Köy değil masal diyarı! Cotswolds bölgesinin gözbebeği Bibury

Ortaçağ’da geziniyorsun hissi yaşatan bu köy İngiltere Gloucestershire'ın Cotswolds bölgesindeki küçük bir köy.

Madem bu kadar önüme çıkıyor o zaman bu köy beni çağırıyor dedim ve geçen yıl Cotswolds bölgesindeki köyleri gezmek için tur satın aldım.
Cotswolds bölgesi, Gloucestershire, Oxfordshire, Warwickshire, Wiltshire ve Worcestershire kontluklarını kapsıyor ve İngiltere'nin güneybatısında yer alıyor. Londra’ya 2.5 saatlik bir mesafede.

Buraya düzenlenen turlar günü birlik oluyor genelde Uğradığı köylere ve turun toplam süresine göre fiyatı değişiyor ama ortalama 4000- 5000 TL civarı bir ücreti var. Ben 11 saatlik tura katıldım ki her köşesini doya doya gezebileyim diye.

Burford, Bibury ve Stow-on-the-Wold’da zamanımızın büyük kısmını geçireceğimiz tura ben aralık ayında katıldım. Soğuk, yağmur, çamur beni çok etkilemiyor ama üşüyen, yağmurda gezmekten hoşlanmayanların bahar aylarını tercih etmesi tavsiye edilir. Hem dönemde taş evlerin duvarlarını saran rengarenk çiçekleri, sarmaşıkları görme şansınız olur.

Ben size bu gezdiğim yerleri tek tek anlatmayacağım ama her metrekaresini görmeye değer olduğunu bilin yeter.

Gezdiğim yerler içinde en çok Bibury’ı sevdim. O köye bir kere daha gitmek ve sadece bir günümü ayırmak istiyorum.

Bourton-on-the-Water’da çok güzel ve orada en ilgimi çeken şey bir model köyün olması. Ülkedeki ilk model köylerden biri. 1936'da başladı ve 1940'ta tamamlandı.

Model, 1936'da 1:9 ölçeğinde ortaya çıktığı şekliyle Bourton-on-the-Water'ın özünü temsil ediyor.

Burada vaktimiz kısıtlı olduğu için bir cafede oturup çay içmek yerine bu açı hava müzesini gezmeye karar verdim. Giriş ücreti 200 TL civarı gibi makul bir fiyattı.
İstanbul’daki Miniatürk gibi köyün resmen tam maketini yapmışlar. Evler şahane. Her detayı muhteşem.Perdeleri, eşyaları,kapısı,bahçe demirleri, önündeki ağaçları... Gerçeğinden ayırması mümkün değil.

Bibury ise kelimelerle anlatılmaz. Gerçekten gezip görmeniz lazım. Bu köy, 14. yüzyılda inşa edilen ünlü Arlington Row evleriyle ün yapmış. Bu tarihi taş evler, birer sanat eseri gibi tüm ihtişamı ile yıllara meydan okuyor.

Coln Nehri'nin kıyısında yer alan köy o kadar sakin ve huzurlu ki derdi tasayı bir kenara bırakıp o masalın içine sürükleniyorsunuz.

Eğer olur da bir gün bu köyleri gezmek isterseniz, ayağınıza yağmur botları giyin, şemsiyenizi alın, üstünüzü kalın giyinin benim gibi sıçana dönmeyin.
Ben bu gezi boyunca yağmurda şemsiyesiz gezdim, üstümde mont vardı ama o kadar yağmuru mont ne yapsın içimdeki sweatshit sırılsıklam oldu. Yanıma yedek bir şey de almamıştım, 2.5 saat boyunca kollarımı birbirine değdirerek ısınmaya çalıştım.

Bir de o halde kaldığım otele dönmeden arkadaşımla buluştum. Portekizli arkadaşım Lina, sanki olanlardan haberdarmış gibi bana Londra temalı bir sweatshirt hediye almış, hemen oracıkta üstümü değiştirdim ve onun sıcacık sohbetiyle hem içim hem de vücudum ısındı.

O almayı çok istediğiniz çantayı, ayakkabıyı almayın, telefonunuz eski model olsun, dışarıda yemek yemeye daha az gidin. Onlara harcayacağınız bir miktar paray bir kenara koyun ve bu köye hayatınızın bir döneminde mutlaka gidin. Ve bence yalnız gidin, yanınıza kimseyi almayın 😊