Sokakta büyüyen hayaller... Benim oyuncaklarım sokakta aşkla yapıldı

Çocukluğum Karadeniz’in küçük bir sahil kasabasında geçti benim. Eski adı Gümenez yeni adı Yakakent olan bu şirin belde tabii o zamanlar bize bugünkü kadar şirin gelmiyordu. Televizyon tek kanallı, sinema yok, aquapark yok, Avm yok, şimdiki çocukların bir iki kere oynayıp kaldırıp attığı oyuncaklar yok… Ama bunlar olmadığı için yaratıcılıkta sınır tanımayan çocuklardık.

Haberin Devamı

Söylemesi ayıptır benim yaratıcılığım diğerlerine göre bir tık daha fazlaydı hatta.

O zamanlar iş teknik ve ev ekonomisi dersleri vardı ve en yeteneksizi bile bir şey öğrenirdi o derslerden. Makrome örme,  şiş örgü, kanaviçe, tahta oyma, demir dövme, seramik, boyama gibi pek çok alanda el becerilerimizi geliştirdik.

Bu derslerin dışında boş zamanlarımızda da kendimize oyuncaklar yapardık.

Salyangoz kabuklarından telefon, kıvamlı bulduğumuz çamurlardan heykeller, çam iğnelerinden hasır örgüler, kozalaklardan binbir türlü eşya, eskimiş kıyafetlerden bebek kıyafetleri ve daha aklıma gelmeyen daha bir sürü şey.

Bebek demişken 9-10 yaşlarıma doğru artık bakkallarda plastik bebekler satılmaya başladı. Ben o plastik bebekleri pek sevmezdim ama yine de bir süre oynadım onlarla. Tabii üzerinde bazı değişiklikler yaparak. Çünkü onlarla herkes gibi oynamayı sevmiyordum. 'Ayağında salla uyut, yemek yedir ninni söyle' pek bana göre değildi

Haberin Devamı

Mesela bebeğin kolunu kırıp alçıya alıyordum, ya da bir yerlerinden kesip üzerine salça sürüyor sonra da pansuman yapıp iğne iplikle dikiyordum. Bir gün iğne, bir gün aşı derken bir müddet sonra delik deşik oluyordu zavallı bebecikler…

Kendim sürekli kaza geçirdiğim, bir yerlerimi kırdığım ve kestiğim için bundan keyif oluyordum herhalde. Hep beni dikiyorlar biraz da ben dikeyim misali...

Sonra bebeklerden sıkılıp yine kendi imalatlarıma yönelmeye başladım.

Önce ev ekonomisi derslerindeki ödevlerimle başladım.

Bir derste 'Peluştan bir şeyler yapın getirin' demişti öğretmenimiz. Eve gidince anneme söyledim ama bana bir türlü peluş alınmadı o hafta. Komşu ilçede satılıyordu çünkü. Ben de annemler evde yokken belki bir şeyler bulurum diye evi talan etmeye başladım. Sonra çok güzel iki parça pelüş buldum ama o kadar güzel kumaşı vardı ki görür görmez 'Ben bununla penguen yaparım' dedim.

Aldım elime makası kestim biçtim bir güzel. Öyle ne kalıp var önümde ne patron çıkarma. Hayal gücü ve yaratıcılık yeterdi...

Sonra başka bir parça buldum, gagasını, gözlerini yaptım. O kadar güzel oldu ki öğretmenime göstermek ve övgüleri almak için sabırsızlanıyordum.

Haberin Devamı

Tam tahmin ettiğim gibi o da bayıldı ve bir hafta sonraki sergiye koyalım bunu dedi ve atölyedeki dolaba kaldırdı.

Annem ve babam da aynı okulda ilkokul öğretmeni oldukları için sergiye onlar da gelmişti.

Ben eserimi görüp 'Aman da ne güzel yapmışsın' diye övgü alacağımı beklerken annemim yüzünün değişik bir hal aldığını anladım. Yanıma gelip 'Ne yaptın sen' diye bir şeyler söyledi bana. Ben anlam veremedim olan bitene, o arada öğretmenim yanımıza geldi ve ‘ Sedef ne güzel penguen yapmış değil mi?” dediğinde annem bombayı patlattı.

Meğer ben annemin mantosunun kolundaki kürkleri kesmişim. Beni aldı bir gülme ama annem gülmüyor hiç, beton gibi…

Hemen üste çıkmak için ‘Kaç gündür peluş alın bana diye söylüyorum, alsaydınız o zaman, hem bunlar mantonun kolunda değildi ki yerdeydi’ diye cırladım.

Haberin Devamı

Annem daha fazla uzatmadı ama zaten penguen olarak çok daha güzeldi bu kürk parçaları… Hiç pişman değilim. Bugün olsa yine yaparım.

Okul dışındaki etkinliklerin haricinde da en çok inşaat işçilerini seyretmeyi çok severim. Kum ve çimentoyu karma, mala ile onu yayma, ıslak sünger ile sıvayı düzleştirme işlemini izlemek en çok keyif aldığım şeylerdendi.

Kaç defa ustaların ellerinden malayı alıp benim de bu işlemi yapmışlığım vardır. İşte bu nedenle evimde en ufak tadilat işi olsun hemen kolları sıvarım. (Malam yok ama spatulam ve tamir macunum var.)

Ahşap işine de ayrı bir sevdalıydım. Evimizin önünde uzanan Karadeniz kudurup durulunca sahile gargalak dediğimiz küçük dal parçalarını atar. Onlar toplanır, kurutulur ve genelde sobayı yakmak için kullanılır. Ben bu gargalaklardan da kendimce bir şeyler yapardım. Şimdilerde o kadar moda oldu ki müthiş şeyler yapanlar var bu odun parçalarından.

Haberin Devamı

Sokakta büyüyen hayaller... Benim oyuncaklarım sokakta aşkla yapıldı

Ortaokula giderken bizim evin arasında atölyesi olan marangoz amcanın oraya dadandım bir ara da. Hızarla tahtaya şekil vermesini hayranlıkla izler, talaş kokusuna bayılırdım.

Bir gün hem çimento hem de ahşap kullanarak bir ev yapayım dedim. Ortaya bu fotodaki eserim çıktı.

Sokakta büyüyen hayaller... Benim oyuncaklarım sokakta aşkla yapıldı

Önce gittim ağaçlardan ayrılan kabuklardan bıçakla kazıdım doldurdum bir torbaya.

Sonra deniz kenarından evimin etrafını çevireceğim büyük taşlardan ve eve giden yolu yapmak için küçük çakıl taşlarından topladım saatlerce…

Bahçesi için toprağı anneannemim evinin bahçesinden aldım. Geriye duvarı yapmak için çimento, çatısı için kiremit, yapıştırıcı ve tutkal kaldı.

Komşumuz Nami amcaların inşaatı yapılıyordu o zaman. Çimento, kum ve kiremiti oradan arakladım. (Hakkını helal eder inşallah, zaten bir lokma bir şeydi)

Haberin Devamı

Marangoza gidip çıta istedim, çitlerini çizdim ama benim kesmeme izin çıkmadı tabii... Behrem amca hızar darbeleri ile çitlerimi kesti ben de onu o müthiş talaş kokusu eşliğinde yine hayran hayran izledim. BAzılarını da testere ile ben kestim, ona izin verdi çünkü testere hızara göre daha az tehlikeliydi.

Sonra aldım tüm malzemeleri ve başladım ahşap evimi yapmaya.

Evde bir iki gereksiz dantel buldum.Yani bence gereksizdi :) Onlar evimin perdesi oluverdi. Biraz parça arttı onunla da hamak yaptım evin arka bahçesine…

Bir makara gözüme ilişti hemen üzerindeki iplikten kurtarıp kuyunun çıkrığını yapıverdim. Anahtarlıkta sarkan zinciri de sardım makaranın üstüne kuyudan şu çekmek için...

Sonra dedim benim evimin neyi eksik, hayal gücü sınır tanımaz. Bir de küçük havuz yapayım.

Siz bu fotoda görmüyorsunuz ama arka bahçemde bir de havuzum var yani. Önce betonunu döktüm. İyice kuruduktan sonra suyu mavi görünsün diye altına mavi naylon torba koydum ve doldurdum suyunu.

Sonra da çitlerini falan boyadım ve eserimle yıllarca gurur duydum. Bıraksam müteahhit olacağım o kadar güveniyorum kendime…

Şimdiki çocuklar çok zeki, çok akıllılar evet ama o kadar hazıra alıştılar ki yaratıcılıkları körelmiş durumda. Böyle bir şeyi yapacak ne sabırları var ne de zamanları…

Ancak çok isteyen olursa özel atölye çalışmalarında (daha havalı olsun diye de adına workshop diyorlar) yapabiliyorlar, tabii derslerden fırsatını bulabilirlerse...

Ben hala böyle şeyler yapıyorum, evde tadilat yapmak için sürekli bir şeyler çıkarıyorum kendime, kendimce yağlı boya çalışıyorum ve bunlarla uğraşırken kendimi çok iyi hissediyorum.

Hatta bir kaç yıl önce hazır satılan bir ev maketi aldım. Her şeyi içinde çatısına dizelecek kiremitler, çimentosu,kumu, malası, duvar taşları... Her şeyini kendin yapıyorsun ama böyle sokaktan toplayıp yapmak kadar keyif vermiyor asla...

Demem o ki, çocuklarınızın yaratıcılığını geliştirmek için, onları özgür bırakın, ev kirlenir ortalık batar diye sınırlar koymayın, tabletlere, oyun konsollarına bağımlı olmalarına izin vermeyin.

Benim gibi sokaktan çamur toplamasınlar inşaatlardan çimento aşırmasınlar ama bu tarz hazır kitler var, onlardan alın birlikte yapın, bir şeyleri tamir etmeyi öğretin, eskileri onarın. Emin olun hem size hem çocuğunuza çok iyi gelecek.

Günümüzde tüm uzmanlar çocuğun gelişiminde oyun ve oyuncakların çok önemli bir yere sahip olduğu konusunda hemfikir.

Uzman Klinik Psikolog Göksu Telmaç, oyunların, çocukların yaşam provaları olduğunu, bu nedenle özellikle yaratıcılıklarını ve hayal güçlerini ortaya koyabilecekleri oyuncaklara ağırlık verilmesi gerektiğini söylüyor ve şu tarz oyuncakları öneriyor:

“Yap-bozlar, bul-taklar, parmak kaslarını, el-göz koordinasyonunu geliştirecek farklı türde oyuncaklar, yazı tahtası, el kuklaları, oyun hamurları, müzik aletleri ve müzikli oyuncaklar, çocukların gelişimsel becerilerini eğlenceli şekilde geliştirecektir.”

Telmaç, çok küçük yaşlarda sahip olunan teknolojik alet ve oyuncakların çocukların yaratıcılığını ve sosyalleşmesini engelleyebildiğini, bu nedenle miniklerin teknolojik aletlerle mümkün olduğu kadar geç tanışmaları gerektiğini, bunun yerine doğada ve grupça oynayabilecekleri o

Yazarın Tüm Yazıları