Paylaş
Hayatımda yaşadığım en tuhaf yıllardan biri. Virüs ile mücadele ederken dolar ve altın rekor kırdı, bir yanda ekonomik sıkıntılarla uğraşırken diğer yanda okullar nasıl açılacak merak konusu. Deprem korkusundan bahsetmiyorum bile.
Ben mi? Benim ruh halim tam olarak şu: ‘neye şaşıracağımı şaşırdım.’
Sabah uyandığımda daha kahvaltı bile etmeden haberlere bakıyorum, acaba bugün neler olacak diye. Özellikle bayram tatilinde tıklım tıklım dolan sahilleri izlediğimde gözlerime inanamadım. ‘Yok artık! Bu kadar da olmaz’ dedim. Çok ama çok kalabalık ve maske takılmıyor. Sosyal mesafe mi? O ne ki zaten?
Sanki koronavirüs salgını hiç yokmuş, günlerce sokağa çıkma yasağı olmamış, insanlar hastalanmamış, her şey normalmiş gibi… Keşke böyle olsaydı! Keşke herkes sevdiğine sımsıkı sarılabilse, dilediğince dışarı çıkıp gezebilse, rahatça nefes alabilseydi… O günler de gelecek ama şimdi kurallara uyma zamanı. ‘Bana bir şey olmaz’, ‘nasıl olsa atlatırım’, ‘ne olacaksa olsun’ diyen iç sesinizi dinlemeyin derim. Kendiniz, sevdikleriniz ve tüm insanlar için.
Biliyorum. Herkes bunaldı. Özellikle çocukları evde tutmak zor, hele ki yaz aylarında. Peki, okullar açıldığında ne olacak? Okula gitse bir dert, gitmese ayrı dert! Hadi maskesini taktı diyelim, servise veya toplu taşıma araçlarına binse sosyal mesafe nasıl korunacak? Her gün arabayla mı götürülecek okula? Çalışan anne-baba için o kadar vakit var mı veya herkesin arabası var mı? Eğitim yine online olarak devam ederse herkesin bilgisayarı var mı?
Pazardan marketlere, giyim mağazalarından kafelere kadar her yerde fiyatlar ateş pahası. Esnaf da sıkıntılı, müşteri de. Peki yurtta kalacak, ev tutacak üniversiteli gençler ne yapsın? Kira, yeme, içme, ulaşım, diğer giderler… Kolay mı?
İnsan düşünmemeye çalıştıkça daha da düşünüyor ve herkes kafasını dağıtmak ve biraz olsun rahatlamak için bir şeyler yapıyor. Dizileri kaçırmayanlar, her gün sosyal medyada dolaşanlar, psikolojik destek alanlar, bahçeli eve taşınanlar, müzikle moral bulanlar… Herkes bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyor.
Ben bugün pencereyi açtım, derin bir nefes aldım. Kuşlar, dünden koyduğum ekmek kırıntılarını yemiş. Yemyeşil bir ağaç var önümde, hafif bir esinti, masmavi gökyüzü, ağustos böceklerinin sesi duyuluyor. Pırıl pırıl bir gün... Benim aradığım bir damla huzur belki de.
Yürümeyi özler mi insan? Ben özledim. Gönül rahatlığıyla, korkmadan, doyasıya yürümeyi… Mesela deniz kenarında… Yemyeşil çimenler olsa bir yanda. Oyun oynayan çocuklar, fotoğraf çektirenler, spor yapanlar, sohbet edenler… Eskiden kolayca yaptığımız ve günlük hayatın bir parçası olan şeyler meğerse ne çok kıymetliymiş.
Karantina günleri her ne kadar can sıkıcı olsa da daha çok okuma ve yazma fırsatı bulduğum ve kendimle ilgili yeni şeyler keşfettiğim bir dönem oldu benim için. Neleri mi fark ettim? Birkaç tanesini paylaşayım.
Aslında benim eskiden beri kendi kendime koyduğum sınırlar varmış. Kendimce haklı nedenlerle duvarlar örmüşüm etrafıma. Yalnız kalmışım bazen, kurduğum pek çok hayal varken cesaret edememişim peşinden gitmeye. Bir yanım değişmek ve yeni bir hayata başlamak isterken diğer yanım kaygılarımı dinleyip beklemeyi tercih etmiş.
Ertelemişim birçok şeyi, ayrıntıda boğulup karar verememişim bir türlü, en iyisini beklerken zaman çabucak geçmiş. ‘Uğraşıyorum ama olmuyor’ dediğim zamanlarda aslında yeterince istememişim veya doğru yolu görememişim. Aklım ya geçmişte dolaşıyor ya da geleceği merak ediyor, hâlbuki anda kalmayı öğrenmem gerekiyor.
Belki de bu kadar çok düşünmeden hayatın akışında yaşamak en iyisidir. Doğa da öyle yapıyor. Yapraklar dökülüp baharda tekrar çıkıyor, güneş akşam batıp ertesi gün tekrar doğuyor, kuşlar uçmaktan vazgeçmiyor. Her şeye rağmen güzellikler hep var. Hayat devam ediyor.
Paylaş