Güncelleme Tarihi:
kin Koç’la kariyerinin en başından beri tanışıyoruz. İlk zamanlar ağzından cımbızla laf alınırdı. Artık çok daha rahat; “12 yıl sonra kendimi daha rahatlamış hissediyorum. Gurur duyduğum işler yaptım, onun verdiği bir özgüven var” diyor. Dışarıdan biraz soğuk duruyor olabilir ama alakası yok. Kısa bir sohbetin ardından karşınızda çok cana yakın birini buluyorsunuz. Başlıyoruz sohbete...
◊ ‘Öldürdüğün Şeyler’ vizyonda, filmin yönetmeni İranlı Alireza Khatami. Bu filmde seninle ve Hazar Ergüçlü, Ercan Kesal gibi Türk oyuncularla çalışıyor. Yollarınız nasıl kesişti?
Aslında filmi İran’da çekmek istemiş ama sansüre takılmış,
o da Türkiye’de çekmeye karar vermiş. “Türkiye’de kim oynar” diye sorduğunda da adımı vermişler. Konuşmak, tanışmak istedi. Görüntülü konuştuk, çok iyi anlaştık, kaynaştık ve süreç ilerledi.
◊ Sadece fragmanlarını görmüş olanlara bu filmin derdini nasıl anlatırsın?
Film aslında yönetmen Khatami’nin hayatında karanlıkta kalmış, yüzleşmekten korktuğu bir hikâyeyi ortaya çıkarıp iyileşmeye çalışma öyküsü. Onun derinde yaşadığı bir acı. Bunu alıp üzerine herkesin bir şekilde ortaklık kurabileceği ya da acısını bir şekilde paylaşabileceği bir yapı inşa etmiş.
◊ Bu film aynı zamanda bir baba-oğul hikâyesi. Senin baba figürüne bakışın nedir?
Baba genelde bir çocuğun karşılaştığı ilk otorite figürü. Senin üzerinde bir yaptırım gücü olan, kurallarını, disiplinini, yönlendirmesini takip etmek zorunda olduğun bir figür. Bu arada ‘baba figürü’ dediğimiz şey aslında sadece aile babası olmak zorunda değil. Bu elinde bir güç bulunduran patronun da olabilir, okul müdürün ya da partnerin de...
‘Birbirimizi bulduk’
◊ Senin babanla nasıl bir ilişkin vardı?
Küçüklüğümden beri babamla çok çatıştım. Onu gerçekten anlayıp yürekten sevmem için olgunlaşmam gerekti. Alireza’nın dünyanın bambaşka bir yerinde aynı süreçlerden geçtiğini görmek ve birbirimizi bir şekilde bulmamız da beni çok etkiledi. Bu gibi hikâyeler aslında senin de dönüp kendine, ailenle, otoriteyle olan ilişkine tekrar bakmanı sağlıyor. Ve benim babamla kurduğum ilişkiye tekrar dönüp başka bir açıdan bakmam, onu yeniden ele almam yalnızca babamla aramdaki ilişkiyi daha sağlıklı kılmadı, genel olarak otoriteye karşı bakışımı da etkiledi.
◊ Bu aynı zamanda bir intikam hikâyesi. İntikam duygusuyla aran nasıl? İntikam alır mısın?
İntikam bana biraz sorunlarını alkol içerek çözmek gibi geliyor. Nasıl sarhoş olup ya da kendini bir şekilde uyuşturup sorunları çözemiyorsun, intikam aldığında da
sana çok acı yaşatan birinin yaşattığı anıları nasıl yok edeceksin? Ya da ona dair hislerini nasıl yok edeceksin? Onları yok edemezsin. Dolayısıyla intikam bana çözüm gibi gelmiyor.
◊ ‘Öldürdüğün Şeyler’ filmiyle Sundance Film Festivali’ne gittiniz. Orada Alireza Khatami En İyi Yönetmen ödülünü kazandı. Sen daha önce de ‘Kurak Günler’, ‘Okul Tıraşı’ ve ‘Büyük Uçuş’ filmleriyle Cannes Film Festivali’ne gitmiştin. Bir yandan da ulusal kanallarda, daha popüler işlerde seni görüyoruz. Popüler işleri para kazanmak, festival işlerini de
ruhunu tatmin etmek için mi yapıyorsun?
Tabii, herkes gibi benim de para kazanmam şart. Fakat popüler işleri yaparken de yalnızca parayı gözetmiyorum. Çünkü bir dizi çekerken orada uzun vakit geçirmen gerekiyor. Hikâyenin, yönetmenin, oradaki partnerlerinin seninle enerjisi tutmalı, yoksa sürekli banka hesabını düşünerek mutlu olamazsın. Yani elimden geldiği kadar hep seçici olmaya çalışıyorum. Ama tabii festival filmlerinde seyirci kaygısı ya da maddi kaygılar biraz daha geri planda oluyor, dolayısıyla bir oyuncu olarak kendini esnetmen, farklı alanlara kayman için alanın oluyor.
◊ Dizilerle mi yoksa sinemayla mı daha derin bir bağ kuruyorsun?
Sinemayla.
‘Kesinlikle sebatkâr ve güçlü olman lazım’
◊ Seni tanımlarken genelde isminin başına ‘iyi oyuncu’ sıfatını koyuyorlar. Sence iyi oyuncu ne demek?
İyi oyuncu, iyi dinleyebilen, esneyebilen ve kendini zenginleştirip çeşitlendirebilen oyuncudur.
◊ Bu mesleğin sana en büyük öğretisi ne oldu?
Mental açıdan güçlenmek ve bunu yaparken etrafındaki güvendiğin insanların önemi oldu. O sırça köşkün çok önemli, çünkü dışarısı tehlikelerle dolu bir dünya,
o yüzden o koza önemli.
◊ Bu mesleği yapmak isteyen gençlere “Gerçekten bu dünya çok tatlı ve tozpembe” diyebilir misin?
Asla değil, evet bir memuriyetten ya da beyaz yakalı çalışanın hayatından daha renkli görünüyor, belki de öyle ama bir yandan da inanılmaz bir iniş çıkış var. Bunu kaldırmak için de kesinlikle sebatkâr ve güçlü olman lazım. “Psikolojim iyi değil” diyerek kenara çekilemezsin, devam etmek zorundasın. Seni objektif şekilde eleştirebilecek ve sana aynı şekilde destek olabilecek, güvendiğin insanlar olması lazım. Çünkü tek başına bunları yönetmek kolay değil.
◊ Sen mesleğe başladığında sosyal medya bu kadar hayatımızda değildi. Şimdi diziler üzerinden de oyunculara bir linç kültürü var. Bununla barışıp ilgilenmeden yaşayabiliyor musun?
Böyle bir şey mümkün değil. Çünkü sosyal medyadaki anonimlik insanları çok daha vahşi, saldırgan, öfkeli kılıyor ve bu duyguları istedikleri yere yönlendirebilecekleri bir ortam hazırlıyor. ‘Sana Bir Sır Vereceğim’ dizisi dönemlerini hatırlıyorum, eskiden fan grupları da böyle değildi. Daha pozitifti ve sevdiklerine o sevgiyi gösterme üzerine bir araya gelinirdi. Şimdi sevdiklerine yönelmek yerine etraftakilere saldırmayı seçiyorlar. Bambaşka iki yaklaşım, dolayısıyla bu linç kültürü tamamen kontrolden çıkmış durumda. ‘Oyuncu o çarklardan
sadece biri’
◊ Filme aynı zamanda ortak yapımcısın. Neden yapımcı olmaya karar verdin?
Zaten yıllardır kısa filmlere yapımcılık yapıyordum ve bir noktada uzun metraja geçmek istiyordum. Bu film bir fırsat oldu. Yapımcılığı yapmak istememin temel sebebi de şuydu; soyut, dokunamadığın, göremediğin, sadece bir fikir olarak duran şeyi, beyazperdeye, somut bir şekilde insanların gördüğü, hissettiği bir noktaya taşımak çok heyecan verici.
◊ Oyunculuk mu yoksa yapımcılık mı daha konforluymuş?
Çok net oyunculuk. Ama iki taraf da birbirini çok besliyor. Yapımcı gözünden bir oyuncudan ne beklendiğini daha çok bilir hale geliyorsun. Ya da bir problem olduğunda ne olup bittiğine dair pek çok fikrim var artık. Oyuncular genel olarak hassastır. Bir sorun çıktığında kendileriyle ilgili olduğunu düşünmeye meyillidir. Şimdi bütünü gördüğün zaman yapımcı veya yönetmen perspektifinden oyuncunun durduğu yerin çok sınırlı olduğunu fark ediyorsun. Orada kocaman bir makine var, oyuncu da o çarklardan sadece biri.
◊ Filmin Oscar adayı olacağı konuşuluyor. İnsanları bu kanıya vardıran ne oldu?
Bu fikir, Sundance’te ödül aldıktan sonra Amerika’da yayımlanan bir makaleden çıktı. Çok değerli film kritiklerinin yaptığı listelerde kendimizi en üst sıralarda görünce biz de neden olmasın ki dedik. Amerika’nın en büyük bağımsız film festivalinde En İyi Yönetmen gibi büyük bir ödül aldık. Çokuluslu bir prodüksiyonuz, Cineverse gibi çok iyi bir dağıtımcıyla anlaştık, dolayısıyla Türkiye’yi uluslararası mecrada temsil edebileceğimiz her koşul mevcut. Tabii yol yine de uzun. Seçili kurulun filmimizi Oscar aday adayı seçmesi halinde önce ilk 15’e, sonra ilk 5’e kalarak En İyi Yabancı Film ödülü için diğer uluslararası yapımlarla rekabet etmemiz gerekiyor. Ben filmimizin oldukça kuvvetli ve cesur olduğunu düşünüyorum.
‘Daha çok üretmek istiyorum’
◊ Yeni filminin adından yola çıkarak sorayım, senin hayatına dair öldürdüğün şeyler nelerdi?
Dik kafalılığımı, inat etmeyi, ben bildimciliği öldürmeye ve sorgulamaya çalışıyorum. Bu bitmeyen bir mücadele.
◊ Peki, kendinde öldüremediğin bir şey var mı?
Kaygı öldüremediğim bir şey, onu öldürmeyi çok isterim.
◊ 33 yaşındasın, 12 senedir bu işin içindesin. İlk zamanlar ağzından cımbızla laf alınırdı. Şimdi rahatlamış bir halin var. Yaş, kariyer, yaşadıkların neleri değiştirdi?
Özellikle ilk beş sene kendimden ve yaptığım şeyden çok emin değildim. ‘Ne kadar sürecek? Ben nasıl bir oyuncuyum? Benim bir sürdürülebilirliğim olacak mı?’ Kafamda çok soru işaretim vardı. İnsanlar bana nasıl bakıyorlar, ne düşünüyorlar, emin olamıyordum. 12 yıl sonra kendimi daha rahatlamış hissediyorum. Gurur duyduğum işler yaptım, onun verdiği bir özgüven var. Artık sektörden çok insan tanıyorum. Mesela seni tanıyorum, yönetmenleri, senaristleri, oyuncuları tanıyorum. Artık neyin, ne olduğunu biliyorum ve bunun bir parçasıyım gibi hissediyorum,
o yüzden daha rahatlamış bir Ekin var.
◊ Şu an nasıl görüyorsun kendini?
Saçlarım beyazladı (gülüyor). Onun dışında hâlâ yapmak istediğim çok şey var. 12’nci yılımdayım diye bir Ege kasabasında, yazlıkta yaşama hayalleri kurmuyorum. Tecrübeme ve yapabildiklerime güvenim arttı. Artık daha çok üretmek istiyorum. En azından daha çok üretebileceğim koşulları yaratacak şekilde çalışmak istiyorum, o yüzden yapımcılığı da kariyerime eklemeyi düşünüyorum.
‘Dışarıdan göründüğüm gibi soğuk biri değilim’
◊ Kontrolcü müsündür?
Biraz.
◊ Çünkü çok popülersin ama magazinde pek yoksun... Gerçekten göründüğün kadar sessiz misin? Yoksa bu fırtına öncesi sakinliği mi?
Genel olarak sakin bir hayat yaşıyorum, gittiğim yerler, görüştüğüm insanlar az çok belli... İşimi yapmak, üretmek istiyorum, başka hiçbir derdim yok gerçekten.
◊ Bugüne kadar seni en çok değiştiren cümle ne oldu?
Çok küçükken babam söylemişti. Hoşuma gitti, beni değiştiren değil de pratik bir tavsiye diyeyim: “Mutluyken söz verme, öfkeliyken karar verme.”
◊ Şimdiye kadar pek çok söyleşi yapmışsın. Herkes seninle ilgili belli fikirler edinmiştir. Ama “Ekin Koç aslında .... biri” desek. Boşluğu nasıl doldurursun?
Dışarıdan göründüğüm gibi soğuk biri değilim.
◊ Diyelim işin gücün yok. Boş bir dönem. Neler yaparsın?
Hobileri olan biriyim. Gezerim, müzik, yaparım, satranç oynarım...