Güncelleme Tarihi:
Palmiyeler’in yetenekli ve güler yüzlü davulcusu olarak tanıdığımız Rânâ Uludağ artık sadece sahnede değil, çok önemli bir organizasyonun da başında olacak. Salon İKSV’nin (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) ilk müzisyen yöneticisi ve üçüncü kadın lideri olarak görevine başlayan Uludağ, mekânın 15’inci yaşını kutladığı bu özel yılda, programlamada yeni isimlerle tecrübeli sanatçılar arasındaki ve kadın sanatçı sayısındaki dengeye özellikle dikkat ettiklerini vurguluyor.Uludağ’la Salon İKSV’deki yenilikleri ve mutlaka izlenmesi gereken konserleri konuştuk.
◊ Sizi Palmiyeler’in başarılı davulcusu olarak tanıdık. İKSV ile yolunuz nasıl kesişti?
Palmiyeler’le Salon İKSV’nin yolu ilk kez 2015’te, Jacco Gardner’ın ön grubu olarak
sahne aldığımızda kesişti. Ardından Khruangbin’in ön grubu olduk ve zamanla Salon’da kendi konserlerimizi vermeye başladık. Böylece İstanbul’da en çok sahne aldığımız mekânlardan biri haline geldi. Davulcu olarak tanınsam da uzun süredir sektörün arka planında da çalışıyordum. Kariyerime Pozitif’te başladım, New York’ta ‘music business’ (müzik işletmesi)üzerine yüksek lisans yaptım. Orada farklı iş deneyimlerim oldu, bir yandan da müzisyenlik devam etti. Türkiye’ye döndüğümde Ahmet Uluğ ile bir plak şirketi kurduk. Salon İKSV’de bu pozisyonun açıldığını duyunca başvurdum...
◊ Hem sahne önünde hem sahne arkasında çalışıyor olmanın avantajları var mı?
Büyük avantajları var. Bir müzisyenin sahnede nasıl hissetmek isteyeceğini ve seyirciyle nasıl bağ kurduğunu deneyimlemek bu süreci daha iyi anlamamı sağladı. Uzun yıllardır müzisyen olarak yerli sahnenin içinde olmak ve bu komünitenin bir parçası olmak da benim için çok değerli. Amerika, Avrupa ve Türkiye’de farklı sahnelerde çalma deneyimim sayesinde seyircinin dinleme ve konser alışkanlıklarını gözlemleme fırsatım oldu. Şimdiyse İstanbul’un güncel müzik sahnesini şekillendiren Salon’da hem global hem yerel sahneye katkıda bulunmak benim için büyük bir motivasyon kaynağı. Özellikle sahnedeki gençlerin kendini ifade etme enerji-
sini gözlemlemek benim için çok değerli.
◊ Müzisyen gençlerin ne gibi eksikleri var sizce? Bu noktada bir planlama yaptınız mı?
İstanbul’da sahnelerin azalması, özellikle yeni müzisyenler için büyük bir eksiklik. Salon İKSV gibi köklü sahneler çok az ve genç sanatçılar kendilerine sahne bulmakta zorlanıyor. Salon İKSV her zaman yükselen yerli sanatçılara yer veren bir mekân oldu. Önümüzdeki sezonda Selüt’ün ilk albüm lansmanı ve Doğa Ocak’ın ‘3pillie’ projesine yer vereceğiz. İleride kürasyonu özenle yapılmış altkültür geceleri düzenleyerek birden fazla yeni sanatçıyı aynı sahnede buluşturmayı hedefliyoruz. Bir gecede 3 yeni çıkan grubu art arda dinleyeceğimiz konserler olacak bunlar. Böylece hem sanatçılar hem de dinleyicileri tanışma, kaynaşma alanıyla güçlü bir komünite hissiyatı oluşturabileceğiz.
Çokyönlü deneyimler
◊ Salon İKSV’nin programını şekillendirirken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz? Göreve gelmeniz ne gibi yenilikler katacak?
Salon İKSV bugüne kadar güncel müziğin nabzını İstanbul’da başarıyla tutan bir mekân oldu ve bu çizgiyi sürdürmeye devam edecek. Çeşitlilik önemli bir kriter; müzik türleri, yükselen yeni isimler ve köklü sanatçılar arasındaki denge, özellikle kadın sanatçı sayısındaki dengeye dikkat ettiğimiz bir program olacak. Bunun yanı sıra Salon’u interdisipliner bir buluşma alanına dönüştürmek için de adımlar atıyoruz. Doğan Kitap işbirliğiyle her ay iki yazarın ortak bir tema etrafında sohbet edeceği ücretsiz etkinlikler düzenleyeceğiz. Tuz Biber ile komedi gösterileri gerçekleştireceğiz. Gelecekte farklı yayınevleriyle de benzer projeler planlıyoruz. Müzik, edebiyat, bilim ve performans sanatlarını bir araya getiren, izleyicilere çokyönlü deneyimler sunan bir program oluşturmak
önceliklerimiz arasında.
◊ Sanatçıları seçerken en çok nelere dikkat ediyorsunuz?
En önemli kriter, seçilen grubun canlı performans kalitesi. Kayıtları harika olsa da sahnede aynı etkiyi yaratamayan gruplar olabiliyor. Salon’un seyircisine her zaman güçlü bir canlı müzik deneyimi sunması öncelikli. Bunun yanı sıra sanatçının sahne aldığı mekânlar ve festivaller de önemli. İstanbul’da bilinirliği olmasa da Salon bir keşif sahnesi; burada, geniş bir kitlesi olmasa bile izleyiciyi besleyip ilham verebilecek müzisyenlere yer vermek temel amaçlarımızdan.
Bu konserleri kaçırmayın!
Rânâ Uludağ, Salon İKSV’nin yeni sezon programından kaçırılmaması gereken konserleri seçip yorumladı:
◊ Bloto: We Remember
J Dilla (21 Şubat Cuma, 22.00)
Polonyalı caz dörtlüsü Bloto, özel projeleriyle tanınan bir grup. Bu kez hip-hop efsanesi J Dilla’ya adanmış bir projeyle sahnede olacaklar. Tek seferlik, benzersiz bir deneyim sunduğu için kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum.
◊ Istanbul Ghetto Club
(14 Mart Cuma, 21.00)
Berlin’in underground elektronik müzik sahnesinden yükselen, Anadolu tınıları ve rave punk dokunuşlarıyla kendine has tarzı olan bir ekip. Dans etmeye hazır olun!
◊ Timber Timbre
(11 Nisan Cuma, 21.00)
Karanlık sözleri ve melankolik melodileriyle büyüleyici bir atmosfer yaratıyor. Derinlikli ve etkileyici bir sahne performansı vaat eden bu konseri özellikle tavsiye ediyorum.
◊ Alabaster dePlume
(15 Mayıs Perşembe, 20.30)
İngiltere caz sahnesinin en yenilikçi isimlerinden biri. Seyirciyle kurduğu sıra dışı etkileşimle özel bir performans sunuyor. Yeni albümüyle İstanbul’a ilk kez geliyor, kesinlikle öneririm.
◊ Sirens of Lesbos
(23 Mayıs Cuma, 21.00)
İsviçre çıkışlı elektronik müzik grubu Sirens of Lesbos, pop ile elektronik müziği buluşturan tarzıyla son dönemde festivallerde büyük ilgi gördü. İlk kez İstanbul’a geliyorlar.