Paylaş
Amman’da 4 milyondan fazla insan yaşıyor. Şehir aslında ikiye ayrılıyor gibi. Bir yanda modern, diğer yanda geleneksel Amman var. Uzaktan baktığınızda kübist mimari ile kibrit kutularını andıran kumtaşı cepheli binaları rahatlıkla ayırıyorsunuz. Batı Amman, modern yapılaşması ve mekânlarıyla şehrin Batı’ya dönük yüzü ve daha zengin kesime ev sahipliği yapıyor. Doğu Amman ise tarihi yapıları, otantik dokusu, mütevazı mekânları ve sosyo-ekonomik yapısı ile tam zıddı.
Burası taşın başrolde olduğu, gözünüzün yeşili aradığı bir kent. Bu manzara ilk bakışta hayal kırıklığı yaratsa da şehrin içine dalınca fikriniz değişecek. Güne güzel bir kahvaltıyla başlayın. Kentin en eski ve otantik lokantalarından olan Hashem’i tercih edebilirsiniz. Ardından kaleye çıkın. Özellikle içindeki Arkeoloji Müzesi görülmeyi hak ediyor. Ben ayrıca Herkül Tapınağı’na hayran kaldım. Oradan Antik Roma tiyatrosuna geçin ve bizdeki Eminönü-Sirkeci hattını anımsatan çarşıların bulunduğu tarihi sokaklara dalın.
Ben Amman’da en çok Gökkuşağı Caddesi’ni (Rainbow Street) sevdim. Öncelikle Kral Abdullah ile Kraliçe Rania’nın da uğrak yeri olan ve şehirdeki en iyi falafelci olarak bilinen Al Quds’ta mutlaka bir sandviç atıştırın. ‘Oturup rahat rahat yemek yiyeceğim’ derseniz, adresiniz Sufra olsun. Kolonyal mimariyi Arap esintileriyle birleştiren eski ve çok güzel bir villada yer alıyor. Asırlık ağaçların yer aldığı bahçesi özellikle bahar-yaz aylarında çok keyifli. Mönüden öneriler isterseniz; fatteh betinjian, fattet jaj, foul akhdar, fassoulia bezzait, thalat, fukharat, magloubeh ve ülkenin milli yemeği olan mansaf’ı not edin. Tercih sizin!
Makaron ve kurabiye cenneti
Tatlı hakkınızı caddedeki bir başka mekânda; Jordan River Foundation’da kullanın derim. Ürdün usulü kurabiyeler, müthiş lezzetli makaronlar ve harika bir kahve! Lezzetlere eşlik eden ortam da cabası... Yine eski bir yapıdan başarıyla kafeye dönüştürülmüş bir mekân. İçinde Ürdünlü kadınların el emeği, göz nuruyla hazırladıkları birbirinden güzel yerel dekoratif ürünler sergileniyor. Öğrendim ki burası, Kraliçe Rania’nın desteğiyle birçok sosyal sorumluluk projesi yürütüyormuş. Ürdünlü ev kadınlarına ekonomik özgürlük sağlamaktan mültecilere iş olanaklarına, çocuklara güvenli barınma hizmeti sunmaya kadar çok önemli işler yapıyorlar.
Gökkuşağı Caddesi’nde sadece kafe ve restoranlar yok tabii ki. Ölü Deniz’in şifalı çamurundan yapılan kozmetik ve bakım ürünlerini bulabileceğiniz Soap House’un yolunu tutun. Ürünler hem sağlığa hem doğaya dost.
Aklınızda olsun, bu anacaddenin ara sokaklarında her cuma günü Souq Jara (pazar) kuruluyor ama yaz aylarında. Hem yerel el sanatları örnekleri hem de özgün hediyelik eşyalar bulabilirsiniz.
Sanat galerileri, çatılarda restoranlar
Caddeden ayrılıp yan sokaklarda yürürken Galata ve Karaköy gibi yıllarca unutulan, sonra yeni açılan mekânlarla tekrar hayat bulan Weibdeh’in tadını çıkarın. Özellikle şehrin sanatla buluşan yüzüne şahitlik edeceksiniz. Birçok küçük galeri var. Ürdünlü sanatçıların birbirinden güzel eserlerini sergileyen Wadi Finan’ı özellikle not edin, bence uğramanız gerek. Semtte birçok çatı katı restoranı da var. Wild Jordan Center’dan vadi manzarasını izlemek harika. Cantaloupe’da da manzara güzel.
Amman’da pek çok Türk yaşıyor. Ve ne mutlu ki ekonomik hayatın içindeler. İşte böyle iki yerin adını özellikle bilin istiyorum. Biri Weibdeh bölgesinde, bir Türk kadın girişimcinin Sade Kahve adıyla açtığı mekân. Diğeri de kentin gözde semtlerinden Abdoun’da yer alan Eatery.
Maria, Dina ve Tania adındaki üç kız kardeşin büyükannelerinin anısını yaşatmak üzere açtıkları Beit Sitti’de Hajje’de, geleneksel Ürdün ev yemekleri pişirip yiyebilirsiniz.
Akşam yemeği adresiniz ise kesinlikle Fakhreldin olmalı.
Ünlü ressamımız Fahrelnissa Zeid’in eşi Prens Zeid ile yaşadığı evin güzel ve nostaljik atmosferinde yer alan Tanoureen’de, birbirinden leziz Lübnan, Ürdün ve Filistin yemeklerini tadabilirsiniz.
Görkemli Roma şehri: Jerash
Amman’a yaklaşık 50 km. mesafede yer alan Jerash, çok görkemli bir Roma şehri. Antik Roma’dan bütünlüğünü koruyarak günümüze dek ulaşan en önemli örnekler arasında. Şehre dev Hadrian Kapısı’ndan giriyorsunuz. Zeus ve Artemis tapınakları, tiyatrolar, hipodrom ile gezmeye doyamayacağınız detaylarla dolu. Bu arada Eyyubiler tarafından 12. yüzyılda inşa edilen Ajloun Kalesi de görülecekler listenizde olsun.
Şifa kaynağı Ölü Deniz
Deniz seviyesinden 400 metre aşağıda ve dünyanın en yüksek tuz oranına sahip iç denizi. Hem suyunun hem kumunun içerdiği mineraller ile başta cilt hastalıkları ve romatizma olmak üzere çeşitli hastalıklara iyi geldiği düşünülüyor. O yüzden burada çamur banyosu yapan çok kişi göreceksiniz. Tavsiye edilen; önce 20 dakika kadar suda kalmak. Sonra tamamen çamura bulanıp kuruyana kadar bekleyin. Ardından tekrar denize girip çamurdan arının ve 20 dakika kadar daha denizde kalın. Böylelikle faydasını daha çok göreceksiniz. Ölü Deniz’in etrafında birçok otel var. Bazılarına günübirlik giriş ücreti ödeyerek plajından yararlanabiliyorsunuz.
Paylaş