Paylaş
Defalarca gitmiş olmama rağmen sanki ilk defa Akyaka’ya gidiyormuşum ya da ilk defa motor kullanıyormuşum gibi heyecan basmıştı günler öncesinde. Her yola çıkışımda hissettiğim bu güzel heyecan yine kendini göstermeyi başarmıştı. Bu kez tekerler, yeşilin bin bir tonunu içinde yaşatan Akyaka için dönüyor. Havanın güzelliğini de fırsat bilerek hazırladığımız Akyaka rotası şu şekilde: İzmir, Menderes, Ahmetbeyli, Selçuk, Çamlık, Ortaklar, Söke Yolu, Bafa Gölü, Milas, Ören, Akbük ve Akyaka. Toplamda neredeyse 350 kilometrelik bir yol…
Bol molalı Akyaka yolunda ilk durak Menderes’in Ahmetbeyli’si... Sahil tarafındaki kafeler henüz açılmadığı için yol üzerindeki kahvede taptaze çaylarla ve evden getirdiğim börekle evlere şenlik bir mola oluyor. Mola sonrası tekerler, Selçuk tarafına dönüyor. Yemyeşil Çamlık yolu ve Ortaklar derken sırada dümdüz yoluyla meşhur Söke Ovası Yolu var. Yağmur atıştırmaya başlayınca Söke Yolu’nda sıcak bir kahve molası, olmazsa olmaz. Yağmur ve kahvelerimiz bitince yola devam…
Söke Yolu’ndan eşsiz manzarası ve dinginliğiyle önümüzde durgun Bafa Gölü. Hava ve yollar muhteşem! Bafa’yı geçtikten sonra Milas yolu üzerinde hafif açlık hissiyle bir gözlemecide duruyoruz. Eşiyle birlikte motorcu olduğunu söyleyen ‘48 de Mola’nın sahibi, bizimle oldukça ilgileniyor. Enerjiye ihtiyacımız olduğundan patatesli ve peynirli gözlemeleri tavşankanı çaylar ve domates söğüş eşliğinde bir güzel mideye indiriyoruz. Oldukça geniş yemyeşil bir bahçesi olan mekânın, özellikle yazları kalabalık olduğu büyüklüğünden kendini belli ediyor. Yolunuz düşerse deneyebilirsiniz.
Sakar Geçidi yerine Ören tarafından Akyaka rotası çizdiğimiz için sırada Ören karşımıza çıkıyor. Yanlışlıkla Ören’in içine girsek de yardım sever halk bize Akbük yolunu tarif ediyor ve artık rota Akbük Koyu. İzmir’den yaklaşık 300 kilometreden fazla bir mesafe devirip ulaştığımız Akbük Koyu’nun, tüm o yorgunluğa fazlasıyla değdiğini gönül rahatlığıyla belirtebilirim. Bu koyun muhteşem manzarasını ölümsüzleştirmek için yol kenarına yanaşıp fotoğraf çekmeye başlıyoruz ve mis gibi havayı içimize çekip adeta sessizliğin tadını çıkarıyoruz. Akbük Koyu’na girmeyi çok istesek de yorgunluk ve karanlık üzerimize çökmeden Akyaka’ya ulaşmak istediğimiz için tekerleri mecburen Akyaka’ya doğru çeviriyoruz. Bir dahaki sefere Akbük Koyu’na geleceğimizin sözünü verip oradan ayrılıyoruz. Yolunuz düşecek olursa seyir tepesi tadındaki manzarada mutlaka durup sessizliğin keyfini sürün ve hatta Akbük’e mutlaka uğrayın.
Akbük Koyu’ndan Akyaka’ya uzanan deniz kenarındaki yol ise sürerken manzaraya dalmamak için müthiş konsantrasyon gerektiren güzel mi güzel bir yol. Yaklaşık 25 kilometrelik parkurdan sonra nihayet enfes bir sürüş sonrası akşam olmak üzereyken otelimiz Azmakhan Deluxe’e ulaşmış bulunuyoruz. Otelin otoparkı, hemen önünde yolun kenarında bulunuyor fakat arkadaşımızın önerdiği daha korunaklı ve bir iki adım mesafede yer alan otelin restoranı olan Halil’in Yeri’nin otoparkı tercih sebebi oluyor. Bizden çok sonra yola çıkan arkadaşımız bizi otelin önünde karşılayınca, yolu ne çok uzattığımızı anlıyoruz. Yine yüzlerde bir gülümseme beliriyor.
Kaldığımız Azmakhan Deluxe’e otelimizin tertemiz olduğunu söylemeden geçmeyeyim. Yine de odanın manzarasına ve yatakların rahatlığına kanmadan ve de çok fazla dinlenmeden sadece motor kıyafetlerimizden günlük kıyafetlerimize bürünüp Halil’in Yeri’nde soluğu alıyoruz. Yer olmadığı için mecburen içeri kısımda yer ayırtmış olsak ta garson arkadaşlara rica ettiğimizde bizi fazla bekletmeden hemen nehrin kenarında bir masaya alıyorlar. Dışarıda nehrin soğuğunun ve güzelliğinin yüzüme vurmasını ne çok özlemişim! Azmak Nehri, arka fonda adeta bir tabloya dönüşüveriyor ve kendimizi elimizde makinalarla fotoğraf çekerken buluveriyoruz.
2006’da gittiğimizde neredeyse sadece o vardı: Halil’in Yeri restoran. Garsonların güler yüzü, yemeklerin lezzeti ve bir içim atmosferi ile Halil’in Yeri, yorgunluğu atmamıza yardımcı oluyor. Birbirinden güzel mezeler ve taptaze balıklar eşliğinde yemeğimizi tamamlayıp nehir boyunca yürüyüşe çıkıyoruz. Gece, otelin nehre bakan restoran balkonunda kahvelerle sonlanıyor. Sabah erkenden kalkıp yine manzaralı restoranda leziz bir kahvaltı yapıp enerji depoluyoruz. Ardından nehirde tur atmak üzere merkezde Akyaka Kooperatifi’nin düzenlediği 12 TL karşılığındaki nehir turuna katılarak nehrin dillere destan güzelliği içerisinde büyülenip kalıyoruz. Tur sonrası Akyaka plajının dinginliğinde yürüyüş olmazsa olmazlardan.
Dönüş yoluna çıkmadan önce yeşilin her tonunun ayrı ayrı işlendiği Akyaka’ya bir daha gelme sözü veriyorum. Yağmur eşliğinde başlayan dönüş yolculuğu, ben dahil yağmurluğu olmadan çıkan arkadaşlar için biraz hazin bir şekilde sürüyor. Bu kez Sakar Geçidi’nden yağan yağmur eşliğinde çıkıp yolu uzatmadan Aydın otoyolu rotamızı izliyoruz. Sırılsıklam vaziyette olsak bile Çine’de Mehmet Zengin’in leziz köftesini yemekten de geri kalmıyoruz. Restoran sahibinin tatlı mı tatlı annesinin duaları eşliğinde yolumuza çıkıyoruz. İzmir’e vardığımızda biraz geç olsa da yol boyu özlediğimiz güneş bize göz kırpıyor. Aklımızda Akyaka ile kalan güzel manzaralar ve toplamda yaklaşık 700 kilometrelik güzel bir sürüş, bize ıslandığımızı unutturuyor.
Paylaş