Güncelleme Tarihi:
Rus Çarlık rejimi, ‘Kızıl Bolşevik Devrimi’yle sona erince eski rejime sadık “Beyaz Ruslar” ülkeyi terk etmeye başlamıştı. İlk kafile 1919’un nisan ayında Odessa’dan gemiyle ayrıldı... İstanbul’a geldiler. Bu kafileyi diğerleri takip etti. Her gemi, her vapur binlerce Rus mülteciyi İstanbul’a taşıyordu. Türkler ve Ruslar daha iki yıl önce boğaz boğazaydı. Doğu Anadolu Erzincan’a kadar Rus işgaline girmiş, Doğu Karadeniz kıyıları Rusların eline geçmişti. Şimdi o savaşların Rus generalleri birer birer İstanbul’a sığınıyordu.
PERA DA DOLDU TAŞTI
Kontlar, kontesler, prensesler daha düne kadar Kremlin Sarayı’nın değişmeyen müdavimleri, bu sığınmacılar arasındaydı. Rus göçmenler önce adalara yerleştirildi. Gelenler çoğalınca o vakitler İstanbul dışı olarak kabul edilen Florya, Yeşilköy, Hadımköy, Sancaktepe ve Çatalca gibi yerlerde kamplar kuruldu. Tarihi yarımada ve Beyoğlu tarafına yerleşmeleri yasaktı. Ama bir süre sonra bu yasak kalktı. Pera binlerce Rus göçmenle doldu. Bugünkü İstiklal Caddesi’nde gezen bir Rus göçmen günlüğüne “Sanki Harkov’un caddelerinde geziyorum, her yerde bizimkiler var” diye yazacaktı.
TİYATROYA SIĞINDILAR
Rusların zenginleri adalardaki otellere, bir kısmı da Kadıköy ve Moda’ya yerleşmişti. Sıradan göçmenlerin işi ise daha zordu; bir kısmı Rus Elçiliği’nin bahçesine sığınmıştı. Bulabildikleri her yere başlarını sokmaya çalıştılar. Bu yerlerden biri de Dolmabahçe Sarayı’nın tiyatrosuydu. Tiyatro, sarayın hemen karşısında Gümüşsuyu’na çıkan yokuşun başındaydı. 1859’da İtalyan Luigi Ricci’nin bir operasıyla açılmıştı. Ricci, Odessa’da da çok konser vermişti. Şimdi o tiyatro, aralarında Odessa’dan gelenlerin de olduğu Rusların sığındığı yerdi.
300 kişilik tiyatro, bir dönem yangında zarar görmüş, zorlu savaş yıllarında ise kaderine terk edilmişti. Artık Rusların sığınma eviydi. Sığınmacıların bir kısmı içeride barınırken, bir kısmı da hemen dışına çadırlar kurmuştu. Sularını yakındaki bir çeşmeden sağlıyor, yemeklerini bahçeye kurdukları derme çatma ocaklarda pişiriyorlardı.
O BİNA YIKILDI
Sığınmacılar arasında Ukraynalı ‘Kozaklar’ da vardı. Amerikan Kızılhaç’ının gönüllüsü Charles Claffin Davis, onların bu yaşamını fotoğraflamış ve fotoğrafları mezun olduğu Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin kütüphanesine bağışlamıştı. O tiyatro binası, 1940’larda yol yapılırken yıkıldı. Şimdi Rus ve Ukraynalı heyet Bolşeviklerden kaçan Rus ve Ukraynalıların yıllar önce müştemilatına sığındıkları sarayın bir başka bölümünde barış görüşmeleri yaptılar...
SPASİBO İSTANBUL
Beyaz Ruslar, İstanbul’a kısa sürede alıştılar. Özellikle Pera’nın sosyal hayatında öne çıktılar. Pastaneleri, barları, restoranları meşhur oldu. Hatta bazı gazetelerde ‘Beyaz Ruslar geldi; Türklerin, Rumların ve Ermenilerin işlerini ellerinden aldı’ şeklinde eleştiriler bile çıkıyordu. 1922’den itibaren Türkiye’den ayrılmaya başladılar.
1924’te ayrılan bir grup giderken Rusça ‘Spasibo İstanbul’ (Teşekkürler İstanbul) başlıklı bir kitapçık yayınladı. Şu ifadeler yer alıyordu: “Spasibo İstanbul! Bize kollarını açtın, evinde barındırdın, iş buldun, hayatımızı kurtardın. Seni hiç unutmayacağız! Gözyaşı ve umutsuzlukla geldiğimiz Türkiye’de sıcak bir dostlukla karşılandık. Türk dostlarımız bizim için her şeyi yaptı. Bizi kardeş olarak gördü, sardı ve ısıttı. Biz Ruslar hiç bu kadar iyilik ve cömertlik görmemiştik! Aslanın soyluluğunu, gururunu ve cesaretini bir araya getiren Türk milletine her zaman hayran kalacağız!”