Güncelleme Tarihi:
Dünya basını 2019 yazında çok tuhaf bir haberle günlerce meşgul oldu. Londra'nın varlıklı kimselerin yaşadığı mahallelerinden birinin üzerinden geçen bir uçaktan bir insan düşmüş ve herkesi şoke etmişti. Olayla ilgili soruşturma hem İngiltere'de hem de düşen kişinin memleketi Kenya'da aylarca devam etti ancak pek bir sonuç getirmedi. Bu adam kimdi? Uçağa neden ve nasıl binmişti? Bu soruların hiçbirine yanıt verilemedi.
İngiliz Guardian gazetesi geçtiğimiz günlerde bu garip olayı enine boyuna inceleyen bir haber yayınladı. Haberde, olaydaki görgü tanıklarından davayı soruşturan polisin anlattıklarına kadar birçok önemli detay yer aldı. Biz de haberden çarpıcı satır başlarını sizin için derledik. İşte nefesinizi tutarak okuyacağınız, film gibi bir hikaye...
GÖKTEN BİR İNSAN DÜŞTÜ
Takvimler 30 Haziran 2019 Pazar'ı gösteriyordu. Londra'da ılık bir öğleden sonraydı. 31 yaşındaki yazılım mühendisi Wil, Londra'nın güneybatısında bulunan Clapham'daki evinin bahçesinde pijamalarıyla oturuyordu. Bir yandan ev arkadaşıyla sohbet ediyor bir yandan da Heathrow Havalimanı'na inmekte olan uçakları izliyordu. Wil aynı zamanda telefonundaki bir uygulamayı ev arkadaşına gösteriyordu. İki arkadaş, kullanıcılarına yakınlardan geçen uçakların modellerini ve rotalarını gösteren uygulamanın işe yarayıp yaramadığını test ediyordu.
Tam o sırada tuhaf bir şey oldu. Üstlerinden geçen uçaklardan birinden bir şey düşmeye başladı. Wil, o anları, "Önce bir çantadır diye düşündüm. Ama birkaç saniye sonra hızla düşen oldukça büyük bir nesneye dönüştü" sözleriyle anlattı. Büyük nesnenin iniş takımlarının bir parçası ya da kargo kabininden bir valiz olabileceğini düşünen Wil'in aklına o an yıllar önce okumuş olduğu bir yazı geldi. Yazıda uçaklara kaçak binen insanların hikayeleri anlatılıyordu. Bu arada nesne düşmeye devam ediyordu. Wil, "Son bir-iki saniyede uzuvları olduğunu fark ettim. Bir insan bedeni olduğuna emindim" diye konuştu.
Wil hemen telefonundaki uçuş uygulamasının ekran görüntüsünü alırken, ev arkadaşı da polisi aradı ve detayları anlattı: Kenya Havayolları'na ait KQ 100 sefer sayılı Boeing 787-8 Dreamliner modeli uçak, Nairobi'nin Jomo Kenyatta Uluslararası Havalimanı'ndan yerel saatle 9.35'te yani 8 saat 6 dakika önce havalanmıştı.
'GERÇEKTEN BİR İNSANMIŞ'
Wil hemen motoruna atladı ve düşen nesnenin yere indiğini tahmin ettiği noktaya doğru sürdü. Halen yol kenarında bir çanta ya da palto bulmayı umut ediyordu. Hatta bulduğu bir çanta onu epey sevindirmişti ama daha sonra çantanın toz içinde olduğunu görünce yeni düşmüş olamayacağını anlamıştı.
"Diğer yolun çevresinde dolaşırken karşıdan bir polis aracı sirenlerini çala çala geldi ve neredeyse gidonumu söküp götürdü. 'Aman Tanrım, gerçekten bir insanmış' diye düşündüm" diyen Wil, polis aracını takip ettiğinde kendisini evinin 300 metre uzağında bir evin önünde buldu.
Kapının önünde 20'lerinin sonunda 30'larının başında bir adam duruyordu. Yüzü bembeyaz olmuştu, titriyor ve konuşamıyordu. Adı John Baldock olan bu yazılım mühendisinin başına hayatta en olmayacak şey gelmişti.
Wil pencereden içeri bahçeye doğru baktığında John'un yaşadığı şokun sebebini de anladı: Evin verandası paramparça olmuştu. Wil, John'a döndü ve "Bir insandı, değil mi?" diye sordu. Çünkü hâlâ ne gördüğünden emin değildi. John, Wil'e döndü, kafasını 'evet' anlamında salladı ve o anda Wil inanılmaz gerçeği anladı: Düşen bir erkek bedeniydi. Yarı donmuş bir halde 3500 fitten düşmüştü.
Gökten bir insan düşmüştü...
UÇAKTA ÇANTASI BULUNDU
Bu tür olaylarla normalde Londra emniyetinin kayıp kişiler birimi ilgileniyordu. Ancak o gün o ekip çok meşgul olduğundan, çağrı geldiğinde başka bir birimde görevli olan Çavuş Paul Graves davayı üzerine aldı.
30 yıllık bir polis olan Graves, olayı ilginç bulmuştu. Kariyeri boyunca bıçaklamalar, silahlı saldırılar, kaçırmalar ve cinayet teşebbüsleri görmüştü. Bu vakalar nedeniyle medyanın ilgisine, cevap isteyen yakınlara ve işbirliği yapmak istemeyen tanıklara alışkındı. Adamın kimliğini bulup cenazesini ülkesine iade etmeyi istiyordu ama çok da iyimser değildi.
Saat 15.39'da çağrı geldiğinde polisler hızla olay yerine gitti. Burada Wil, John ve komşularla konuştular. Heathrow Havalimanı yetkilileriyle konuşan polis, inen uçağın tekerlek yuvalarının kontrol edilmesini istedi. Bir insanın sığınıp kimseye görünmeden seyahat edebileceği bu alanda eski bir sırt çantası bulundu. Üzerinde MCA harfleri yazıyordu.
Çantada pek önemli bir ipucu yoktu. İçinde biraz ekmek, bir şişe gazoz, bir şişe su, bir çift de spor ayakkabı vardı. Graves bulunanları, "Hayatta kalmak için ihtiyaç duyulan şeyler. Ekmek, su ve bir çift ayakkabı" diye özetledi. Çantada az da olsa Kenya parası da vardı. Gazozun da Kenya'daki bir dükkandan alındığı tespit edildi. Dolayısıyla kaçak yolcunun uçağa oradan bindiği neredeyse kesin gibiydi. Johannesburg'dan kalkan uçak önce Nairobi'ye uğramıştı. Bu nedenle adamın uçağa Güney Afrika'dan binmemiş olduğunun netleşmesi önemliydi.
NE DNA'SI NE DE PARMAK İZİ EŞLEŞTİ
Adli tıp incelemesinde adamın DNA ve parmak izi örnekleri alındı ve Kenya'daki makamlara gönderildi. Yanıt gecikmedi: DNA'sı uyan kimse bulunamamıştı. Graves, Kenya'da birçok yerde işe girişte adaylardan parmak izi alındığını bildiğinden o cephede daha umutluydu ancak o da boş çıktı.
Graves soruşturmaya devam ederken gazeteciler olay yerine akın etmiş medyada birçok haber çıkmıştı. Haberin neden ilgi çektiğini anlamak kolaydı. Avrupa'ya gitmek için hayatlarını riske atan göçmenler konusu gündemden düşmüyordu. Bu olaydan 1 ay önce Manş Denizi'nde bir günde durdurulan teknelerin sayısında rekor kırılmıştı. Bir önceki yıl Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü, Akdeniz'i geçmeye çalışırken her gün 6 kişinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu. Ancak bu haberler biraz kanıksanmış ve insanlar duyarsızlaşmaya başlamıştı. Kenyalı kaçak yolcunun hikayesi ise çok başkaydı.
73 YILDA 128 VAKA
Ama ilk değildi… ABD Federal Havacılık Dairesi'nin kayıtlarına göre, 1947 yılından Şubat 2020'ye kadar 128 kişi bu şekilde bir yerlere gitmeye çalıştı. Bunlardan yüzde 75'i hayatını kaybetti çünkü kaçak uçak yolculuğu yapmak ölüme davetiye çıkarmak gibi bir şey.
Ölümlerin çoğu uçaktan düşme sonucu gerçekleşiyor. Örneğin Şubat 1970'de 14 yaşındaki Keith Sapsford, Sidney'den Tokyo'ya uçan bir Douglas DC-8'in tekerleklerinden düştü. Kalkıştan kısa bir süre sonra gerçekleşen bu olay bir fotoğrafçının objektifine takılarak ölümsüzleşti. Kalkış sırasında hayatta kalmayı başaran kaçaklar, tekerleklerin kapanması esnasında da ezilebiliyor. 23 yaşındaki Kübalı Adonis Guerrero Barrios'un başına da bu geldi. Temmuz 2011'de Havana'dan Madrid'e giden uçağa binen Barrios, maalesef sağ kurtulamadı.
Bunun dışında aşırı soğuk da kaçak yolcuların canını alıyor. Çünkü çoğu yolculukta kalkıştan 25 dakika sonra uçak 35.000 fit yüksekliğe ulaşıyor. Bu da dışarıdaki hava sıcaklığının -54 dereceye inmesi anlamına geliyor. İniş takımlarının hareketini sağlayan hidrolik boruları içeriyi 20 derece kadar ısıtsa da -34 derece bir insanın hipotermiye girip hayatını kaybetmesine yetecek kadar düşük bir sıcaklık. Diğer yandan uçuş yüksekliğinde hava basıncı deniz seviyesindeki basıncın kat kat altında. Bu da kişinin akciğerlerinin yeterince oksijen alamaması anlamına geliyor. Sonuçta hipoksi yani dokulara yeterli oksijen gitmemesi sorunu yaşanıyor. Bu da kalp krizi ve beyin ölümüne yol açabiliyor. Kalkış sırasında hava basıncındaki ani düşüş de dalgıçların yaşadığı vurguna benzer bir etki yapıyor. Bunun sonucunda vücutta oluşan gaz kabarcıkları ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.
Yolculuk boyunca hayatta kalmayı başaran kaçak yolcu iniş esnasında çok büyük ihtimalle baygın durumda oluyor. Bu nedenle uçak inişe geçtiğinde piste yaklaşırken iniş takımları açıldığında kaçak yolcu binlerce fit yüksekten aşağı düşüyor. Haziran 2015'te British Airways uçağından düşen Mozambikli Carlito Vale ile Haziran 2001'de yine British Airways uçağından düşen Pakistan doğumlu Mohammed Ayaz için yolculuk maalesef böyle son buldu. Her ikisinin de cansız bedenleri Heathrow Havalimanı yakınlarındaki Richmond'da bulundu.
NASIL HAYATTA KALIYORLAR?
Bütün bu risklere rağmen hayatta kalmayı başaran kaçak yolcular da var. Bilim insanları bunun nasıl olabildiğini açıklamakta güçlük çekiyor zira insanların uçuş esnasında içinde bulundukları koşulları bir deney için oluşturma şansları yok. Uzay ve Havacılık Tıbbı Derneği'nden Paulo Alves, "Tamamen anlayamadığımız bir şeyler oluyor" diyor. Peki o şey ne olabilir? En iyi tahmin kış uykusu...
Bu teori Stephen Veronneau'ya ait... 1996'da Federal Havacılık Dairesi için bir makale kaleme alan kaçak yolcu uzmanı Veronneau, "Bir kişinin temel vücut sıcaklığı 27 dereceye ve altına düşebilir. Uçak indiğinde kademeli bir yeniden ısınma ve yeniden oksijenlenme yaşanır. Eğer kişi, beyin hasarı, hipoksi ve hipotermi kaynaklı ölüm, yeniden ısınma sırasında kalp krizi ya da kalp yetmezliği, ağır vurgun semptomları gibi koşulları atlatabilecek kadar şanslıysa, bilinç de yerine gelebilir" ifadelerini kullanıyor.
Çok soğuk sularda boğulan kişilerle ilgili araştırmalar da bu teoriyi destekliyor. Örneğin Temmuz 2011'de okul gezisine çıkan Danimarkalı 13 genç ve 2 öğretmenin tekneleri, fyordların buzlu sularında alabora oldu. Bir öğretmen ve bazı öğrenciler karaya yüzerek yardım çağırdı. Sağlık ekipleri 103 dakika sonra olay yerine geldiklerinde, öğrencilerden 7'si -2 derecelik suyun üzerinde baygın halde yatıyordu. Sudan çıkarılıp hava yoluyla hastaneye götürüldükleri 2 saat içinde kalpleri yeniden atmaya başladı. Ortalama vücut sıcaklıkları 18,4 dereceye düşmüştü. Tedavilerini gerçekleştiren D. Michael C. Jaeger Wanscher, gençlerin klinik olarak ölmüş olduklarını söyledi.
Kopenhag'da bulunan Rigshospitalet'te tedavi altına alınan gençlerin vücut sıcaklıkları her 10 dakikada 1 derece olacak şekilde 36'ya kadar kontrollü olarak artırıldı. (Bunun için kanları alınarak bir makineden geçiriliyor, ısınan ve oksijenlenen kan yeniden vücuda veriliyordu.) Isıtılan gençler uyutulur vaziyette yoğun bakıma kaldırıldı. Burada da günlerce makinelere bağlı kaldıktan sonra yavaş yavaş uyandırıldılar.
Gençlerin yedisi de bilinçlerini geri kazandı. Bir tanesinde ağır fiziksel ve bilişsel kusurlar görüldü. (O kişi şu an bir bakımevinde yaşıyor.) Diğer altısı hafif-orta beyin hasarı yaşasalar da normal hayatlarına hatta okula geri dönmeyi başardılar. Ancak Dr. Wanscher'in aktardığına göre kazadan önceki gibi değiller ve kendilerini daha farklı hissediyorlar.
Bir kişi neredeyse donduğunda oksijen ve enerji seviyeleri düştüğünden hipoksi kaynaklı beyin hasarına karşı daha dirençli hale geliyor. Bu kişi kademeli olarak ısıtıldığında bir rüyadan uyanmış gibi oluyor. Alves, "Bunun olabileceğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde öğrendik. Hayatta kalan bazı kaçak yolcular buzla kaplanmış halde oluyor, bu da hipotermiye girdiklerini gösteriyor" diyor.
SORUŞTURMA KENYA'YA UZADI
Asıl vakamıza geri dönersek... Olay yaşandıktan 3 ay sonra Eylül 2019'da Graves, kaçak yolcunun kimliğini araştırmak için Kenya'ya gitti. Havalimanı yakınlarındaki gecekondu mahallelerini ziyaret etti, morgları dolaştı. Yetkililerle birlikte Nairobi'deki havalimanını gezdi, güvenlik kamerası görüntülerini izledi. Görüntülere bakılırsa uçak Güney Afrika'dan gelmiş, havalimanında 5 saat bekledikten sonra 17'inci kapıya götürülmüş, oradan da Londra'ya doğru yola çıkmıştı. Kapının ya da pistin görüntülerinde uçağa atlayan ya da tırmanan kimse görünmüyordu. Bu da kaçak yolcunun uçağa 5 saatlik bekleme sırasında atladığı anlamına geliyordu. O kısımdaki güvenlik kamerası görüntüleri ise çok net değildi.
Peki kaçak yolcu uçağa nasıl binebildi? Kaçak yolcular genelde daha geniş olduğu için kuyruk tarafındaki tekerlek yuvalarını kullanıyor. Buraya çıkabilmek için makinelere tutunarak yaklaşık 2 metre tırmanmak ve tekerleklerin yuvasına doğru emeklemek gerekiyor.
Ancak kalkıştan önce uçağın yanına gitmek oldukça zordu. Çünkü havaalanı güvenliği oldukça sıkıydı. Graves, "Bir güvenlik ihlali olduğuna dair hiç kanıt yoktu. Bütün çalışanlar güvenlik kapılarından ancak kartlarıyla geçebiliyordu" diye konuştu.
Graves, bir yer hizmetleri görevlisinin, bagaj operatörünün ya da temizlik görevlisinin, uçağa temizlik, yakıt ikmali ve yükleme aşamalarında yaklaşabileceğini biliyordu. Havacılık haberleri sitesi FlightGlobal'ın danışman editörlerinden David Learmont, "Uçağa yerdeyken erişebilecek gelir ve eğitim seviyesi düşük biri olması gerek" yorumunu yaptı. Ancak Kenyalı havaalanı yetkilileri Graves'e bütün çalışanların tam olduğunu söylerken, polise verdiklerini ifadelerinde de personelin kaçak yolcunun uçağa girmesine yardım ettiğine dair bir kanıt bulamadıklarını belirtti.
Bir diğer olasılık, kaçak yolcunun uçağa hava sahasının dış sınırını ihlal ederek girmiş olmasıydı. 2014 yılında, 15 yaşındaki kaçak yolcu Yahya Abdi, California'da bulunan San Jose Havalimanı'nın duvarlarını aşıp Hawaii'ye giden bir uçağa kaçak binmiş ve hayatta da kalmıştı. Ancak havaalanı yetkilileri Graves'e dış çitlerin de güvenli olduğunu söyledi. Graves'in kendisine söylenenleri kabul etmek dışında pek şansı yoktu.
NASIL BİNDİ? NEDEN BİNDİ?
Dava akıllara durgunluk vericiydi. Bir kişi Nairobi'de bir uçağa binmiş, Londra'da gökten düşmüştü. Kenyalıydı. Bütün bunlar kesin gibi olsa da Graves adamın kimliğini bulmaya bir adım bile yaklaşamamıştı.
Üstelik dava Graves'i psikolojik olarak da etkilemişti. Hatta Kenya'ya giderken uçakta tuhaf bir an yaşamıştı. Kalkış esnasında tekerlekler yuvalarına girdiğinde duyulan bir çatırtı üzerine Graves ve meslektaşı acıyla yüzlerini buruşturmuşlardı. Graves, yolcular koltuklarında otururlarken altta bir kişinin bulunduğunu düşünmenin bile berbat bir şey olduğunu belirterek, "Benim işimde bir sürü korkunç şey görürsünüz: Cesetler, parçalanmış insanlar ve bir noktaya kadar duygusuzlaşırsınız. Ama tekerleklerin sesini duyduğum anda, 'Amanın' diye düşündüm. Bir insanın böyle bir şey yapması için çok ümitsiz olması gerekiyordu" diye konuştu.
Graves için hikaye kaçak yolcunun uçağa nasıl bindiğinden öte neden bindiğiyle ilgiliydi: "Bir kişinin uçaktan düşmesinin ardından neler olduğunu gördük. Ama benim için ilginç olan kısım hikayenin başlangıç noktasıydı."
TAMAMI ERKEK VE ÇOĞU 30 YAŞIN ALTINDA
Uçak yolculuklarının ilk günlerinden bu yana uçaklara kaçak binen yolcularla karşılaşmak mümkün. Küba, Güney Afrika, Kenya, Nijerya, Senegal, Dominik Cumhuriyeti ve Çin gibi birçok ülkeden insanlar yeni bir hayata başlama ümidiyle uçaklara bindi. Kimi yoksulluktan kaçıyordu, kimi mutsuzluktan ya da sıkıntıdan veya ümitsizlikten... Örneğin Endonezya'dan Avustralya'ya giden Douglas DC-3 uçağına binen 12 yaşındaki Bas Wie, Doğu Timor'un Kupang Havalimanı'nda yemek için mutfaklarda çalışan bir yetimdi. California'dan Hawaii'ye sağ salim uçmayı başaran Abdi, Somali'deki annesine ulaşmaya çalıştığını söyledi.
Bugüne kadar bilinen kaçak yolcuların hepsi erkek. Sadece 2014'te kendini Bahamalar'dan ABD'ye kargoyla yollamaya çalışan Kübalı bir kadın var kayıtlarda. En genç vaka 9 yaşında ama kaçakların geneli 30 yaşın altında. Yurt içi uçuşlara kaçak binenler ise çok nadir.
1947'den bu yana 9 vakanın görüldüğü Küba, en fazla kaçak yolcuya sahip ülke. Bunlardan ilki 17 yaşındaki Armando Socarras Ramirez. Haziran 1969'da Douglas DC-8'in sağ tekerleğine saklanan Ramirez, Havana'dan Madrid'e 8 saatlik bir yolculuğa çıktı. İndiğinde pilot Ramirez'i uçağın altında yatarken buldu. Her yanı buzla kaplanmıştı ve nefes almıyordu. "İspanya'daki doktorlar bana Dondurma adını takmışlardı" diyen Ramirez, bugün 69 yaşında, 4 çocuk 12 torun sahibi ve Virginia'da yaşıyor.
HAVANA'DAN MADRİD'E İNANILMAZ BİR YOLCULUK
10 yaşından beri Küba'dan ayrılmak isteyen Ramirez, uçağa kaçak binme fikrini arkadaşı Jorge Perez Blanco'dan almıştı. İkisi birlikte Havana Havalimanı'nı günlerce izlediler. Ramirez, "Tek uygun olan havayolu Iberia'ydı çünkü diğerleri komünist ülkelere gidiyorlardı. Oraya insek bizi aynen geri gönderirlerdi, hatta belki aynı lastiğin üzerinde gönderirlerdi" dedi. Iberia Havayolları'nın Madrid uçağı salı sabahtan Havana'ya iniyor, yakıt ikmalinden sonra aynı akşam geri dönüyordu.
3 Haziran 1969 günü Ramirez ve Perez, havalimanının dışında bekliyorlardı. Ramirez'in yanında bir parça ip, bir el feneri ve kulaklarını tıkamak için biraz pamuk vardı. Uçak piste doğru taksi yaparken çitten atladılar. Perez tereddüt yaşamaya başlayınca Ramirez onu yarı sürükleyerek uçağa götürdü. Makineler gümbür gümbür çalışıyordu. Kuyruk tarafından uçağa yaklaştılar.
Perez soldaki tekerleğin yuvasına girdi, Ramirez de sağdaki. Uçak havalandı. Ramirez o anları, "Uçak havalandığında bulunduğumuz yer tekerlekleri içeri almak için açılmaya başladı. Parmaklarımın ucuyla zor tutunuyordum ve rüzgar nedeniyle sağa sola savruluyordum" diye anlattı. Daha sonra soğuk ısırması ve aşırı yüklenmeden doyalı orta parmağı karardı. (Perez ise bu esnada uçaktan düştü, Havana'da pistte bulundu. Tedavisinin ardından da hapse atıldı.)
Tekerlekler kapanırken Ramirez ayağını koyabileceği bir yer buldu. Böylece uçaktan düşmekten kurtuldu ama yeni bir sorunu vardı. İniş takımları tarafından eziliyordu. "Eziliyordum. Bir yandan ben itiyordum, bir yandan tekerlek beni itiyordu" diyen Ramirez'in şansına tekerlekler kısa bir süreliğine yeniden açılınca ezilmekten kurtulmuş ve duruşunu düzeltmiş oldu.
Ardından kapak tamamen kapandı. İçerisi karanlık ve insanı sağır edecek kadar gürültülüydü. "Gürültünün bir parçası oluyordunuz. Titremeye başladım. Kulaklarıma biraz pamuk tıkadım ama işe yaramadı. Gürültünün bir parçası olmak anlaşılabilir bir şey değil" diyen Ramirez yine de hayatından memnundu. Güvenli bir köşeye sığınmıştı ve Küba'dan ayrılmayı başarmıştı.
GÖZLERİNİ MADRİD'DE AÇTI
Tekerleklere dayandığında çok sıcak olduklarını fark etti ama sıcaklık aniden düşünce onlar da soğuyuverdi. Ramirez, "Çok ama çok dondurucu bir soğuk vardı. Tir tir titriyordum" dedi. Bundan sonrasını hatırlamayan Ramirez, gözlerini Madrid'de açtı. Bir uçağın altında yattığını fark ettiği anda da bilincini yeniden kaybetti.
Sağlık görevlileri çağırıldı. Ramirez'i öldü zannederek havalimanının içine taşıdılar. O sırada yeniden kendine geldi. Ramirez o anları, "Etrafımdaki insanları gördüm. Oda dönüyordu, sanki başım dönüyordu" diye aktardı. Hastanedeki tedavisi 52 gün süren Ramirez, bir anda uluslararası medyanın yıldızı haline geldi ancak ülkesindeki yetkilileri oldukça kızdırmıştı. Hatta Küba lideri Fidel Castro'nun babasını aradığını bile iddia etti.
İyileşmeye başladığı sırada Ramirez hiçbir şey duyamıyordu. Bu nedenle doktorları ona anlatmak istediklerini bir tebeşirli tahtaya yazıyordu. Ancak kısa sürede işitme duyusu geri geldi. Hatta sağlığında hiçbir uzun dönemli etki kalmadı. 11 yıl itfaiyecilik yapan Ramirez, kendisini kurtaranın "Tanrı'nın eli" olduğunu ifade ederken Ramirez tek pişmanlığını da şu sözlerle açıkladı: "Benden sonra Küba'da birçok genç benim yaptığımı yapmaya çalıştı ve çoğu canından oldu."
DOSYA MEDYAYLA PAYLAŞILDI VE OLAN OLDU
Kenya'daki araştırmalarından bir sonuç elde edemeyen Graves'in yapacak tek şeyi kalmıştı: Elindeki bulguları medyayla paylaşıp haberler sayesinde birilerinin hafızasını tetiklemek. Bu fikir, Kenyalı polislerin pek hoşuna gitmedi. Ancak Graves meslektaşlarını polis gazetesi aracılığıyla bilgilerin yayılması konusunda ikna etmeyi başardı. Bölgedeki polislerin de soruşturmaya katkı yapacaklarını ümit ediyordu.
Ekim ayında İngiltere'ye döndüğünde kaçak yolcunun bir robot resmini ve yanında bulunan bir iki parça özel eşyasının fotoğrafını medyayla paylaştı. Basın bülteninde sırt çantasında MCA harflerinin bulunduğu da yer aldı.
Bu yeni bilgiler ışığında 12 Kasım'da Sky News, söz konusu kişinin 29 yaşındaki Paul Manyasi olduğu ve havalimanında temizlik görevlisi olarak çalıştığı yönünde bir haber yayımladı. Manyasi'nin Sky News'e konuşan "Irene" takma isimli kız arkadaşı, MCA'nın, sevgilisinin takma ismi olan 'member of country assembly'nin bir kısaltması olduğunu söyledi. Annesi de oğlunun iç çamaşırlarını tanıdığını belirtti. Ancak haberdeki detaylar Kenyalı gazetecileri şüpheye düşürmüştü. KTN News kanalında çalışan Willy Lusige ve AFP muhabiri Hillary Orinde, haberdeki tanıkların görüşlerine pek inanmamıştı. Orinde, "Annesi yıllardır görüşmediklerini söylüyor. Peki oğlunu iç çamaşırından nasıl tanımış?" diye konuştu.
Hem Lusige hem de Oringe, Sky News'ün haberinin üzerine gitti. Lusige, kanalın Paul Manyasi olarak teşhis ettiği kişinin ailesine ulaştığında bir yanlışlık olduğunu anladı. "Aileden birinin öldüğünü öğrendikleri için yas halinde olmalarını beklerdim ama sıradan bir gün yaşıyorlardı" diyen Lusige evin babasından çok garip bir şey öğrendi. Bir grup beyaz adam aileye 200 dolar vermiş karşılığında okuma yazması bile olmayan babayı televizyona çıkıp oğlunun kaçak yolcu olduğunu söylemeye ikna etmişti.
Sky'ın haberinin yalan olduğu kısa süre içinde anlaşıldı. Jomo Kenyatta Havalimanı'nda çalışmış bir Paul Manyasi hiç olmamıştı. Söz konusu ailenin oğlunun adı Cedric Shivonje Isaac'ti ve Nairobi'de bir cezaevindeydi. Orinde, "Yabancı gazeteciler haber yapmaya gelince insanlar konuşuyorlar çünkü çevrelerindekilerin haberi görmeyeceklerini düşünüyorlar. Kenya'da birilerinin bu haberi okuyup doğruluğunu kontrol edeceği akıllarından bile geçmiyor" dedi. 22 Kasım'da Sky haberi geri çekti ve bir özür yayımladı.
KENYA'DA BİR VAKA DAHA
Aradan neredeyse 2 yıl geçti, 30 Haziran 2019'da gökten düşen genç adamın kimliği bugün halen belirlenemedi.
2019 yılı sonunda, Kenyalı yetkililer soruşturmayla ilgili dosyaları kapattı, Jomo Kenyatta Havalimanı'nda herhangi bir ihlal bulunamadı. Ancak 4 Şubat 2021'de ilginç bir şey oldu. Maastricht'e inen bir uçağın iniş takımlarında 16 yaşında Kenyalı bir çocuk bulundu. 3 Şubat'ta Jomo Kenyatta Havalimanı'nda uçağa sızmış ve Hollanda'ya kadar sağ salim gelmeyi başarmıştı. Bir gün hastanede kaldıktan sonra taburcu edilen çocuk Hollanda polisine, uçağa yürüyerek bindiğini ve uyuyakaldığını, daha iyi bir hayat için Kenya'dan ayrılmak istediğini söyledi. Jomo Kenyatta Havalimanı yetkilileri ise olayla ilgili bir açıklama yapmadı.