Paylaş
İlk öğrenim döneminde “noktaların bir araya gelerek oluşturduğu bir tasarım elemanı” olarak tanıdığımız “çizgi”, geleneksel resim sanatında bir temsil aracı olarak yer alıyor. Sanat eğitiminin ve resim sanatının en temel öğesi olan çizginin iki boyutlu olma halinden farklı bir tanımı ve yapısıyla karşılaşıyoruz bu sergide. Portre, figüratif resim ve manzara resmi gibi türlerde gerçekliğin temsili olarak varlığını gösteren çizgi, bu sergide bir temsil aracı olmaktan çıkıyor. Görsel sanatlar pratiğinde somut olmayanın soyut olması gerektiği algısının da yıkıldığı “Serbestlik Dereceleri” sergisindeki işler, doğanın içindeki çizgisel akışın oluşturduğu geometriden ya da makinelerden çıkan yapay bir akıcılığa uzanan bir çeşitlilik sunuyor.
Bir iletişim biçimi olarak dijital semboller
Yunt’un girişinde Berkay Tuncay’ın ve Sümeyra Bakır’ın işleri karşılıyor bizi. Tuncay’ın mekânın girişindeki camda yer alan “Pasif Agresif Şiirler” isimli serisi, her gün vakit geçirdiğimiz telefonların ekranındaki sosyal medya ile buluşturuyor bizi. Tuncay bu dijital sembolleri yeniden düzenleyip dönüştürerek oluşturduğu metin benzeri yapılar ile bizi iletişim biçimlerimiz üzerine düşünmeye davet ediyor. Sümeyra Bakır’ın düzen ve organizasyon hissi yaratan, ızgara benzeri çizimlerden oluşan “Yöntem ve Rastlantılar” isimli diptik çalışması ise bir yazı ve okuma aracı olarak kullandığımız defterleri akla getiriyor. Düzen kurma iddiasındaki aygıtların tutarsızlıklarını, bozulmalarını ve çatlaklarını gösteren bu ızgaralar yüzey üzerinde yapı ve rastlantı arasındaki ilişkileri araştırıyor.
Organik çizgilerin akışı
Tayfun Erdoğmuş tuval üzerine bitki, pirinç varak, akrilik ve kimyasal solüsyonlar ile oluşturduğu “40 Nokta” isimli çalışmasında, doğanın temsilini sunarak değil bizzat kendisi ile derinliği veriyor. Tuvalin üzerindeki bitkilerin üzerindeki organik çizgilerin rastlantısal yönelimleri, hemen karşısındaki Merve Karakoç’un “Otoportre” isimli yerleştirmesiyle benzerlik gösteriyor. Serum setlerinin içinde sanatçının kendi kanının akışına tanık olduğumuz devinim halindeki çalışma, sanatçının “ben” kavramına yönelik arayışına farklı bir perspektif getiriyor.
Mekân ve çizgi
Beste Saraç ve Dila Pirinç’in “Birkaç Adım Yukarı Çık, İlerle Sonra Kendini Bırak Kay” isimli yerleştirmesi, mekânın duvarında kâğıt bantlar ile yapılan bir kaydırak imgesinden oluşuyor. Parklar renklerin hâkim olduğu bu çalışma mekânın fiziksel özellikleriyle doğrudan bir ilişki kuruyor. Serginin bitiminde bu bantların çözülecek olması bu işin geçiciliğini vurgularken, çocuksu görünümüne rağmen cesur bir duruş sergiliyor. Bedirhan Kılıç “Işığın Haritası” isimli işinde Rouen Katedrali’nin üç boyutlu yapısının iki boyutlu bir temsilini gösteriyor. Gerçek mekânın sanal bir temsilini sunan fotogrametri görüntüsü, sanal arayüzler aracılığıyla mekânın farklı boyutlarını ortaya koyuyor. Kerem Özkan’ın “İsimsiz” adlı tek kanallı video yerleştirmesi farklı mekân deneyimlerini birbirleriyle ilişkilendiriyor.
Hareketli bilgisayar tabanlı bir animasyon video olan “İsimsiz” sanatçının yaşadığı ve gezdiği mekanların arasındaki sınırları eritiyor. Küratör olarak görmeye alışkın olduğumuz Ulya Soley bu sergiye “Konum Keşfi” ve “Yıldızlar Hizalanıyor” isimli iki baskı çalışmasıyla katılıyor. Bir uçak rotasını ve ışık hızının rotasını çıkaran bu görüntüleri gündelik yaşamımızda deneyimlemesek de bu çizgisel yapılar geride kalan ile geleceği tahmin etme arasındaki yolculuğa dönüşüyor.
Serbestlik Dereceleri sergisinin afişi de içerikle uyumlu bir şekilde tasarlanmış. Harflerin bizzat kendilerinin ve çizgisel yapısının bir mesela olarak ele alındığı afişin tasarımı Dilara Sezgin’e ait. Kâr amacı gütmeyen bir sanat ve etkileşim alanı olan Yunt’ta devam etmekte olan “Serbestlik Dereceleri” sergisi 11 Nisan’a kadar ziyaret edilebilir.
Paylaş