Aynı topraktan geldik biz bize benzeriz

Anadolu’da Rumlarla birlikte yaşayan, Yunan harfleri ile evinin kapısına ‘maşallah’ yazıp, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün yanında Yunanlılara karşı savaşan ama sonra mübadeleyle sırf dinleri yüzünden Yunanistan’a gönderilen Türklerin izini Atina’da sürdüm. Rumca bilmeyen ama Yunan alfabesi ile Türkçe yazan, saf kan Türk, fakat Ortodoks… Kim mi bunlar? Buyurun…

Haberin Devamı

Yazılı belge öncesi insanlık tarihi araştırmalarında kullanılan ve en iyi sonuç veren yöntem, folk şarkılarını, manileri, ağıtları araştırmakmış. Ne de olsa hikâyeler melodik olduğu için dilden dile, kulaktan kulağa unutulmadan geliyor. İşte aşağıdaki yakılan ağıtın unutulmuş ve kaybolmuş bir halkı anlattığı gibi...

“Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz 
Ne Türkçe yazar okuruz ne de Rumca söyleriz 
Öyle bir mahludi haddı tarikatımız vardır 
Hurufumuz (harflerimiz) Yunanice, Türkçe meram eyleriz” 

 

Aynı topraktan geldik biz bize benzeriz
Kayseri’nin İncesu kazasında bir evin girişinde Yunan harfleri ile ‘Maşallah’ yazısı.

Anadolu’ya ilk ayak basan Orta Asyalı akıncı Türkler, Şaman dinine mensuplar. Bu insanlar düşünülenin aksine Rumlar ile aslında gayet iyi geçiniyorlar. Gök tanrıya tapıyorlar. Ayrıca tabiat tanrıları da var ama en büyük tek tanrı Gök Tanrı. Bu açıdan da tektanrılı dinlere yatkınlar aslında.

Haberin Devamı

Bizanslılar, bu savaşçı kavimleri, can düşmanları olan Araplar ile aralarındaki tampon bölgelere yerleştiriyor. ‘Dekadan’ Bizans savaş sanatında pek başarılı değil ama bu Türkler de bu işi çok iyi biliyorlar ve her şeyden evvel müthiş hareket kabiliyetine sahipler. Adeta atlarıyla birlikte yaşıyorlar, eğersiz atların üzerinde dörtnala giderken makineli tüfek gibi minik sadaklarından arka arkaya hızla çektikleri okları hedef şaşmıyor. Bu arada atları öylesine terbiyeliymiş ki dizginleri bile yokmuş, sadece ayaklarıyla ata yön veriyorlarmış. 

Şayet yakın çarpışmada elinizden kılıcınız düşerse, at ön ayakları üzerine diz çöküp yere düşen kılıcınızı ağzıyla alıp size geri veriyormuş. Bunu da elçi Busbecq’in ‘Türk Mektupları’ kitabında okumuştum, yani Ogier Ghislain de Busbecq’in yalancısıyım.

Aynı topraktan geldik biz bize benzeriz

SAVAŞTA ATATÜRK’ÜN YANINDA, MÜBADELEYLE YUNANİSTAN’A 

Haberin Devamı

Bir süre sonra da, Anadolu’nun bu ilk Türk boyları Çukurova’dan başlayarak, Konya, Nevşehir, Kayseri çizgisine yerleşiyor. Kısa adı ile ‘Karaman Bölgesi’ne yerleşen bu Gök Tanrılı kavimler, tektanrılı Rum Ortodoks dinini kabul ediyor. Ortaya Rumca bilmeyen ama Yunan alfabesi ile Türkçe yazan, safkan Türk, fakat Ortodoks ‘Karamanlı Milleti’ ortaya çıkıyor. Türklerin Müslümanlığı seçmeden evvel ve hatta sonra dahi, Arap değil, Yunan alfabesini kullandıklarını biliyoruz. Evliya Çelebi’ye göre: “Amma asla Urum lisanı bilmeyüp batıl Türk lisanı bilürler.” Hatta Türkçeleri yalın, saf, su katılmamış, temiz Orta Asya lisanıymış.

Şimdi gelelim işin çok acıklı, gözlerimi yaşartan kısmına. Bu safkan Türk Ortodoks millet, Milli Mücadele’de Türk tarafını tercih ederek, Rum Kilisesi’nden ayrılıp, Yunan askerine karşı Atatürk ordularının yanında savaşmış. Lakin 1923 Lozan Anlaşması ek hükümleri gereği yaklaşık 200 bin Ortodoks Türk, sırf dinleri nedeniyle “Yahu yapmayın biz Türk’üz, bizi vatanımızdan mahrum etmeyin” diye ağlaya ağlaya zorla trenlere bindirilip hayatları boyunca ‘Turkosporos’ (Türk tohumu) olarak aşağılanacakları ve hiçbir zaman bir ‘Yunanlı’ olarak kabul edilmeyecekleri topraklara sürülmüşler. Adam zaten Yunanca bilmiyor...

Haberin Devamı

Aynı topraktan geldik biz bize benzeriz

SUCUK, PASTIRMA, TADI ASILI KALDI DAMAKTA

Sucuk ve pastırmanın pek meraklısı olmamama rağmen sanırım hayatımda tattığım en güzel sucuk ve pastırmalar cennetine düştük. ‘Saganaki pastourma kai soutzouki’ inanılmazdı. Yıldırım hızıyla masama uçuşan tabaklar arasında tahmin etmediğim lezzette ‘Shanaki Kavurma’ vardı ki tadı hâlâ damağımda asılı kaldı. Manda etinden yapılmış bir kavurmanın, çeşitli baharat ile sahanda halveti ki beni mest etti.

Aynı topraktan geldik biz bize benzeriz
Psiri Mahallesi’ndeki rengârenk tavernalar ve duvar grafitileri çok ilgi çekici.

Önümdeki kuru et ve peynir tabağının süsünden çatalla giremiyorum. Sadece yemekle kalmıyorsunuz, akıllıca tasarlanmış işletmenin tam ortasında şarküteri vitrininden satış da yapılıyor. Öğlen gelişimizde oturacak masa bulamamış ve fırsattan istifade bu rengârenk Psiri Mahallesi’ni gezmeye koyulmuştuk. Rengârenk tavernalar ve duvar grafitileri çok ilgi çekici. Hatta dayanamayıp civarın en eski tavernası ‘Nikita’nın ikramına “Ochi sas efcharisto poli” (Hayır, teşekkür ederiz) bile diyemedik.

Haberin Devamı

Aynı topraktan geldik biz bize benzeriz
Tipik taverna yemeği istiyorsanız muhakkak uğrayınız; Nikitas Ag. Anargyroi 19, Psiri, Atina.

Nikita 1960’larda civarda ayakkabı fabrikaları varken işçilerin öğle yemeği için açılmış bir aşevi. Hâlâ çalışma saatleri 12.00-18.00. Sahibinin kızı ve oğlu işi devralmışlar ve 60 yaş civarındalar düşünün... Portakal kabuklu nohut yahniyi unutamıyorum. Genelde Yunanistan’ın ‘dolmadakia’sı bizdeki sarmaların yerini pek tutmasa da, Nikita’nın lahana sarması bizdeki gibi etli, ortası süzme yoğurtlu ve zengin. ‘Horta’ ise haşlanmış mevsimlik yeşillik ne varsa, pazı, radika, ısırganotu, turpotu vesaire... Ama lezzeti veren üzerine dökülen çiğ zeytinyağı ki Yunanistan’ın zeytinyağına hastayım...

Haberin Devamı

KRİZİ UNUTTURAN GECE HAYATI

Aynı topraktan geldik biz bize benzeriz

Yunanistan’ın son yıllarda ekonomik krizini çok duyduk ama Atina yüzeysel olarak bundan pek öyle etkilenmiş görünmüyor. Lokantalar tıka basa dolu. Atinalı gece hayatına geç başlıyor. Bizler de yemekten sonra geç vakit dostlar ile gece hayatına aktık. ‘Architecton’ içi geniş bir kulüp. Kılavuzumuz fotoğrafçı Olga Tzimou. Ağır abla olduğunu, bilet kuyruğu, gişe, üst arama vesaireyi teğet geçince anlıyoruz. Hemen bar kısmında yerlerimiz ayrılıyor. Sahnede Grek Rock’un babalarından bizim İskender Paydaş misali Christos Dantis ve Prodromos Politis. Olga bir koşu Prodromos’u yanıma getiriyor, beraber bir Atina konseri konuşuyoruz ayaküstü. Kriz mriz ortalıkta görünmüyor bu Atina gecelerinde. “Eskiden haftanın beş gecesi dışarda idik, şimdi haftada ikiye indirdik geceleri” diyor Olga. Kriz bu kadar işte… Atinalı eğlenmeyi biliyor. Christos Dantis’in şarkılarına ben bile eşlik ediyorum artık. 

Yazarın Tüm Yazıları