Paylaş
Fener, Bizans döneminde limanın, kalabalık, gürültülü, eğlenceli, her türlü yasadışı yaşamın sürdüğü bir semtti. Aynı zamanda da, bütün dünyayla kurulan ilişkilerin düğüm noktasıydı. Venedikli, Cenevizli tüccarlar, Uzak Asya’dan ve Avrupa’dan gelenler, resmi veya gayri resmi işlerini burada hallederlerdi.
Yoksul görüntülere bakarak burada bir zamanlar, elçilik konaklarının, Cenova ve Venedik tüccarlarının, Rum zenginlerinin oturduğunu, bütün Akdeniz dünyasının renk ve zevkini yansıtan şık evlerin bulunduğunu hayal etmekte insan zorluk çekiyor. Ama gerçek böyle...
İlber Ortaylı semti şöyle anlatıyor: “Fener, kabadayı kahvehaneleri, ünlü meyhaneleri, yedi iklim dört bucaktaki ülkelerin gelenekleri, dil kalıntılarıyla rengârenk bir semtti...”
Bu yoksul semtin geçmişinde sadece görkemli konaklar yoktu. İnsanları da çok değerliydi. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm dış ilişkilerini, bu sokaklarda oturmuş olan Rumlar gerçekleştirmişti. Bu sokaklarda büyümüş olan Fenerli Rumlar, Osmanlı devlet yapısı içinde önemli görevler almışlardı. Bunlar için tarihe ‘Fenerliler’ diye not düşülmüştü. Bu Fenerli beyler ve beyzadeler çok önemli yurtdışı görevleri üstlenmişlerdi.
İSTANBUL’UN ANAHTARI
‘Fenerliler’e sağlanan bu ayrıcalığa, aldıkları eğitimin, birkaç dil bilmelerinin yanı sıra bir kalleşliğin de neden olduğu öne sürülüyor. Bir söylentiye göre bu semtte oturan soylular, bir altın tepsi içinde kentin anahtarını gizlice Fatih’e sunmuş ve bağlılık yemini etmişlerdi. Yani Bizans’ı arkadan hançerlemişlerdi.
Fener’in renkli badanalarla, kırığı döküğü saklanmaya çalışılmış yoksul evlerinin geçmişini, 1854 yılında İstanbul’a gelen gezgin Theophile Gautier şöyle anlatıyor:
“Taş evler güzel mimari üslubundadır. Bu evlerin çoğunda, merdiven biçiminde kesilmiş konsollara ya da kıvrıntılı dirseklere dayalı güzel balkonlar vardır. Daha eski olan başka evler yarı kale, yarı sivil yapı olan küçük ortaçağ konaklarını hatırlatır...”
Pierre Loti ise ‘Aziyade’ adlı romanında Fener’i yere göğe sığdıramaz:
“Rumların Noel yortusuydu. Tüm Fener bir festival yeriydi sanki. Her boyda ve renkte lambalar ve kâğıttan değirmenler taşıyan çocuklar kapıları çalıyor, davul sesleri serenatlara karışıyordu. Bizans zamanından kalma eski kapılar açıldığında Paris elbiseleri giymiş genç kızlar beliriyor ve müzisyenlere bakır paralar atıyorlardı...”
Söz kadınlardan açılmışken Fener’de yaşayan kadınları araştırmacı Jak Deleon şöyle tanımlamıştır:
“Fener’de oturan soylu Rum ailelerinin kızları, şıklıkları ve kibarlıklarıyla nam salmıştır. Tümü de kültürlüdür. Bunların arasında Lord Byron’ın şiirlerini İngilizceden Rumcaya çevirenler bulunmaktadır...”
Fener, insanları, konakları kadar eğlence dünyasıyla da ünlüydü. Reşat Ekrem Koçu, İstanbul’un en önemli gedikli meyhanelerinin burada olduğunu belirtmiş. Bugüne hiçbir izleri kalmayan bu eğlence yuvalarını şöyle sıralamış:
Sukiyas, Gümüş Halkalı, Kamburoğlu, Tanaşaki, Sakızlı ve Kafesli. Ayrıca 18. yüzyıl İstanbul’unun en büyük ve en meşhur gazinosu da Fener sahilindeydi. Üsküdarlı Âşık Razi bu gazino için şu mısraları yazmıştı:
“İskele başındaki gazinonun/ Methini duydum da gittim Fener’e/ Selsebil olmuş ülfet muhabbet/ Çıkamaz içine giren bir kere”
LEZZETLİ HALİÇ
Yakın geçmişe kadar gözlerden uzak kalan Haliç kıyıları, giderek şenlenip eski eğlenceli günlerini hatırlatan görüntülerle süsleniyor. Birbirinden lezzetli balık lokantaları, meyhaneler, küçük kahveler, lokantalar, pastaneler yavaş yavaş Haliç’e lezzet katmaya başlıyor.
Özellikle bir zamanlar mezbahaların yer aldığı kötü kokulu Sütlüce, İstanbulluların en rağbet ettiği lezzetli semtlerin başında yer alıyor. Sakatatseverler, Haliç kıyısında sıralanmış lokantalarda başta uykuluk olmak üzere, kokoreç, mumbar dolması, koç yumurtası, böbrek yiyebilmek için akın akın Sütlüce’ye geliyor. Özellikle hafta sonları bu lokantalarda yer bulmak zor.
Alibeyköy, Eyüp’te de yeni açılan lokantalar dikkat çekiyor. Bence tulumba tatlısının en lezzetlisi bu semtlerdeki küçük imalathanelerde yapılıyor. Sokaklar, İstanbul’un birçok yerinden buraya bu muhteşem tatlıyı yemeye gelenlerle dolup taşıyor.
Sözün özüne gelirsek, Haliç eski lezzetli günlerine doğru adım adım ilerliyor.
Paylaş