Paylaş
Her şeyin birbirine benzediği ve özgünlüğün kıymetli bir değer olarak öne çıktığı bir dönemde yaşıyoruz. Haliyle özünü koruyarak var olabilme ve güne uyum sağlarken ruhunu kaybetmeme, birçok konu için arayış sayılabilir. Bir profesyonel rehber ve seyahat yazarı olarak, benim penceremden bakınca bu konu daha da anlam kazanıyor. Çünkü hem tarihi, hem doğayı hem kültürü korumanın ve tüm bunları yaparken ilgiyi üzerinizde toplayarak var olabilmenin güzel örneklerine açız. İşte tam da bu yüzden ne zaman Safranbolu’ya gitsem, moral bularak dönüyorum.
KUŞBAKIŞI SEYİR
Geride bıraktığımız haftada 1.5 güne kocaman bir Safranbolu keşfi sığdırdım. Aslında tek başıma değildim. ‘Yereli Takip Et’ adlı yepyeni ve umut veren bir oluşumun daveti üzerine, ‘Butik Oteller Türkiye’ ekibi olarak gittik. Safranbolu Belediye Başkanı mimar Elif Köse’nin sıcak ev sahipliğinde muhteşem bir deneyim yaşadık. Yereli Takip Et, iki girişimci arkadaş Nurhayat Coşkun ve Ece Basmacı Karalar’ın
elbirliğiyle hayata geçti. Pandemiyle birlikte daha bir kıymeti anlaşılan yerel değerlere sahip çıkma ve anlatma gayretinin vücut bulmuş hali. Başlangıç için de anlamlı bir rota belirleyip Türkiye’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki değerlerinden biri olan Safranbolu’yu seçmişler.
Safranbolu’yu tepeden görmenizi öneririm. Çünkü o özel yapılaşmayı kuşbakışı izleyince kafanızda genel resim oturuyor. Evlerin birbirinin manzarasını kesmeyecek şekilde nasıl inşa edildiğini, her birinin estetik harikası dış cephelerini ve tekdüze bir sıralamaya oturmadan yakaladıkları uyumu görebiliyorsunuz. Biz bu seyri özel bir izinle eski hükümet konağının çatısında yaptık. Burası herkese açık değil ama siz başka birçok noktayı kullanabilirsiniz. Mesela Cinci Han’ın terasını...
Gezinin ilk gününde bir kent bilgesi olan, gazeteci Aytekin Aytekin’le tanışmak benim için güzel bir Safranbolu sürprizi oldu. Daha önce defalarca gittiğim şehri bu kez ondan dinledim ve çok önemli bilgiler edindim.
Safranbolu’da Eski Çarşı bölgesinde gezinmenin keyfi bambaşka. Demirciler Çarşısı’nda dizi ve filmlere kılıç yapan ustalardan kapı kilitlerini oya gibi işleyen hünerli ellere kadar birçok güzel detay göreceksiniz. Meraklısı için alınabilecek birçok parça da var.
Oradan Yemeniciler Arastası’na geçin. Daracık sokaklar, küçücük dükkânlar, yöresel el işleri arasında gezinmek, zamanı yavaşlatmak... Safranbolu’nun birbirinden güzel evlerinin arasında gezinirken, sokaklarda kimi bir ağaç altında kalmış, kimi dükkânlar arasına sıkışmış çeşmeleri ıskalamayın.
İLK KAHVE MÜZESİ
Türkiye’nin ilk Türk Kahvesi Müzesi Safranbolu’da açıldı. Çok büyük ve gösterişli bir müze beklentisiyle gitmeyin ama bir kahveseverseniz mutlaka görün. Seyahat tipi cezvelerden kahve taşıma kutularına, yokluk yıllarında ortaya çıkan nohut kahvesinden Atatürk’ün doktoruyla içtiği son kahvenin replikasına kadar birçok şeyi burada görüp inceleyebilirsiniz.
Mehmet İzzet Paşa Camisi’nin içindeki kalem işlerine ve kubbedeki süslemelere bayıldım. 1796’da inşa edilen caminin içini mutlaka görün. Safranbolu Kent Tarihi Müzesi, geçmişten bugüne yörenin kültürünü anlamak için iyi bir kaynak. Müzenin içi kadar bahçesi de
güzel. Kültürel ve tarihi dokuya dair keyifli bir gezinti yaptıktan sonra, bahçede biraz soluklanıp Safranbolu’yu tepeden izlemeyi ve kuş seslerini dinlemeyi unutmayın.
Safranbolu’ya gelmişken civardaki doğal güzellikleri de görün. Biz, Dereköy Dizdar Su Değirmeni’nde, muhteşem bir doğanın ortasında kendimizi adeta saklı bir cennete düşmüş gibi hissettik. Su kenarında yemek yerken tercihinizi yöresel lezzetlerden yana kullanın.
Safranbolu denince akla gelen ilk şeylerden biri lokum. İmren Lokumları 1942’den bugüne ulaşan bir aile firması. Bakır kazanlarda kaynatılan lokumlarda gerçek pancar şekeri dışında tatlandırıcı kullanılmıyor. Klasiği, her şeyiyle tamamen el üretimi olan fındıklı lokum. Safranlı fıstıklısı da çok güzel. Damaklarınızı şenlendirip sevdiklerinize hediyelik alabilirsiniz.
Safranbolu Bağlar’daki Havuzlu Köşk akşam yemeği için güzel bir tercih. Aklınıza bahçesinde minik havuzu olan bir yer gelmesin; burası 3 asırlık bir konak ve ikinci katında 1.5 metre derinliğe sahip bir havuzu var. İster havuz başında ister açık havada yemeğinizi yiyebilirsiniz.
NEREDE KALMALI?
Bu ziyaretimde kaldığım Paçacıoğlu Bağ Evi, Safranbolu’daki en güzel otellerden biri. 1890’da Paçacıoğlu Hüsnü Efendi tarafından yaptırılmış. Kuşaklar boyu ailenin yeni üyelerine aktarılan konak, sabırla yürütülen başarılı bir restorasyonla turizme kazandırılmış. Odalarda geçmişin izleri korunurken konukların konforu da düşünülmüş.
İster konakta, ister bahçeye açılan odalarda kalabilirsiniz. İki genç rehberin Safranbolu’ya kazandırdığı Yeşil Çizme Doğa Evi ise son zamanlarda keşfettiğim en güzel otellerden biri. Onlar da aile yadigârı konağı restore edip çevresindeki doğayı koruyarak
7 odalı bir saklı cennet hazırlamışlar.
BAHARAT ÂLEMİNİN ALTIN ÇOCUĞU
Adını baharat dünyasının altın çocuğu olarak bilinen safrandan alan Safranbolu, 17. yüzyılda Yunanistan’dan başlayıp Karadeniz’e uzanan bir ticaret yolu üzerindeymiş. 18. yüzyıldan itibaren ticaretle zenginleşenler kendilerine evler yaptırmışlar. Büyük konaklarını hem kasabanın ‘Çarşı’ diye bilinen kısmında hem de yazın sıcağında dağlardan esen rüzgârın keyfini sürebilecekleri Bağlar mevkisinde inşa etmişler.
GÖRECEK ÇOK ŞEY VAR
Safranbolu’yu iki güne sığacak bir yer gibi düşünmeyin; gezilecek çok nokta var. Yörük Köyü, Mencilis Mağarası, Kristal Teras, İncekaya Su Kemeri görebileceklerinizden sadece birkaçı...
Paylaş