Sonbaharın ve aşkın şehri: Paris
Bazı şehirler yılın her günü çok güzel ama onları daha da güzelleştiren, onlara çok yakışan renkler ve mevsimler olduğuna inanıyorum. Bunlardan bir tanesi de sonbaharda Paris… Paris'te güz renklerine bürünen ağaçların arasında dolaşmak, Parizyen sıcak bir kafede oturup sıcak çikolatanı içerken her daim moda haftasıymışçasına telaşlı ve şık insanları seyretmek bile insana mutluluk veren bir sonbahar şiiri gibi… İşte size Paris gezi rehberi…
Parizyen park ve bahçelerinde dolaşmak, havayı içine çekmek ve dinlenmek için en güzel zaman! Şüphesiz bazı günler ıslak ve karanlık olabilir ama güneşin arada kendini gösterdiği ve parktaki banklara oturmaya engel olmayan günlerde çok keyif alacağınıza eminim. 
Özellikle Palais Royal Bahçeleri en sevdiklerimden bir tanesi. Hem 'Louvre Müzesi’ne hem de lüks markaların olduğu 'Rue Saint Honore’ye yürüme mesafesinde olması ve etrafında küçük kahvecilerin olması parka bahçeye gitmek için şehirden uzaklaşmanıza gerek kalmadan huzurlu bir mola fırsatı veriyor.
Hem daha az kalabalık hem de canlı!
Temmuz ve ağustos aylarında şehri terk eden yerliler ve şehre akın eden turistlerin aksine; artık herkesin işinin başına döndüğü hem canlı hem de turistik ziyaretlerinizi yaparken saatlerinizi kuyruklarda harcamayacağız bir zaman. 
Fakat Eylül-Ekim ayında Paris Moda Haftası’na denk gelirseniz (bizim gibi) Arc de triomphe önünde değil ama pahalı bir markanın kapısının önünde bir kuyruğa denk gelme ihtimaliniz daha yüksek olabilir. Yine de moda haftası olmasa da Paris’te her daim moda rüzgarları estiği için rahatsız edici bir kalabalık değil, aksine izlemesi çok keyifli.
Her yer açık ve daha uygun fiyatlı
Temmuz ve Aralık ayındaki tatilleri dolayısıyla o aylarda pek çok restoran, kafe ve dükkan kapalı oluyor. Yalnız sonbaharda her yer açık! Üstelik normalin üzerinde bir kalabalık olmadığı için daha uygun fiyatlı. Parizyen bir kafede kruavsan kahve sipariş edip bir köşede kitap okumayı, etraftaki konsept dükkanları, ikinci el mağazaları ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. 
Unutmadan, Paris’te mutlaka ve mutlaka sıcak çikolata içmeden, tatlı veya tuzlu krep yemeden, canlı jazz dinlemeden ve rengarenk makaronları tatmadan da dönmeyin derim.
Paris’i ilk kez sonbaharda ziyaret ediyorum ve kesinlikle bu mevsimi bu şehre çok yakıştırdığım için bu zamanlarda Avrupa seyahati yapmayı düşünenlere tavsiye ederim.
Bu mevsimde ziyaretin sonucunda beni çok etkileyen bir tecrübe daha yaşamış oldum ki, o da eylülün son günlerinde Meme Kanseri farkındalığı için Eyfel Kulesi’ni pespembe görmekti! Şehrin pek çok yerinden gözüken bu kadar büyük bir yapının farkındalık için ışıklarla aydınlatıldığına şahit olduk. Harikaydı...
Fotoğraflar: Elvin Levinler
"Glamping" adı nereden geliyor?
