Dağların denizle buluştuğu harika bir coğrafya

Bu yaz sizi Karadağ’ın masalsı kıyılarına davet etmek istiyorum. Burası Eskişehir büyüklüğündeki yüzölçümüyle Avrupa’nın en yeni ülkelerinden. Tarihi dokusu, dantel gibi kıyıları, doğası ve kültürüyle tam bir cazibe merkezi.

Haberin Devamı

İngilizce adıyla Montenegro, Türkçesiyle Karadağ; Kosova gibi dünyanın en yeni ülkelerinden biri. Parçalanan Yugoslavya’nın Avrupa haritasına son katkısı bu iki ülke oldu. Hırvatistan’ın muhteşem sahilleri sınırı geçtikten sonra Karadağ sahilleri olarak devam ediyor. Turizmi hızla büyüyen ülke, bu bölgede ekonomik tatil fırsatı sunuyor.

Karadağ tarihi ve konumu nedeniyle birçok farklı kültürün, medeniyetin ve imparatorluğun etkisi altında şekillenmiş. Karadağ’ın bilinen ilk sakinleri, MÖ 3’üncü yüzyılda bu topraklarda yaşayan İliryalılar. Roma ve Bizans dönemlerinin ardından, 9’uncu yüzyılda Slav kabilelerinin yerleşmesiyle bölgenin etnik yapısı değişmiş. 14’üncü yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğine girmiş.

Bölgenin dağlık coğrafyasına uyum sağlayan savaşçı halkı 17’nci yüzyılda Osmanlılara karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş ve 18’inci yüzyılda teokratik bir yapıya kavuşmuş. Günümüzde Müslüman azınlıklar olsa da ülkenin çoğunluğu hâlâ Ortodoks Hıristiyan.

Haberin Devamı

1. Dünya Savaşı’ndan sonra ülke, 1922’de Sırbistan’la birleşmiş ve Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı’nın bir parçası haline gelmiş. Bu, Karadağ’ın bağımsız kimliğini geçici olarak yitirdiği bir dönem olsa da 1945’te kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde kendisini destekledikleri için Devlet Başkanı Tito tarafından ülkeye yeniden federatif cumhuriyet statüsü verilmiş. Yugoslavya’nın dağılmasıyla Karadağ, 1990’larda Sırbistan ile birlikte Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’nin parçası olmaya devam etmiş. 2006’daki referandum sonucunda, nihayet tam bağımsız bir ülke olmuş.

Kotor, Budva, Stari Bar ve Ulcinj gibi tarihi şehirleri farklı coğrafyalar peşinde koşan turistleri bekliyor. Mutfağında da Akdeniz esintileri görmek mümkün. Kajmak isimli peynirleri, burekleri, rakiya dedikleri brendileri ve Türk kahveleri bize tanıdık gelen lezzetler.Dağların denizle buluştuğu harika bir coğrafya

Venedik izleri

Karadağ’ın Adriyatik kıyısındaki, tarihi ve mimarisiyle ünlü Kotor kenti, pek çok krallık arasında el değiştirdikten sonra 14’üncü yüzyıldan itibaren Venedik Cumhuriyeti’nin kontrolüne geçmiş. O dönemde güçlü surlarla çevrilmiş ve Adriyatik’teki önemli deniz ticareti merkezlerinden biri haline gelmiş. Venedikliler, şehrin mimarisine ve savunma sistemlerine büyük katkılarda bulunmuş. Şehir, Karadağ’ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte ülkenin en önemli kültürel ve turistik merkezlerinden biri haline geldi. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne de giren şehir; dar sokakları, tarihi yapıları ve ortaçağdan kalma surları, doğal güzellikleri ve zengin tarihi dokusuyla her yıl binlerce turisti kendine çekmeyi başarıyor. Stari Grad yani ‘Eski Şehir’de Venedik mimarisinin izlerini sokaklarda, taş binalarda, meydanlarda yani her yerde hemen görebiliyorsunuz.

Haberin Devamı

Görülecek yerler listenizin başına yazmanızı önereceğim St. Tryphon Katedrali, 1166’da inşa edilmiş. Aziz Tryphon, Kotor’un koruyucu azizi olarak biliniyor. Katedral, deprem ve savaş gibi olaylar nedeniyle birkaç kez yeniden inşa edilmek zorunda kalmış. Romanesk tarzındaki katedral, zaman içinde barok süslemelerle zenginleştirilmiş. 1195’te inşa edilen Aziz Luka Kilisesi’ni de görmenizi öneririm. En önemli özelliği hem Katolik hem de Ortodoks mezhebinden gelenlere ibadet için ev sahipliği yapmış olması.

San Giovanni Kalesi’yse, Kotor’un savunma sistemi olarak inşa edilen önemli yapılardan... İnşasına  9’uncu yüzyılda başlanan kale stratejik  savunma noktası olarak kullanılmış. 1.200 basamağı çıkmayı göze alırsanız panoramik görüntüsünü keyifle izleyebilirsiniz.

Haberin Devamı

Kotor Körfezi, Adriyatik’in en büyük doğal limanlarından biri. Zaman zaman bir fiyort olarak anılsa da aslında bir nehir ağzı. Tarih boyunca denizciler için güvenli bir liman olmuş.Dağların denizle buluştuğu harika bir coğrafya

UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesi’ndeki Durmitor Ulusal Parkı’ysa adrenalin meraklısı misafirlere sürprizler sunuyor. Kayak ve rafting yapılıyor. Durmitor Ulusal Parkı’nda en büyüğü Kara Göl (Crno Jezero) olmak üzere 18 göl var. Tara Kanyonu’ysa çok çarpıcı.

Gelelim Perast’a... Burası Kotor Körfezi’ndeki küçük ama tarihi bir kasaba. 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda, özellikle Venedikliler döneminde deniz ticaretiyle zenginleşmiş. Barok tarzı binaları, kasabanın zenginliğini ve kültürel mirasını yansıtıyor. Perast’ın karşısındaki iki küçük ada, kasabanın tarihi ve dini önemini arttırıyor; Aziz George ve Kayaların Meryemi. Kayaların Meryemi, Kotor Körfezi’ndeki insan yapımı bir ada. 15’inci yüzyılda, Perastlı balıkçılar buradaki bir kaya üzerinde Meryem Ana ikonası bulduklarında burayı kutsal alan haline getirmeye karar vermişler. Anlatılanlara göre yüzyıllar boyunca, halk denize taş atarak yapay adayı oluşturmuş. Adanın üzerindeki kilise de mimarisi ve
dini öneminden dolayı oldukça popüler.

Haberin Devamı

Budva’da tarih ve deniz tatili bir arada...

Ülkenin sahil kenti Budva’nın tarihi neredeyse 2 bin 500 yıl öncesine dayanıyor. Budva’nın kurucuları olarak genellikle Yunanlar kabul ediliyor. Antik Yunan döneminde bölgeye ‘Butua’ adı verilmiş. Kotor gibi Budva da deniz ticareti açısından önemli bir liman olmuş tarih boyunca. Sonrasında Doğu Roma İmparatorluğu’nun parçası haline gelen şehir, bir dönem Venedik Cumhuriyeti’nin kontrolünde kalmış. Budva’nın dar sokaklarında gezerken hem Bizans hem de Venedik etkisini her an görüyorsunuz. Budva’nın modern yüzünü temsil eden Dukley Bahçeleri, lüks bir yaşam alanı ve tatil kompleksi olarak tasarlanmış. Adriyatik Denizi manzaralı lüks daireler, restoranlar ve özel plaj alanlarının yanı sıra çevresindeki yeşil alanlar ve deniz kenarındaki yürüyüş yollarıyla herkes için farklı imkânlar sunuyor. Budva, Adriyatik kıyısında uzanan plajları, tarihi Eski Şehir bölgesi ve etkileyici gece hayatıyla her yıl binlerce turisti çekiyor.

Haberin Devamı

Eski Şehir bölgesindeki Citadel Kalesi, Budva’nın savunma sisteminin bir parçası olarak inşa edilmiş. Kalenin tarihi 5’inci yüzyıla kadar uzanıyor, ancak bugün gördüğümüz yapı Venedikliler tarafından 15’inci yüzyılda inşa edilmiş.
Ziyaretçiler kalenin tepesine çıktığında Budva’nın muhteşem manzarasını izleyebiliyor. Aziz Ivan Kilisesi Eski Şehir’in kalbinde, görülecekler listenizde olsun...

Sahildeki Bar, Karadağ’ın ana limanı. Kentin tarihi bölümü (Stari Bar) çok güzel. Eski Bar binlerce yıllık ve içinde bakımsız durumda çok sayıda tarihi eser var.

Budva’nın kuzeybatısındaki Jaz Plajı, en popüler plajlardan. Budva’nın 60 kilometre güneydeki kent Ulcinj de plajlarıyla meşhur. Küçük Plaj (Mala Plaza) tarihi şehrin altında. 12 kilometrelik Büyük Plaj (Velika Plaza) ise Bojona Nehri’ne kadar devam ediyor.

Hollywood yıldızlarının da tercihi

Bir zamanlar balıkçı kasabası olan Aziz Stefan Adası şimdi lüks bir tatil köyüne dönüştürülmüş. Aslında 15’inci yüzyılda Osmanlı korsanlarına karşı savunma amacıyla
kullanılıyormuş. Zamanla zengin ailelerin yazlık evleri bu küçük adaya inşa edilmeye başlamış. 1960’larda ada, jet sosyetenin gözde tatil yeri haline gelmiş. Dünyaca ünlü politikacılar ve Marilyn Monroe, Sophia Loren gibi pek çok Hollywood yıldızı burada tatil yapıyormuş. Bugün Sveti
Stefan lüks bir otel olarak faaliyet gösteriyor, ziyaretçiler adanın çevresini tekne turlarıyla keşfedebiliyor.

Eski kraliyet başkenti: Cetinje

Ülkenin eski kraliyet başkenti Cetinje’yi de görmenizi önereceğim. Şehir, Karadağ’ın dağlık iç bölgelerinde. Ülkenin tarihsel ve kültürel açıdan en önemli kentlerinden biri. Cetinje Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bağımsızlık mücadelesi veren Karadağ Prensliği’nin siyasi ve dini merkezi olarak 15’inci yüzyılda kurulmuş. 20’nci yüzyılın başlarına kadar ülkenin başkenti olarak hizmet veren şehir, 1946’da bu unvanı Podgorica’ya devretmiş. Cetinje Manastırı, 1. Nikola’nın yaşadığı Kraliyet Sarayı ve Cetinje’ye yukarıdan bakan Kartal Kayası mutlaka görmeniz gereken yerler. ◊

Temiz dağ havasıyla sağlık merkezi

Son Karadağ ziyaretimde Kotor Körfezi’ndeki Hyatt Regency Kotor Bay Resort’da konakladım. Dağa sırtını dayayan otel konumu ve hizmetiyle favorim oldu. Otelin binası eski Yugoslavya’nın en ünlü solunum ve rehabilitasyon merkeziymiş. Günümüzde de bir bölümü doktorlar ve profesyoneller tarafından yönetilen bir sağlık merkezi olarak kullanılıyor. Tivat Havalimanı’na indikten sonra ister karadan ister denizden otele ulaşmanız mümkün. Tekneyle  giderken Karadağ Limanı’nı, Kayaların Meryemi Adası’nı ve eski Perast kasabasını izleyerek otelin marinasına varıyorsunuz. Karadan gitmeyi tercih ederseniz Kotor’un harika doğasını izleme şansınız oluyor.

Dünya mutfağından menülerin yanı sıra Türk mutfağına özgü lezzetler de sunuyorlar. Yemeğinizin üstüne gelen baklava sizi şaşırtmasın.

Yazarın Tüm Yazıları