Güncelleme Tarihi:
Çelik, AK Parti Adana İl Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Türkiye'nin, birçok alanda mücadele ettiğini belirten Çelik, kendilerinin de yurt içinde demokrasiyle ilgili birtakım sakıncalı söylemlere cevap vermek durumunda kaldığını söyledi.
Çelik, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik ifadelerine değinerek, "CHP'den bir grup başkanvekilinin (Menderes'in sonu) benzetmesiyle bir açıklamasına şahit olduk, buna cevap verdik. Enteresan olan da şudur tabi, sürekli olarak şu söyleniyor; 'Bizim kastettiğimiz bu değildi, biz başka bir şey kasettik' diyerekten bir cevap vermeye çalışılıyor. Türkiye'de siyaset yapan herkes iyi kötü Türk siyasi tarihine vukufiyeti olan herkes (Menderes'in sonu) gibi bir benzetmenin ne manaya geldiğini bilir ve bunun ne kadar sakıncalı sonuçlar doğurabileceğini, manasının ne olduğunu bilir." diye konuştu.
Altay'ın ifadelerine yanıt verdiklerini anımsatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz ifadeye cevap verdikten sonra 'Bizim kastettiğimiz şey öyle bir şey değildi, yanlış anlaşılmış' diyerekten, hatta biraz da maalesef çirkin ifadeler kullanılarak bir açıklama yapılıyor. Halbuki yapılması gereken şey, eğer kastı aşan bir durum varsa, bir sürçülisan olmuşsa, yanlış yapılmışsa bunu hızlı bir şekilde düzeltmektir. Hızlı bir şekilde düzeltildikten sonra herkes zaten konuyu kapatır. Ama hızlı bir şekilde düzeltmek yerine (Menderes'in sonu) ifadesine cevap verenlere hakaret etmeye çalışmak, arkasından seri bir şekilde açıklamalar yaparak, 'Bizim kast ettiğimiz bu değildir, başka bir şey kast ettik, başka bir yere çekiliyor, durduk yere hedef gösteriliyoruz' demek yanlış bir şeydir. Türk siyasi hayatına birazcık vakıf birisi, konu ne olursa olsun, neyden bahsediyor olursanız olun eğer (Menderes'in sonu) gibi bir ifadeyi kullanmaya başladığınız anda bu sözün nereye gittiğini bilir. Aslında bunu kullanan arkadaşımız da bunu bilecek kadar tecrübeli bir siyasetçidir. Dolayısıyla yapması gereken, makul bir şekilde siyasi hayatta bu şekilde lekeli bir ifade kullanmak yerine makul bir şekilde eleştiri yapabiliyorsa bunu yapmasıydı."
Siyasette, tepki çeken açıklamaların düzeltmesine yönelik imkanının her zaman olduğunu belirten Çelik, şunları kaydetti:
"Bir arkadaşımız bir açıklama yapar, bazen 6 , 12, 24 saat bekliyorum cevap vermek için. Diyorum 'Herhalde bunu düzeltecektir' ama düzeltmedikleri zaman mecburen cevap vermek durumunda kalıyoruz. Siyasette pek çok konuşma yapılıyor, herkes kastı aşan konuşmalar yapabilir, aşırıya gidebilir, zaman zaman kast ettiğinin ötesinde anlamlara gelebilecek cümleler kurabilir ama burada makul olan nedir? Bunu süratle düzeltmektir. Özellikle Türk siyasi hayatında (Menderes'in sonu) gibi bir ifadenin ne manaya geldiğini herkes bilir. Bu ifade kullanıldıktan sonra ya bunun düzeltilmesi ya da özür dilenmesi gerekir. Ama bunun yerine 'Karşıdakiler yanlış anlamış, kasten yanlış anlıyorlar, bizi, hedef gösteriyorlar' gibisinden bir kampanya doğrusunu söylemek gerekirse yakışıksız bir kampanya haline gelir. Ama maalesef biz bu tutumu, emekli amiraller bildirisine sağlıklı bir tavı koyulamamasında da bu şekilde görmüş olduk."
"DEMOKRASİ MÜCADELEMİZİN KIYMETLİ BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMESİ LAZIM"
Çelik, Türkiye'nin demokrasisinin ve demokrasi mücadelesinin son derece kıymetli olduğunu vurgulayarak, şunları dile getirdi:
"Bu mücadeleye gölge düşürmüş geçmişteki acı hatıraları bir şekilde hatırlatacak her şeyden uzak durmak gerekir. Şimdi de aynı şekilde mesela çıkıyorlar emekli amiraller bildirisi konusunda 'evet bildiriyi şu kişi yazmış ama arkasından buna eklemeler yapılmış, bunun saatiyle ve bunun içeriğiyle bizim ilgimiz yok ya da bu ilgisi olanlar bulunsun' diyenler var. Biz de şu soruyu soruyoruz, diyoruz ki; 'Bu bildiri yayınlandığı andan itibaren bazı emekli amiraller çıktılar bu bildiriyi eleştirenler bildiriyi iyi okumamış, sabahleyin iyi okurlarsa bunu daha iyi anlayacaklar' diyerekten o içeriğe ve zamanlamaya sahip çıktılar. Dolayısıyla bazı emekli amiraller bu bildirinin içeriğinin ve zamanlamasının değiştirildiğini düşünüyorlarsa o gece hemen çıkıp da diğer bazılarının 'Evet bunun içeriği doğrudur bu sabahleyin eğer konuşulursa sabahleyin bu dinlenirse daha iyi anlaşılacaktır' şeklindeki beyanatta niye bulundular? Bunun onlara sorulması gerekiyor. Bunu değiştiren niye değiştirmiş, bu değiştirildiği bilindiği halde bazı emekli amiraller ve generaller buna o gece sahip çıkmaya niye devam etmişler? Dolayısıyla demokrasi mücadelemizin kıymetli bir şekilde yürütülmesi lazım."
Çelik, "Menderes'in sonu" ifadesiyle ilgili ifadeleri tekrar hatırlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"CHP'ye yakın bir gazeteci, bizim üslubumuzun son derece sert, tehditkar olduğunu ifade etmiş. Üslubumuz şundan ibarettir; bir kişi Cumhurbaşkanlığı makamını, seçilmiş Cumhurbaşkanını ya da seçilmiş herhangi bir siyasetçiyi 'Menderes'in sonu' gibi bir ifadeyle, ne manaya geldiğini Türk siyasi hayatında herkesin bildiği bir ifadeyle tehdit ederse, bizim buna en güçlü karşılığı vermekten başka çaremiz yoktur. Demokratik siyaseti savunmak bir namus meselesidir. Eğer bir tehdit söz konusuysa tabii ki buna güçlü bir şekilde cevap vereceğiz ve bunun tabii ki sert olması gerekiyor. Neden? Çünkü demokratik, milli iradeyi ortadan kaldırmaya çalışan geçmişteki birtakım hatıraları çağrıştıran bir yaklaşım söz konusudur. Tabii ki bununla mücadele edeceğiz."
SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI
Bir gazetecinin, ABD'li senatörlerden Biden'a 1915 olaylarını "soykırım" olarak tanıma çağrısına ilişkin sorusuna Çelik, şu cevabı verdi:
"Herhangi bir şekilde bir müttefikimizin geçmişte tarihe mal olmuş olaylar hakkında 'Ermeni soykırımı' gibi sözde bir ifadeyi kullanması müttefiklik ilişkilerine yakışmaz. Esasında dünyanın her tarafında bu sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir sektör vardır. Bu sektör diasporanın içerisine yerleşmiş bir sektördür. Bu sektör, sürekli olarak Ermenistan'da, Kafkaslardaki normalleşmeyi de rehin tutmaktadır. Bu sektörün de belli devletler tarafından kullanıldığını hem Türkiye'ye karşı kullanıldığını hem de Kafkasya'daki normalleşme süreçlerinin bir şekilde engellenmesi ya da maniple edilmesi adına kullanıldığını görüyoruz. Geçmişte Cumhurbaşkanımız çok net bir açıklama yaptı, 'Otursun tarihçiler arşivlerini açsın. Biz de arşivlerimiz açalım. Bütün ülkeler arşivlerini açsın. Masaya koyalım ve otursun tarihçiler bir karar versin. Bu karara da hep beraber uyalım' dedi ama maalesef Ermenistan tarafı yanaşmadı."
Çelik, geçmişte Türkiye ve Ermenistan'ın karşılıklı olarak güven artırıcı eylem planı ortaya koyduğunu hatırlatan Çelik, "Ermenistan Anayasa Mahkemesi atılacak adımların, yani normalleşmeye dönük atılacak adımların anayasaya aykırı olduğunu iddia ederek bunları iptal etti." diye konuştu.
Çelik, Türkiye'nin büyük bir özgüvenle normalleşmeyi sağlamak üzere attığı adımlar olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Karabağ zaferinin kazanılmasından sonra bölgede kurulması gereken mekanizmaya Cumhurbaşkanımız, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile aynı kanaati paylaşarak bu saldırgan iddialarından vazgeçerse Ermenistan'ın da katılabileceğini söyledi. Dolayısıyla Türkiye, saldırgan iddialarından vazgeçtiği, Azerbaycan'dan ve Türkiye'den toprak talebi gibi gayrimeşru faaliyetlerinden vazgeçtiği takdirde Ermenistan'ın bir normalleşme sürecine katılmasından yanadır. Dolayısıyla bizim bu meseleyi hem tarihçiler bağlamında konuşabilecek hem de buna kolaylık sağlayacak siyasi normalleşmeyi sağlayacak mekanizmalarımız var. Ama birileri şimdi çıkıp da (Ermenistan'ın soykırımını biz parlamento üzerinden ya da başkanlık kararı üzerinden ABD'de ya da başka bir yerde tanırız) derlerse bu iki anlama gelir. Bir, Türkiye ile ilişkilerine ağır bir darbe vurmuş olurlar. İkincisi de bu bahsettiğimiz diasporanın bölgedeki normalleşmeyi rehin tutma politikasına sadece hizmet etmiş olurlar. Üçüncüsü de bölgedeki bütün normalleşmeyi ortadan kaldırmış olurlar."
Çelik, "Şimdi birileri çıkıp da sözde soykırım gibisinden bir yaklaşım içine girerlerse bu normalleşme sürecini de sabote etmiş olurlar. Türkiye'ye dönük olarak da müttefikliğe yakışan bir tavır ortaya koymamış olurlar. Tabii ki biz bunu bütün gücümüzle reddederiz. Şimdiye kadar nasıl reddettiysek bundan sonra da reddetmeye devam edeceğiz. Bu meseleler parlamentoların ya da hükümetlerin karar vereceği meseleler değildir, bunlar tarihçilerin karar vereceği meselelerdir. Türkiye'nin tezi açıktır ve bu özgüvenli bir tezdir." ifadelerini kullandı.
"ÇUKUROVA'NIN TOPRAĞINI, SUYUNU KİRLETEN TEŞEBBÜSLERE KARŞI ACIMASIZ BİR MÜCADELE VERİRİZ"
Bir gazetecinin, Avrupa'dan gelen çöplerin Adana'da gelişigüzel bertaraf edildiği iddiasıyla ilgili soruya Çelik, bu konunun yabancı televizyon kanallarına da gündem olduğunu söyledi.
Çelik, birtakım atıkların getirilip bunların yakıt olarak kullanılmasıyla ilgili sanayide bir sürecin olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
"Bu süreç kurallara uygun olduğu müddetçe tabii ki hiç kimse bu süreci engelleyen, Türkiye'ye döviz kazandıran, Türkiye'de istihdam yaratan bu süreçlere müdahil olmuyor. Eğer kişiler kurallara uygun olarak bunları getirip yakıta çeviriyorlar ya da başka mamul maddeye, ham maddeye çeviriyorlarsa bunda bir mesele yok. Ama ortada bir sorun var, o sorun da şu; bazı lisanslı işletmelerin yanında lisanssız işletmeler olduğu görülüyor. Buralardaki atıkların yakıldığı tesislerde, sonra ya da kullanıldığı tesislerden sonra, buradan çıkan tortuların, cürufun 'Adana'da sağa sola izinsiz bir şekilde döküldüğü' şeklinde son derece güçlü haberler var. Çok açık ve net bir şekilde söylüyorum, Çukurova'nın toprağını kirleten, suyunu kirleten bu tip teşebbüslere karşı acımasız bir mücadele veririz. Kesinlikle tavizkar olmayız, tavizsiz bir mücadele veririz."
Çelik, hiç kimsenin bu plastik atıkları toprağa ve suya kontrolsüz, kuralsız şekilde dökemeyeceğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Herkesin yapması gereken, bu atıkların kullanım kurallarına uygun olarak yok edilmesini sağlamak, depolanmasını sağlamaktır. Yani burada Adana, Avrupa'nın en büyük çöp merkezi olduğu gibisinden birtakım manipülatif haberler de çıkıyor. Bunların sanayide kullanılmak üzere yakıt olarak kullanılmak üzere getirilmesi ayrı bir konudur, orada kurallara uyuluyorsa kurallara uyan işletmecinin hiçbir kusuru hiçbir şekilde suçlanması söz konusu değildir. Ama buralardan çıkan cürufların, tortuların tarlalara, su kaynaklarına, köylere, yollara atılması gibi bir durum varsa bununla en güçlü şekilde mücadele edeceğimizin bilinmesini isterim.
Maalesef bazı istihbaratlar bu şekildeki birtakım faaliyetlerin olduğunu gösteriyor. Lisanslı işletmelerin yanı sıra lisanssız işletmelerin olduğundan bahsediliyor. Kamuoyuna da yansıdı, bazı yerlere çöp dökmeyle ilgili görüntüler var. Açık ve net bir şekilde söylüyorum, Adana'nın toprağını, Çukurova'nın toprağını, suyunu kirleten, çevresine dönük olarak yıllarca yok olmayacak bu atıkları çevreye kontrolsüz bir şekilde atanlarla en güçlü mücadeleyi vereceğiz."
"ADANA DEMİRSPOR ŞAMPİYONLUĞU HAK EDİYOR"
Çelik, TFF 1. Lig'de mücadele eden Adana Demirspor'un Süper Lig'e yükselme şansıyla ilgili soruyu da yanıtladı.
Geçen sezon çok umutlandıklarını, şimdi daha büyük bir umutla ligde kalan üç haftanın geçmesini beklediklerini aktaran Çelik, şunları kaydetti:
"Adana Demirspor şampiyonluğu hak ediyor, çok büyük bir performans ortaya koydu. Tabi gönül istiyor ki hem Adana Demirspor'umuz hem Adanaspor'umuz en iyi yerlerde olsun. Adanaspor bu sezon biraz şanssız ve talihsiz bir dönem geçiriyor. İnşallah Adanaspor için de gelecek sezon daha iyi bir performans, daha iyi bir konum yakalamalarını bekliyoruz. Desteklerimiz onlarla beraber. Demirspor'umuz şu anda son derece iyi bir ivme yakalamış durumda. Son 3 haftayı Demirspor'a destek olma konusunda, Demirspor ile dayanışma gösterme, Demirspor'a moral verme konusunda bir seferberlik olarak ilan ediyoruz. İnşallah tüm gönlümüz, alkışlarımız, dayanışma duygumuz Demirspor'umuzla birlikte. Onların şampiyonluğu göğüslemesini heyecanla bekliyoruz."