhtemelen evet. Fakat Ağustos ayı, Edinburgh’u ziyaret etmek için en mükemmel zaman. Bu ay boyunca hiç uyumayan bir şehir, her gün yüzlerce sanatsal aktivite ve Dünyanın dört bir yanından gelmiş performans sanatçıları size doyumsuz bir tatil geçirmenizi sağlıyor. Edinburgh, bilhassa Ağustos ayında çıtayı öyle bir yükseltiyor ki bundan sonra gideceğiniz herhangi bir Avrupa kentinden bu kadar keyif alabilir misiniz, emin değilim.
Paylaş