Paylaş
Ahmet Kutsi Tecer’in dizelerinde bahsettiği gibi “Gezmesek de tozmasak da o köy bizim köyümüzdür” dediğimiz nice güzel köylerimiz var ve benim yaş kemale erince bende de bir köy aşkı peydah oldu sormayın gitsin.
Yeni yerler görmeyi, keşfetmeyi çok seviyorum ama artık eskisi gibi büyük ve kalabalık şehirlere karşı ilgim azaldı. Zaten 20’li, 30’lu yaşlarımda görmek istediğim yerlerin çoğunu görme şansım oldu. Son 4-5 yıldır da gerek ülkemizde gerekse yurt dışındaki köyleri, küçük yerleşim yerlerini gezmekten acayip keyif alıyorum. Özellikle çok turistik olmayan gerçekten doğal güzelliğini koruyabilen yerlerden bahsediyorum.
Hani çocukken resim derslerinde defterimize çizdiğimiz küçük ahşap ev, bahçesinde ağaçlar çiçekler böcekler olan köylerden…
Arabaya atlayıp uzun mesafe yol alırken rotadan çıkıp öylesine köy yollarına dalıyorum, ya da bazen yanlış yola sapınca hemen geri dönmek yerine 'kesin güzel bir köy' bulacağım buralarda diyorum ve o yanlışa bile bile devam ediyorum.
Bir keresinde İstanbul’dan Samsun’a giderken yanlış bir yol ayrımından girdim sonra bir baktım Ankara Kızılcahamam sınırları içerisindeyim. Yol arkadaşıma dedim ki ‘Kesin çok güzel bir yerlerden geçeceğiz bak gör...”
Sonra kendimizi tarihi olduğu her halinden belli olan bir yerleşim yerinde bulduk. O bildiğimiz zincir marketlerden vardı yanyana ama hepsinin dışı ahşap ve tabelaları kahverengiydi. Arabayı kenara çekip bir köy kahvesine girip ‘Biz neredeyiz, buranın adı ne?” diye sordum. Hemen genç bir delikanlı “Burası Çamlıdere ablacığım, ilçemiz çok güzeldi tam bir müze cennetidir” dedi.
Çamlıdere benim sandığım gibi bir köy değilmiş ama Ankara’nın nüfus olarak en küçük ilçelerinden biriymiş. Adını sanını benim gibi ilk defa duyanların çoğunlukta olduğunu tahmin ediyorum. Üniversite’yi Ankara’da okumama rağmen adını bir kere bile bulmadığım bu yer o kadar hoşuma gitti ki daha önümde gideceğimiz 450 km kadarcık yoluma aldırmadan bu şirin beldeyi kolaçan etmeye karar verdik.
Burası resmen Ankara’nın gizli hazinesi gibi… Beypazarı gibi adını çok iyi duyuramamış belli ki ama etrafı gezerken tarihi yıkık bir duvardan bile müze yapan, tarihi dokusunu korumayı başarmış nadir yerlerden biri…
Burada yaklaşık 2.5- 3 saat geçirdik ve ilçede ne kadar müze varsa gezdik.
Kültür Evi, tren vagonundaki oyuncak müzesi, Semerkand evi, terazi müzesi,
Çamlıdere’nin simgesi haline gelmiş bu müzenin mimarisi de içindeki eserler de gerçekten görülmeye değer.
Fotoğraf: Çamlıdere Belediyesi
Bu müzenin içerisinde resmen zamanda yolculuk yaptık. Dünyanın dört bir tarafından sanat eseri gibi sobaların içinde kendimizi kaybettik.
Köy gezme umuduyla girdiğim ama bu müze cenneti çıkan beldeden o kadar çok mutlu ayrıldım ki memlekete döndüğümde anlata anlata bitiremedim. Buraya en kısa zamanda gezi düzenleyelim birlikte gezelim diye karar aldık hatta.
İmkanı olan herkese bu şirin beldeyi ziyaret etmelerini şiddetle tavsiye ediyorum, pişman olmazsınız.
Paylaş