Paylaş
İstanbul'da yaşayıp günübirlik gezi için çok ideal, üç saat uzaklıkta, Bursa'da yaşayanlar içinse oldukça yakın Gölyazı… İstanbul Mudanya yolu üzerinden Gölyazı tabelasını takip ederek bu masalsı köye ulaşıyorsunuz. Ulubat Gölü’nün içinde yer alan bu güzel yarımadaya 1.5-2 yıl öncesinde direkt araçlarla girebiliyordunuz ancak bu şirin balıkçı köyüne rağbet o kadar artmış ki, köy içinde park sorunu yaşanmış ve çözümü köye gelmeden evvel futbol sahası büyüklüğünde bir park yeri inşa etmekte bulmuşlar. Arabanızı oraya park ediyorsunuz ve otobüslerle merkeze bırakılıyorsunuz. Köyün merkezinde sizi köylüler tezgâhlarıyla karşılıyor. Zeytin ve zeytin ürünleri, bulgur, tarhana gibi ev yapımı, bölgeye özgü ürünler bulunuyor.
Gölyazı’yı yürüyerek gezmek 20 dakika sürüyor. Ancak geleneksel balıkçı tekneleriyle gezmek buraya özgü bir gelenek… Balıkçı tekneleri gökkuşağı misali rengârenk pata pata diye çıkardıkları sesleriyle masalsı köyde sanki ritim tutuyorlar. Yüzyıllık Rum evleri sıra sıra dizilmiş sanki film setinden fırlamış bir sahneyi oluşturuyor. Burası saklı kalmış bir cennet… Ve bu cennete misafir olan kuşlar da var. Yavrulama döneminde göldeki balık bolluğu nedeniyle göçmen kuşlar buraya gelip beslenirler ayrıca leyleklerin de uğrak yeri. Her yıl köyde leylek şenlikleri yapılıyor.
Ulubat gölünün ayrıca efsanesinden size bahsetmek istiyorum: yıllar önce Odryes çayı Bandırma'dan denize dökülürmüş. Çayın bulunduğu yerde Melde Krallığı, Ulubat Gölünün yerinde de Apollonia Krallığı varmış. Melde kralı bir gün oğluna, Apollonia Kralının kızını istemiş ancak bu evliliğe razı olmayan Apollonia Kralı kızını saklamak için tepede bir saray yaparak uzaklaştırır, buna çok kızan Melde Kralı intikam almak ister ve Odryes çayının yolunu değiştirerek sarayın sular altında kalmasına sebep olur. Burası böylelikle bir ada olur ve Ulubat Gölü böyle oluşur...
İşte bu efsanevi gölde alacağınız tekne turuyla gölde nilüfer çiçeklerinin arasında seyrederken siz hem doğanın güzelliğine karşı hayranlığınızı gizleyemiyorsunuz hem de gerçekte mi rüyada mı yaşadığınızı anlayamıyorsunuz. Fotoğraf severler için de mutlaka gidilip görülmesi gereken bir yer Gölyazı… Güneş bir başka doğar ve batar burada, mutlaka şahit olun!
Nilüfer zamanı mayıs ayında başlar size tavsiyem mayıs sonundan itibaren gitmeniz. Devamında haziran veya temmuz ayında da gidebilirsiniz Gölyazı’ya… Ayrıca semaverde demlenmiş çay içmeden ve gözleme yemeden dönmeyin derim. Enfes! Köyde görmenizi istediğim bir yer daha var: Aziz Panteleimon Kilisesi. Mutlaka ziyaret edin!
Gelelim meşhur ağlayan çınarın hikâyesine…
Burası hem Rumların hem Türklerin yaşadığı bir köyken Eleni adında bir Rum kızı ile Mehmet adında bir Türk erkeğinin aşkına şahit olur. Kurtuluş Savaşı sonrasında Rumlar Selanik'e gitmek durumunda kalır. Mehmet Eleni'nin peşinden gelmek ister ancak Eleni'nin abisi buna engel olur ve hançer saplayarak Mehmet'i yaralar. Bunu duyan Eleni ailesinin yanından kaçıp buluştukları ağaca gelir. Mehmet'in öldüğünü görünce oracıkta intihar eder, o günden bugüne çınar ağacı bu yaşanan dramatik aşka ağlar ve adı ağlayan çınar olur... Ağlayan çınardan sonra taş köprüden geçerseniz Halil Bey Adası’na varırsınız. Buradaki Rum evlerine hayran kalacaksınız! Ayrıca yakınlarda Misi Adası var vaktiniz varsa bu adayı da gezmenizi öneririm.
Fotoğraflar: Alamy
Paylaş