Paylaş
Geçen hafta sonu Vaniköy Camisi namı diğer Vani Mehmet Efendi Camisi gözlerimizin önünde yandı. 1665’te döneminin din âlimlerinden Vani Mehmet Efendi için inşa edilmiş. Mehmet Efendi, Vanlı olduğu için Vani olarak anılmış ve Vaniköy’e de adını yadigâr bırakmış. Ahşap karkas caminin tek şerefeli minaresi kagir zemine oturtulmuş ve betonarme. Caminin deniz tarafında bir duvar çeşmesi var. Koru tarafı yüksek sütunlarla sundurma şeklinde inşa edilmiş. Kâgir, kırma yapılı duvarlarıysa maalesef artık yok. Bu talihsiz olaydaki tek tesellimiz, yangının arkadaki koruya sıçramaması.
Ben her fırsatta hatırlatmaya çalışıyorum ama maalesef günlük hayat o kadar hızlı akıyor ki bazen önünden geçerken bile görmüyoruz bu güzel eserleri. Kaybedince daha da çok yanıyor içimiz. Yalı camilerini gezerken ilk durağımız Üsküdar sahilindeki, 1580’de Mimar Sinan’ın yaptığı fakat çok da bilinmeyen Şemsi Paşa Camisi. Cami ve külliye aslında diğer Sinan eserlerine kıyasla daha küçük. Fakat büyük mimarın ustalık dönemi eserlerinden biri. Hem klasik Osmanlı mimarisini başarıyla uygulamış hem de dar bir alana farklı bir planla yerleşmiş. Caminin giriş kapısında kırmızı-beyaz mermerler kullanılmış. Şemsi Paşa’nın türbesinin de ilginç bir özelliği var; içeriden camiye bağlı olarak yapılan nadir örneklerden biri.
Kuşlar neden konmuyor?
Bu küçük caminin halk arasında bir adı da ‘Kuşkonmaz’. Hikâyesi şöyle: Sadrazamlık yapmış iki isim, Sokullu Mehmet Paşa ve Şemsi Paşa’nın geçinemedikleri söylenir. Şemsi Paşa, Sokullu’ya “Güzel külliye yaptırdınız ama her gün üzerine kuşlar pisliyor” diye takılırmış. Kendisi de bir cami yaptırmak istediğinde Sokullu Mehmet Paşa’nın diline düşmek istemediği için Koca Sinan’a açmış endişesini. Mimarbaşı da “Öyle bir cami yapacağım ki kuşlar konmayacak” diye söz vermiş. Bunun için de caminin yeri için farklı yönlerden esen rüzgârların kesişip uğuldayarak kuşları kaçırdığı ve denize kayma tehlikesi yüzünden kimselerin üzerine bina yapmadığı bu noktayı seçmiş.
Sıra Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camisi’nde. İnşa edildiği yıllarda denize açıldığı anlatılır. Zaten bu nedenle cami, birçok kaynakta ‘lebiderya’ olarak yer almış. Bir diğer adı da İskele Camisi’ymiş. İstanbul’un iki yakasında da Kanuni Sultan Süleyman’ın gözbebeği olan kızı Mihrimah Sultan adına camiler yükseliyor. Anadolu Yakası’na yapılan, 1548’den yadigâr ve diğeri gibi bir Mimar Sinan eseri. Arazinin konumu itibariyle avluya ayıracak yer yokken kubbeli revaklar sayesinde camiye ferahlık hissi veren bir alan ortaya çıkarmayı başarmış. Caminin ana kubbesine 16 pencere yerleştirmiş ve yarım kubbelerden destek almış. Birer şerefesi olan iki minaresi var; gövdelerin kaidelerin üzerine oturmasını Türk üçgenleri sağlıyor. Minarelerden birinin kapısına ‘kelimei tevhid’ yazılmış.
‘Bütün denizler senin’
Hemen karşı yakada, Mihrimah Sultan Camisi ile aynı kaderi paylaşan ve denizle bağı kopan başka bir cami daha var. Kılıç Ali Paşa Camisi... Bu cami de 1580 yılında Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından yaptırılmış. İtalyan asıllı olan Ali (Kılıç Ali Paşa, muhtemelen adı Oggiali’den geliyor) korsanlar tarafından esir alınıp bir süre tutsak kaldıktan sonra özgürlüğünü kazanmış. Turgut Reis’in yanında donanmaya katılmış. İnebahtı Savaşı’ndan sonra kaptanı deryalık verilen Kılıç Ali Paşa daha büyük gemiler yaptırmak için kolları sıvamış. Bu sırada cami için de yer arayan Kılıç Ali Paşa’ya, III. Murat’ın “Bütün denizler senin, karada ne işin var?” dediği, paşanın da camiyi denizi doldurarak inşa ettirdiği rivayet edilir. Eser, 90 yaşına yaklaşan Mimar Sinan tarafından Ayasofya model alınarak yapılmış. Camide İznik çinilerinin en güzel örneklerini bulabilirsiniz.
Balyanların eserleri
Boğaz’daki camilerden bahsedip Balyanları anmamak olmaz. Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanındaki Bezmiâlem Valide Sultan Camisi konumundan dolayı Dolmabahçe Camisi olarak biliniyor. Tasarımını yapan Garabet Balyan yapıda barokla birlikte ampir anlayışa da yer vermeyi tercih etmiş. İki ince minaresi olan caminin en dikkat çeken özelliği, kubbesini destekleyen pencereli devasa kemerleri. O güne kadar denenmemiş dairesel düzendeki büyük pencereler, ışığın içeri girmesi ve iç mekânın muhteşem görünmesi için yapılmış. Tüm selatin camilerinde görülen avlu ve sebil yol çalışmalarına kurban verilmiş. Balyanların bir diğer eseri 15 Temmuz Köprüsü’nün hemen altında. Önerim ışık demeti içinde daha da ilahileşen camiyi günbatımında seyretmeniz. Ortaköy Camisi olarak bilinen eser, Nigoğos Balyan tarafından Sultan Abdülmecit için 1854-1855’te inşa edilmiş. Boğaziçi manzarasına hâkim bir konuma yerleştirilen bu zarif cami, barok üslubunda, taş oymacılık sanatının inanılmaz ince örneklerini taşıyor. Sütunların arasından görünen bulutların tasvir edildiği freskler Boğaz’ın görüntüsüyle uyum içinde.
Çok özel bir mimari ve işçilik
Ortaköy Camisi’nin hemen karşısındaki Üryanizade Camisi (Mescidi) hem tarzının en güzel örnekleri arasında sayılan saçaklı ahşap minaresiyle hem de şirin bir yalı görüntüsüyle dikkatinizi çekecek. 1860’ta II. Abdülhamit’in şeyhülislamlarından Üryanizade Ömer Efendi yaptırmış.
Beylerbeyi sahilindeki küçük bahçeli büyük cami 1778’de Sultan I. Abdülhamit tarafından annesi Rabia Sultan için mimar Mehmet Tahir Ağa’ya yaptırılmış. Adı Hamidi Evvel Camisi ama herkes onu Beylerbeyi Camisi olarak tanıyor. Barok tarzda inşa edilmiş. Hemen yanındaki iki katlı zarif oval bina kütüphane ve muvakkithane. Caminin minber ve kürsüsündeki fildişi kakmalı işçilik görülmeye değer.
Mısır Konsolosluğu’nun yanındaki parkı geçince göreceğiniz Bebek Camisi, 1912’de Kemaleddin Bey tarafından yapılmış. Eskiden Hümayun-u Abad Sarayı’nın olduğu yerin yanına yapıldığı için asıl adı Hümayun-u Abad Camisi. I. Ulusal Mimari akımının önde gelen temsilcilerinden Kemaleddin Bey bu camiyi yaparken klasik bir üslup seçmiş. Yapının modern tarza göz kırpan tek öğesi sivri kavisli pencereleri.
Kuleli Askeri Lisesi’nin hemen yakınındaki Kaymak Mustafa Paşa Camisi, 1720’de inşa edilmiş. Kaymak Mustafa Paşa, Lale Devri’nin önemli isimlerinden. Yaptırdığı caminin yanındaki bahçesinde eğlenceler düzenleyen Paşa, Patrona Halil İsyanı sırasında öldürülmüş. Tek minareli ve tek şerefeli cami, II. Mahmut döneminde kapsamlı bir yenilemeden geçmiş.
Paylaş