Paylaş
Karadağ sınırını geçiyoruz gümrük geçişinden sonra Dubrovnik'e varmamız geceyi buluyor. Gece manzarası karşında büyüleniyoruz. Tabii şehre gelmekle iş bitmiyor ki, Dubrovnik’de çoğu sokak tek yön, bazıları da trafiğe kapalı. Özellikle Old Town'a (Eski Şehir) araç girmesi yasak, konaklamamızı halledip taksiyle Pile Kapısı’nın önüne kadar gidiyoruz (10 Euro). Planlarınızı bu yönde yaparsanız daha iyi olacaktır. Kalenin içerisinde akşam saatlerinde girdiğimizde bir an dilimiz tutuluyor. Dalmaçya Kıyıları’nın muhteşemliğiyle Dubrovnik, kolay kolay akıldan çıkacak gibi değil. Sıradan bir şehir değil, bu yüzden üçüncü kez ziyaret ediyorum. 400 yıl boyunca Osmanlı'ya vergi vermiş bu güzel şehir. Ragusa, Dubrovnik ismini Bizans döneminde almış, şehrin etrafındaki ‘Dubrava’ denen meşe ağaçları bu şekilde anılmasına sebep olmuş. Eğer Dubrovnik'e özel araçla değil de otobüsle gelmek isterseniz terminal eski şehre araçla yaklaşık 10 dakika mesafede. Havalimanından ise Shuttlelar kalkıyor, kolayca eski şehre ulaşmanız mümkün. Burada, kapısında Sobe-Zimmer-Room yazan kiralık odalar bulmak da mümkün ama sezonunda doluluk oranını hesaba katıp, riske girmemek en iyisi diye düşünüyorum. Airbnb ya da Booking bu konuda oldukça iyi alternatif.
Pile Kapısı
Dubrovnik demek aslında Old Town demek birazda. Taksiye ya da otobüse “Beni Old Town’a götürün” derseniz sizi Pile Kapısı’nda bırakacaktır. Burası dört kapıdan en önemlisi. Eski Şehir’in ana kapısı sayılıyor. Eskiden akşamları kapatılan bu kapı günümüzde devamlı açık. Surların yanına geldiğimiz an, büyüklüğünden ağzım açık kalıyor, Pile Kapısı’ndan içeri girdiğimde ise büyüleniyorum. Hep adını duyardım ama ne söylense azmış, nasıl güzel korunmuş, insan inanamıyor. Kendimi film setinde gibi hissettim. O kadar büyük ve gösterişli ki, hemen o çağa ışınlanmak istedim.
Stradun Caddesi
Meğerse burası daha başlangıçmış. Kapıdan Stradun Caddesi’ne girdiğimiz an başlıyor asıl gösteri. Her şey bakımlı ama eski hali hiç bozulmamış olarak muhafaza edilmiş. Muazzam bir cadde ama asıl gezilecek görülecek yerler sokak araları… Yaklaşık 300 metrelik caddeyi büyülenerek dolanıyoruz, kafeler, restoranlar ve tüm mağazalar hıncahınç dolu. Fiyatlar da pek ucuz değil açıkçası. Sanıyorum parayı emen bir mekanizmaları var. Çünkü cebimiz nasıl boşalıyor anlamıyoruz, hesap kitap yapamadık bir türlü…
Fransisken Manastırı
Avrupa'nın en eski eczanesi Franciscan Monastery 13. yy'da inşa edilmiş sonra düşmanların kullanımını engellemek için yıkılmış, daha sonra yeniden inşa edilmiş. İçinde eczane müzesi ve 70 binden fazla kitabın bulunduğu kütüphanesi bulunuyor. Giriş 4 Euro.
Çan Kulesi
Çana vuran tahta heykellerin yerini bronz heykellerin aldığı, İtalya'dan alıştığımız üzere yamulan kulenin güvenliği tehdit etmesiyle yıkılması ve yerine yenisinin yapılması ile günümüze ulaşabilmiş.
Orlando Sütunu
St Blaise Kilisesi’nin hemen önünde bulunan bu sütun, festivallerin başlangıç törenindeki temel sembolmüş. Üzerindeki şövalyenin adı Orlando. Dubrovnik'in savunmasında emeği geçtiği için, Hırvatların özgürlüğünü temsil etmesi açısından dikilmiş. Hemen üst kısmında duyuruların yapıldığı bir bölüm de var.
Liman Kapısı
Stradun Caddesi bitince bir kapı daha görüyoruz. Burası ikinci en önemli kapısı olan ve limana açılan; Ploce Gate. İki kısımdan oluşuyor iç kapı biraz alçak, buradan geçerken enfes bir müzik karşılıyor bizi. Akustik o kadar iyi ki büyülenmemek elde değil. Limana açılan diğer kapı ise gayet büyük. Kısa bir Dubrovnik turu yapmak isteyenler için; Işıklandırılmış, minik bir iç deniz ve ileride liman girişiyle gayet güvenli duruyor. Zamanında burayı işgal etmek bir hayli zor olmalı.
Şehir Surları
“Dubrovnik'te ne yapılır?” diye kime sorsanız, size ilk olarak surlara çıkmanızı tavsiye edecektir. Bunu planlarınıza dâhil edin ama ya sabah çok erken ya da akşamüstü olsun. İnanılmaz bir sıcak var, üstü açık ve yaklaşık iki saat boyunca 2 km uzunluğundaki surları adım adım gezeceksiniz. Şapka, su, yelpaze, vantilatör artık ne bulursanız alın yanınıza… Akşamüstü 19.30 gibi kapatıldığından biz gezemedik, iki saatlik geziyi göz önünde bulundurarak giriş yapmanızda fayda var. Bu yüzden sabah erken saatler daha keyifli olacaktır diye düşünüyorum.
Her sokak fotoğraflık
Bu surlar; şehrin UNESCO koruması altına girmesinin en önemli sebebi olarak gösteriliyor. Surları gezmek iki saat sürüyor fakat dilerseniz belli noktalardan çıkış yapabilirsiniz. Instagram’lık bol bol fotoğraf çekme garantili bu turun bedeli kişi başı 13.5 Euro. Burada ufak bir hatırlatma surlar için aldığınız biletler Lovrijenac Kalesi’nde de geçerli, sakın sıcaktan bunalıp atmaya kalkmayın. İktisat iktisattır arkadaşlar, gülmeyin… Pile Kapısı’nın hemen yanından, surlara kolayca çıkabilirsiniz.
Maskeron üzerinde durma
Bir diğer turistik aktivite eskiden suyun oluklar halinde dışarı atılması amacıyla yapılan bu gösterişli taşların üzerinde durup, tişörtü çıkarabilmek. Bunu ilk hangi yetenek avcısı başlattı bilmiyorum ama kesin sarhoştu diye düşünüyorum. Akıllı adam işi değil çünkü. Püf noktası çıplak ayaklı olmak… Durma kısmı zor da olsa yapılabilir ama üstünü çıkarma kısmı imkansız bence. Çıkarabilirseniz dileğinizin gerçekleşeceği söylense de eğlence için denenebilir.
Teleferik Car
Dubrovnik'te yapılacak aktivitelerden bir diğeri ise şehri tepeden seyretmek için telerefik yolculuğu yapmak. Güneşi batırmak için en uygun noktanın burası olduğu söyleniyor. Teleferik keyifli olsa da oraya ulaşım meşakkatli. Boskoviceva sokağına girip biraz merdiven çıkmayı gerektiriyor. Dubrovnik'te bu merdivenlerden kaçış yok anlayacağınız. Biz zamanımız olmadığı için bir başka sefere deyip gidemesek de üzerinde kimsenin yaşamadığı, denize girilebilecek en iyi noktalardan biri olan Lokrum, aklımızın bir köşesinde yer ediyor. Bir başka sefere diyoruz artık.
Game of Thrones turuna katılmak
Pile Kapısı’nın hemen önünde yer alan stantlardan çeşitli turlar satın almanız mümkün. Benim en merak ettiğim Game of Thrones'un izini sürmek oldu. Bunun haricinde Old Town'u rehberle gezmek, Lokrum Adası’na gidip zaman geçirmek de mümkün. Bu turlar yürüyerek, araçla ya da botla yapılabiliyor. Fiyatları da seçtiğiniz tura göre 28 Euro'dan başlıyor, 142 Euro'ya kadar çıkabiliyor.
Dubrovnik'te ne yenir?
Denize kıyısı olan birçok yer gibi burada da ilk tercih deniz ürünlerinden yana kullanılıyor. Ayrıca Balkanlar’da olduğumuzu hatırlatacak cevapcici de hala restoranlarda bolca var. Tipik bir Akdeniz şehrindesiniz damak tadı bizlerden pek de farklı değil. Başta pizza olmak üzere İtalyan mutfağı hakim. Konoba denen restoranlarda alternatifler bir hayli fazla. Pile Kapısı’nı arkanıza aldığınızda sağda kalan sokak aralarında güzel restoranlar mevcut. Ambiyans ve lezzet bakımından hoş gözüküyorlar. Tabii pahalı. Zaten Dubrovnik'te paranın nasıl gittiğini anlamak imkansız. Nautika Restoran, Pantarul, Pizzeria Tabasco ve Dalmatino Konoba tavsiye edilen yerler…
Paylaş