Güncelleme Tarihi:
Cenk Torun adeta dondurulmuş gibi. Sırrı iyi beslenmek ve spormuş. Bakışları sert dursa da sohbet ettikçe açılıyor. Son dönemde sosyal medyanın en çok konuşulan isimlerinden biri haline geldi. Yurtdışından bile onu görmeye gelenler olduğunu söylüyor. Muhabbetimiz derinleştikçe yaşadığı zor olayları gözleri dolarak anlatıyor. Cenk Torun’la başlıyoruz sohbete...
◊ Birlikte biraz başa dönelim. Yıl 1994. Yıldız Tilbe’nin ‘Delikanlım’ klibiyle seni ilk kez ekranda görüyoruz. O döneme ışınlansak hislerin ne olurdu?
Şu anki durumumla gitsem tabii bakış açım çok daha farklı olurdu, o zamanlar 20 yaşımdaydım. “Beni bu işlere hiç bulaştırmayın” diye çok ısrar etmiştim. Hasbelkader Yıldız Tilbe’nin ‘Delikanlım’ klibine dahil oldum. Çok da enteresan bir deneyimdi. Saatlerce uğraştık ama çekilenlerin son 1,5 saatini kullandılar. Yönetmenimiz Orhan Çetin o bölümleri istemiş. Yıldız Tilbe zaten muhteşem bir ses... Klip de patladı. Böylelikle bu piyasaya girmiş oldum.
◊ Şimdiki aklın olsa oyunculuk yolunda devam eder miydin?
İşimi seviyorum, hiçbir zaman pişman olmadım. Elbette zorluklar yaşadım, bazı sıkıntılar çektim ve başımdan tatsız olaylar geçti. Sabır göstererek, azimle tırmalayarak bir şeyleri oldurtmaya çalıştım. Dün vazgeçmedim, bugün de vazgeçmeye niyetim yok. İşin kolayına kaçmayı sevmem.
◊ 1996’da ‘Çılgın Bediş’ dizisiyle kariyerine başladın. Canlandırdığın Oktay karakteri çok popüler oldu. Nasıl geçti o 5 sene? Şöhretten etkilendin mi?
‘Çılgın Bediş’ keyifli bir projeydi. Rol arkadaşlarım çok iyiydi, diziyi eğlenerek çekiyorduk ve ciddi bir hayran kitlesi vardı. Ben Oktay karakterinin bu kadar sevileceğini açıkçası tahmin etmiyordum. Proje bitmesine rağmen bizim sektörde telif yasası maalesef uygulanmadığı için tekrarları yıllarca yayımlandı. Bana katkısıysa, birkaç jenerasyonu yakalamamı sağladı.
◊ Savrulduğun oldu mu?
Lise çağlarım dahil hep kendimle barışık bir insandım. Özgüvenim yerindeydi, bu sebeple şöhret beni benden uzaklaştırıp başka biri yapmadı. Hayatıma elbet hoş katkıları oldu ama dünyam değişmedi. Eğer şöhretin gölgesinde bir Cenk olsaydım, yakaladığım başarı düşüşe geçtiğinde o yoksunluk bana zarar verebilirdi.
◊ Neden o düşüş yaşandı?
O yıllarda işler şimdiki gibi kolay değildi. Bu kadar yapımcı, proje ve platform yoktu. Haberleri ancak gazeteler aracılığıyla duyurabiliyorduk. Sosyal medyanın gücü, menajerin seni temsil etmesi, marka işbirlikleri gibi hayatımızı kolaylaştıracak avantajlardan yoksunduk. Birtakım kişisel hatalarım da oldu. Kariyerimi doğru yönlendiremedim ve dalgalanmalar yaşadım. Sonra 2002’de askere gittim. Ardından babamın vefatıyla iyice yalnızlaştım. Hayatımı idame ettirmek için de başka mesleklere yöneldim.
‘BANA ÇOK AVANTAJ SAĞLAMADI’
◊ Ankara’da doğdun ve annen ünlü bir isim, şarkıcı Nurdan Torun. Nasıl bir çocukluk geçirdin?
Babam tıbbi mümessildi. İki kardeşiz, bir küçüğüm var. Annemle babam ayrıydı. Biz babamla Ankara’da kalıyorduk. Sonra lise ikinci sınıfta İstanbul’a annemin yanına geldim. Bir süre sonra kardeşim ve babam İstanbul’a geldi. O zaman tekrar bir arada, aynı şehirdeydik ve görüşmeye başladık. Özlemleri biraz fazla oluyor arada ayrılık olunca.
◊ Ünlü bir annenin çocuğu olmak nasıldı?
Zordu aslında çünkü insanlar “Nurdan Torun’un oğlu” deyince birden sana başka bir şeyler yüklemiş oluyor. O yüzden biraz daha hareketlerine, tavırlarına dikkat etmen gerekiyor, biraz daha kendini sınırlıyorsun, bu sınırlamalar da insanı sıkabiliyor. Bu düşündüklerim benim karakterimle alakalı, bir başkası ünlü bir insanın çocuğu olmayı her an her durumda avantaja dönüştürebilir.
◊ Meslekte soyadının artıları ve eksileri oldu mu?
Annem Türk sanat müziği sanatçısı olduğu için aslında mesleklerimiz farklı, eksi yönünü açıkçası görmedim. Bana çok avantaj da sağlamadı. Bir dönem “Nurdan Torun’un oğlu” deniyordu. Şimdi “Cenk Torun’un annesi” deniyor.
◊ Hayatta kırılma noktan neydi?
Babamı kaybetmek.
◊ Baban burada olsa ona ne söylemek isterdin?
Onu çok sevdiğimi söylerdim. Ona “Neden” diye sorardım. Yani insanı böyle bir ruh haline sokacak ve hayattan koparacak şey ne olabilir ki? Herkes kendine göre zor dönemlerden geçiyor. Benim de zor dönemlerim oldu, senin de olmuştur. Bir şekilde hayata tutunabilmek önemli. Anlam veremiyorum. ‘Şimdilerin şöhreti sabun köpüğü gibi’
◊ 90’ları özlüyor musun?
Özlüyorum. O zamanlar her şey daha samimi, saf ve güzeldi. Şimdi çok şey anlamını yitirdi, değersizleşti. Gerçekliğimizi kaybettik.
◊ Şöhret algısı değişti mi sence?
Şimdi daha fazla kitleye hitap edebiliyorsun, o dönem sınırlıydı. Bugün bütün dünya ülkelerinden fanlarımız ve sevenlerimiz var. Sevgilerini ifade ederken o kadar samimi ve cömertler ki hepsine aracılığınızla teşekkür ediyorum. Şimdilerin şöhreti sabun köpüğü gibi. Hep yukarıya tırmanmak değil, olduğun yerde kalabilmek çok önemli bence. Her şey ve herkes çok çabuk unutuluyor maalesef.
◊ Sence 90’lardan bugüne izleyici profili nasıl değişti?
O dönem insanların sana ulaşması zordu. O yüzden hayranlıkları daha fazlaydı. Şimdi bir tuşla ne yaptığını, nerede olduğunu, senin tüm özelini biliyorlar. Merak edilmesi aslında işi daha cazip kılıyor.
◊ ‘Çılgın Bediş’ yeniden çekilse...
Yapay zekâ, sosyal medya her şey değişti... Hikâye evrilmiş olur, başka bir noktaya gider ama aynı tadı vereceğini zannetmiyorum. Ve her şeyi tadında bırakmak en güzeli.
◊ Son işin üç sezon sürdü. Kaç bölüm çektiniz?
Evet, ‘Esaret’. 561 bölüm çektik.
◊ Uzun süre aynı karakteri canlandırmak oyuncuyu köreltiyor mu?
Körelttiğini değil, beslediğini düşünüyorum. Çünkü aynı karakteri oynuyorsun ama sürekli bir şeyler katmak istiyorsun. Bu da kişinin kendiyle rekabet etmesini sağlayan eğlenceli bir durum. O yüzden bunun çok daha iyi bir okul olduğunu düşünüyorum.
◊ Hiç kendini esaret altında hissettin mi?
Eminim herkes bir dönem kendini esaret altında hissetmiştir. Benim de hissettiğim zamanlar oldu, önemli olan bundan ne kadar güçlü ve rahat kurtulduğun.
‘Beraberlik iddiası tamamen asılsız’
◊ 23 senedir devam eden bir evliliğin var. Boşanma aşamasındasınız. Magazinde rol arkadaşın Mahassine Merabet’le birlikte olduğun yazıldı. İşin aslı ne?
Dava sürüyor ve iki kişiyi ilgilendiren özel bir konuda konuşmayı doğru bulmuyorum. Sevgiyle başlayan fakat kişisel anlaşmazlıklar sebebiyle tükenmiş bir ilişkimiz var. Dünyada çoğu kişi bu tarz ayrılıklar yaşıyor. Bir sürü iddia öne sürüldü, hepsi asılsız. Rol arkadaşım değer verdiğim bir dostum. 3 senedir aynı ortamı paylaşıyor ve işimizi yapıyoruz. Gerçekler ortaya çıkacak zaten.
◊ Bu açıklamalardan sonra “Mahassine’le beraberim” demezsin umarım...
Bu beraberlik iddiası tamamen asılsız. Yarın da aynı doğruları söyleyeceğim.
◊ 17 yaşında bir oğlun var. Adı, Şan. Bu ayrılık sürecinde kiminle kalıyor?
Annesiyle kalıyor.
◊ Sizin baba-oğul ilişkiniz nasıl?
Gayet iyi, bir sıkıntımız yok, görüşüyoruz. Şan yoğun bir çalışma temposunda, üniversiteye hazırlanıyor. Onun okulu, benim çekimlerim derken zaman bulmakta zorlanıyoruz. Biliyor ki ben her zaman onun yanındayım.
‘BENCE ESAS OLAN GÖRÜNMEYEN KALP GÜZELLİĞİ’
◊ Hiç değişmiyorsun, 90’lardan bugüne dondurulmuş gibisin... Sırrın ne?
Elimden geldiğince değişmemeye çalışıyorum. Bana verilen hediyeye özen gösteriyorum. Bu işin net bir sırrı yok. Sağlıklı yaşamaya çalışıyorum, sporu hayatımdan çıkarmıyor, yediklerime dikkat ediyorum. Herhalde bunun da meyvelerini topluyorum.
◊ Bu kadar masum mu, estetik yok mu?
Hiçbir müdahale yok. Estetiğe karşı değilim bu arada ama abartılmadıkça...
◊ 20’li yaşlarında posterlerin genç kızların duvarlarındaydı. Hâlâ da yakışıklısın...
Yakışıklı ya da güzel olmak, beğenilmek elbette insana kendini iyi hissettiriyor. Ama önemli olan görünmeyen kalp güzelliği. Yakışıklı olmanın dezavantajları da var. Sen öyle davranmasan da bazılarının hedef tahtası olabiliyorsun. Hak etmediğin yakıştırmalar, kıskançlık sebebiyle canını sıkılabiliyor. Seninle alakası olmayan bir şeyi sana kondurabiliyorlar, bunları zaman zaman yaşadım.
‘BUNLARI ANLATARAK İNSANLARI ÜZMEK İSTEMİYORUM’
◊ Babanı 2003’te kaybediyorsun. İntihar ettiği doğru mu?
Evet, intihar etti. Şimdiki adı 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olan Boğaz Köprüsü’nden atladı.
◊ Başın sağ olsun. Sebebini öğrendiniz mi peki?
Hakan o konuda hiçbir şey bilmiyoruz. Ben yüksekokul mezunuyum, uzun dönem askerlik yaptım. Askerliği bitirdim, babamı aradım; “Tezkeremi aldım, geliyorum” dedim. Çok sevindi. O günün akşamı kardeşim aradı ve babamın köprüden atlayarak vefat ettiğini söyledi. Taksicinin ifadesine göre araca biniyor, sonra durduruyor ve tereddüt etmeden atlıyor. Bunu duyduğum an yaşadıklarımı ve hissettiklerimi anlatmam mümkün değil, kimsenin başına gelmesin böyle bir şey.
◊ Bu olay seni nasıl etkiledi?
Vefatı doğal yollardan olsa belki daha kolay atlatırdım ama bu durumu atlatamadım, uzun süre kendimi toparlayamadım. Hâlâ onun özlemini yaşıyorum. Bunları anlatarak insanları da üzmek istemiyorum. Ama uzun yıllar o köprüden geçemedim. Karşıya gitmem gerekiyorsa bambaşka yollar deniyordum. Ciddi bir travma yaşadım.
◊ Bu kaybın sebebini hiç öğrenemediniz mi? Borçlanma falan mıydı?
Hiçbirimiz öğrenemedik, öyle bir borç falan da yoktu. Sadece arkasında küçük bir not bırakmıştı.
◊ Ne yazıyordu notta?
“Eğer size yeterli bir baba olamadıysam beni affedin” demişti sadece.
◊ Bu yaşananlar da seni meslekten uzaklaştırdı...
Evet uzaklaştırdı, hayata karşı hevesim kırılmıştı. Sonra Allah rahmet eylesin Osman Yağmurdereli beni bir-iki projeye çağırdı ama oyunculuk duygu yolculuğu olduğu için işe kendini verebilmen gerekiyor. Ben hazır değildim. İstemeden de olsa kafamı dağıtmam ve çalışmam gerekiyordu. Marmara Üniversitesi’nde okuduğum turizm otelcilik alanında birtakım işler yaptım, antrenörlük geçmişim oldu. Kendimi hazır hissettiğim an itibariyle de yüreğimin sevdiği mesleğe geri döndüm.