Paylaş
Yıllar boyunca tüm bu alanları aydınlatan ışık bir kadın ise, karanlığı tercih edenler kadını belirli kalıplara sokmaya çalışarak sadece bedenini değil düşüncelerini de dört duvar arasına hapsetmişlerdir. Oysaki kadının en büyük hakkı toplumun olmasını istediği kişi değil “kendi istediği” kişi olmaktır.
19. yüzyıla kadar kadının rolü sadece anne olmak ve iyi bir eş olmak ile sınırlandırılmış iken fabrikalaşma sürecinin hızlanması, kadına “işçi” sıfatını da yüklemiştir. İş gücüne fazlasıyla ihtiyaç duyan fabrikalar, bu süreçte kadınların iş gücüne de ihtiyaç duymuş ve böylelikle kadınlar ekonomik hayatta yer almaya başlamıştır.
Dünyada meydana gelen savaşlar ve erkeklerin bu savaşlarda mecburi olarak yer alması da bu süreçte kadınların iş hayatına girme sürecini hızlandırmıştır. Anne ve eş rolünün dışında “çalışan” rolünü de üstlenen kadınlar gittikçe bu rollerin sığlığının farkına varmaya başlamıştır. Bu farkındalık aslında kadın hakları konusundaki bilinçlenmenin ilk kıvılcımlarıdır.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün ortaya çıkışı çeşitli olaylar ile ilişkilendirilmiştir. Bunlardan ilki 1908 yılında kadın işçilerin New York’ta gerçekleştirdiği sendika ve oy haklarını talep ettikleri mitingtir. Bazı kaynaklar ise bu günü New York’ta 1911 tarihinde meydana gelen Gömlek Fabrikası yangınında vefat eden işçiler ile ilişkilendirmektedir. 1917 yılında Rusya’da yapılan Şubat Devrimi’nin kadın grevleri ile başlamış olmasının da bu günün oluşumuna etki ettiği belirtilmektedir.
Ülkemizde ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, 1921 senesinde iki kadının girişimleri ile kutlanmaya başlamıştır. 1975 yılına kadar 8 Mart kutlamalarına izin verilmemiştir. İlerici Kadın Hareketinin faaliyetleri ile birlikte 1975 yılında tekrardan kutlanmaya başlamıştır. Tarihsel sürece baktığımızda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kutlanabilmesinin bu kadar zorlu ve uzun bir süreçte gerçekleşmesi kadınların bireysel haklarına ulaşmakta yaşadıkları zorlukların bir örneğidir adeta.
Dünya Kadınlar Günü denilince birçok insan, bugünün kadınların ne kadar değerli canlılar olduğunu belirtme ve onları yüceltme amacı taşıdığını düşünmektedir. Oysaki tam tersi, bugün kadınların kendilerini “ikinci sınıf insan” kalıbından çıkarma çabasını temsil etmektedir. Kadınların beklentisinin yüceltilme, daha üst pozisyonlara gelme olduğunu düşünmek tamamen yanlıştır.
Çünkü insan yalnızca verdiği emeğin karşılığını almak ister. Düşünün ki aynı eğitim süreçlerinden geçtiğiniz, iş yerinde eşit miktarda mesai harcayıp eşit emek verdiğiniz bir bireyden sadece cinsiyet farklılığınız ve cinsiyetinize yüklenen toplumsal kısıtlamalar sebebiyle düşük maaş alıyorsunuz. Tek bir cümle içinde ifade edebildiğimiz bu haksızlık, binlerce kadının sayfalara sığmayan haksızlık öykülerinin sadece minik ve modern bir örneğidir.
8 Mart günlerinde kadınlara ne kadar değerli olduklarını söyleyip “Onlar birer çiçektir” tarzındaki ifadelerle onları onore etmek, bu günün anlam ve önemine oldukça ters düşmektedir. Kadınların beklentisi pozitif bir ayrımcılık değil, ayrımcılığın ortadan kalkmasıdır.
Kadın herkes kadar yorulur, herkes kadar çabalar ama herkes kadar kazanmaz. Var oluşunun ilk anından itibaren toplumda hak ettiği değeri görmek için savaş vermek zorunda kalan kadınların günüdür 8 Mart. Bu mücadele ister sokaklarda pankartlarla, ister bir tartışma ortamında cümlelerle verilmiş olsun, hedefinden asla şaşmaz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, yapacağımız birkaç tanımlamadan çok daha fazlasını ifade etmektedir.
Yer aldığı toplumun işleyişinde söz sahibi olmak ve oy kullanmak istediği için savaşan kadınların yerini işyerinde verdiği emeğin karşılığını almak için mücadele eden kadınlar almıştır. Figürler, hedefler değişse de mücadele hep aynıdır. Günümüzde 8 Mart Günü ülkemizde her yıl kutlanmaktadır. Dışarıdan bakıldığında toplumdaki farkındalık artmış gibi görünmektedir. Fakat gösterilen ve gerçekte olan her zaman aynı mıdır?
Örneğin kadın hem anne olmak hem de bir iş kadını olarak kariyerinde ilerlemek istediğinde önüne birçok kurumsal engel çıkar. Kadın, hava karardıktan sonra evine gitmek istediğinde yürürken içinde hep bir korku ve endişe taşır. Kadın, toplumun “erkek mesleği” olarak nitelendirdiği bir mesleğe ilgi duyar, ilerlerken her adımında daha büyük bir önyargı önüne çıkar. Bu örnekler günümüzde kadınların sıklıkla deneyimlediği sorunlardan yalnızca bazılarıdır ve hala katedilmesi gereken önemli yollar olduğunu bizlere göstermektedir.
Gerek yıllarca süren eğitimler sonrasında büyük bir şirkette yöneticilik yapan kadın, gerek evde yaptığı patikleri kermeste satan kadın gerekse bir canlıya annelik yapan kadın “emekçi kadın” kavramının naçizane örneklerini oluşturur. Hali hazırda sahip olmanız gereken haklar için olumsuz getirilerine rağmen savaşabilmek ve “toplumsal cinsiyet rolleri” kutusunda hapsolmamak için gerekli anahtarın içinizde olduğunu fark etmek, yıllarca bu yolda mücadele vermiş ve halen mücadeleye devam eden kadınlara destek olmak demektir. Unutmayalım ki hiçbir çiçek buketi bu desteğin yerini tutamaz.
Paylaş