Güncelleme Tarihi:
O tarihin belki de en büyük popstarı ve 13 yıldır hapis. Kendi alın teriyle kazandığı paraya erişimi yok. Kariyeri, ilişkileri, hatta bedeni üzerinde bile söz sahibi değil.
“Tüm dünyaya ‘iyiyim’ dedim, yalandı. Eğer yeterince söylersem doğru olur sandım. Şoktaydım, travma geçiriyordum. Ama şimdi doğruyu söylüyorum. Mutsuzum. Uyuyamıyorum. O kadar kızgınım ki. Her gün ağlıyorum. Ben, kimsenin kölesi değilim. Babam ve bu işte rolü olan herkesin hapse girmesini, bu tacizci vesayetin artık bitmesini istiyorum. Ben, hayatımı geri istiyorum...”
Bunlar 13 yıldır içinde yaşadığı, babası James Spears ve ekibinin yönettiği vesayet sisteminden kurtulmak isteyen Britney Spears’ın mahkemeye verdiği yürek delici ifadenin sadece küçük bir kısmı. Peki ne oldu da bu duruma gelindi? Britney’nin hayatını çevreleyen bu paslı dikenli telleri kim, nasıl kurdu?
Britney, 1981 yılında Amerika’nın ‘İncil Kuşağı’ denilen en muhafazakâr bölgesinde, Mississippi’de doğdu. 11’inde, Christina Aguilera, Justin Timberlake gibi isimlerle The Mickey Mouse Club’a seçildi ve kariyerine çocuk yıldız olarak adım attı.
HER ADIMI ELEŞTİRİLDİ
17’sinde, Katolik okul üniformasıyla dans ettiği ‘Baby One More Time’ ile bir popstardı. Bir sene sonra çıkardığı ‘Oops!... I Did It Again’ ile popun prensesi imajını pekiştirdi ve tarihte en çok satış yapan albümlerden ikisine imza atmış oldu.
Britney, yaşlı başlı erkek gazetecilere verdiği röportajlarda evlenene kadar bekâretini koruyacağını söylemeye zorlanıyor, içine kıstırıldığı seksi-bakire rolü sayesinde aynı anda hem cinsel bir obje olarak metalaştırılıyor hem de her hareketi toplum ahlakı nezdinde yargılanıp gerektiğinde cezası kesiliyordu.
1999’da yer aldığı ikonik Rolling Stone kapağında, yatakta elinde bir Tele Tubby ile uzanıyor ve ‘Klasik bir ürünün son modeli: Görevini bir vodvil oyuncusu gibi yerine getiren, sinirleri alınmış bir popstar’ olarak tanımlanıyordu.
2000’lerde Britney yetişkin bir kadın olurken, bağımsızlığına doğru attığı her adım da tabloid kültürünce öğütülüyordu. 2002 yılında Justin Timberlake’ten ayrıldı, 2004’te 55 saat süren bir evlilik yaptı ve ardından dansçısı Kevin Federline ile evlenip iki çocuk doğurdu. Ne hikmetse Britney kötü eş, kötü anne olarak damgalanırken; solo kariyerine Britney’nin onu aldattığını söylediği ‘Cry Me a River’ şarkısıyla başlayan Justin Timberlake başarı merdivenlerini koşa koşa çıkıyor, aldatılmış yaralı erkek imajıyla verdiği konserlerde Britney’ye ‘sürtük’ demekten, röportajlarda ‘bekâretini aldığını’ anlatmaktan geri durmuyor ve bırakın hesap sorulmasını, bu davranışları için ödüllendiriliyordu.
Britney, Ocak 2007’de boşandı ve şubat ayında bir gece saçlarını kazıdı, şemsiyesiyle paparazzilerin üstüne yürüdü. O gece iki kere çocuklarını görmeye çalışmış ancak eski eşi Federline izin vermemişti. Tüm dünyada yayımlanan fotoğraflarda yüzündeki hayal kırıklığı ve kızgınlığı görmemek imkânsızdı. Britney kısa bir süre sonra bir gece akıl hastanesine kapatıldı; çocuklarını eski kocasına vermeyi reddettiği söylendi. Mahkeme babasını yasal vasisi olarak atadı. Artık tüm parası, kariyeri, özel hayatı babasının ellerindeydi.
Vesayet altında kaldığı yıllar boyunca Britney bir yandan akıl sağlığı bozuk bir kadın olarak lanse edildi, bir yandan da ne hikmetse deli gibi çalıştı, milyonlar kazandı ve babası dahil tüm vesayet ekibinin maaşlarını ödedi. Bu dönemde dört albüm çıkardı, jüri üyeliği yaptı, dizilerde oynadı ve Las Vegas’ta dört yıl süreyle sahneye çıktı. Ailesi yaptıkları açıklamalarda Britney’nin eğer isterse vesayeti sonlandırmak için mahkemeye başvurabileceğini, başvurmadığına göre de halinden memnun olduğunu söylüyordu. Durumdan şüphelenen ve #FreeBritney (Britney’yi Özgür Bırakın) isminde bir kampanya başlatan hayranlarıysa komplo teoricisi muamelesi görüyor, pek de ciddiye alınmıyordu.
Ta ki Şubat 2021’de ‘Framing Britney Spears’ (Britney Spears’ı Çerçevelemek) ismindeki belgesel yayımlanana kadar. Kariyeri boyunca maruz kaldığı cinsiyetçiliği ve vesayeti sorgulayan belgesel kimilerince Britney’nin bilgisi dahilinde yapılmıştı ve çok ses getirdi. Britney gerçekten belgeselle işbirliği yaptı mı, bilmiyoruz. Ama bildiğimiz, Britney’nin altı ay sonra çıktığı mahkemede maruz kaldığı insanlık dışı muameleyi gözler önüne serdiği. Üstelik, anlattıkları, belgeselde izlediklerimizden çok daha vahim.
‘ÇOCUKLARINI GÖREMEZSİN’
23 dakika boyunca konuşan Britney, son derece net ve akıcı bir biçimde anlattı derdini. Sesi bile titremedi. Kendi isteği dışında çalıştırıldığını, bitmeyen sözde bir rehabilitasyon programında yaşatıldığını, özel hayatının olmadığını, evinde tüm ekibiyle birlikte yaşamak zorunda bırakıldığını, arkadaşlarını, sevgilisini göremediğini, çocuk sahibi olmak istediğini ancak rahmine bir doğum kontrol aracı yerleştirildiğini ve çıkartmasına izin verilmediğini, en ufak bir şeye itiraz ettiğinde çocuklarını görememekle tehdit edildiğini ve doktorunun lityum almaya zorladığını söyledi.
Ama Britney’nin tanıklığının belki de en üzücü bölümü “Konuşmadım çünkü kimsenin bana inanacağını düşünmedim” dediği kısmıydı. O an tanıdığım tüm kadınları düşündüm. Koca bir hayatı çekip çevirirken kimsenin yeterliliğini sorgulamadığı ama duygularını ifade ettiğinde birden ‘deli, çatlak, kafayı yemiş’ oluveren; hikâyelerine, yaşadıkları eziyetlere inanılmayan, “Peki, üstünde ne vardı?” diye sorulan kadınlar... İşyerinde verdikleri kararlar sorgulanan, “Hastayım” dediğinde ‘abartıyor’ damgası yiyen; erkek egemen bir sistemin vesayetinde ayağa kalkmaya çalışan kadınlar.
Kendi hayatlarının Britney’leri, size inanıyorum. Siz de birbirinize inanın, ne olur. Çünkü gün, Britney’lerin özgür olma günü!