Prof. Dr. Berkan Reşorlu
Prof. Dr. Berkan Reşorlu
Prof. Dr. Berkan ReşorluYazarın Tüm Yazıları

Prostat kanserinde erken teşhisin önemi

Prostat kanseri, erkeklerde en sık karşılaşılan kanser türlerinden biridir. Amerikan Kanser Derneği’nin verilerine göre, Batı toplumlarında her altı erkekten biri yaşamı boyunca bu hastalığa yakalanmaktadır.

Haberin Devamı

Ülkemizde ise erkeklerde akciğer kanserinden sonra en yaygın görülen ikinci kanser türüdür. Tüm dünyada kanser vakalarının yaklaşık dörtte birini oluşturan bu hastalık, toplum sağlığı açısından ciddi bir önem arz etmektedir.

Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, erkeklerin yaşam boyu prostat kanserine yakalanma riskinin %15-20 civarında olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu yüksek görülme sıklığına rağmen prostat kanseri kaynaklı ölüm riski %3 civarındadır. Bu çarpıcı fark, hastalığın erken evrede tanınması ve uygun tedavi ile büyük ölçüde kontrol altına alınabileceğini göstermektedir. Yani prostat kanseri erken teşhis edildiğinde yüksek oranda tedavi edilebilir bir hastalıktır.

Prostat kanserinin en önemli sorunlarından biri, erken evrelerinde belirgin bir belirti göstermemesidir. Hastalık genellikle ileri evrelere ulaştığında idrar yapmada zorlanma, sık idrara çıkma, kemik ağrıları gibi şikayetlerle kendini belli eder. Ancak bu aşamalarda tanı konulduğunda hastalık genellikle prostat dışına yayılmış olur ve tedavi süreci daha karmaşık hale gelir. Bu nedenle erken teşhis, hastalığın prostat dışına yayılmadan saptanması açısından kritik rol oynar.
Erken teşhis için en etkili yöntemlerden biri, düzenli olarak PSA (Prostat Spesifik Antijen) testi yaptırmak ve ürolojik muayenelere gitmektir. Hiçbir şikayeti olmayan erkeklerin bile, 50 yaşından itibaren yılda bir kez üroloji uzmanına başvurarak tarama yaptırmaları önerilmektedir. Ailede prostat kanseri öyküsü olan bireylerde ise bu taramaların daha erken yaşlarda başlaması gereklidir.

Prostat Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?

Prostat kanseri tanısı, birden fazla basamaklı ve dikkatli değerlendirme gerektiren bir süreçtir. Tanı sürecinin ilk adımı fiziksel muayene ve laboratuvar testleriyle başlar. Tanının ilk basamağını makattan parmakla yapılan prostat muayenesi (Dijital Rektal Muayene – DRE) ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) testi oluşturur. DRE sırasında doktor, parmakla prostat bezinin şekli, boyutu ve sertliği hakkında fikir edinir. Sertlik veya düzensizlik gibi bulgular, kanser şüphesini artırabilir. PSA ise, prostat hücreleri tarafından üretilen bir proteindir ve kandaki düzeyinin ölçülmesi, kanser açısından bilgi verir.

Ancak PSA testi tek başına tanı koymak için yeterli değildir. Çünkü PSA yüksekliği sadece prostat kanserine özgü değildir. İyi huylu prostat büyümesi (BPH), prostat enfeksiyonları (prostatit) veya idrar yolu enfeksiyonları da PSA düzeyini yükseltebilir. Öte yandan, düşük PSA düzeyine sahip bir kişide de prostat kanseri olabilir. Bu nedenle PSA testi bir ön tarama aracı olarak değerlendirilmelidir, kesin tanı aracı olarak değil.

Eğer DRE ve/veya PSA sonucunda prostat kanseri şüphesi doğarsa, bir sonraki adım multiparametrik prostat manyetik rezonans görüntüleme (mpMRI) olabilir. Bu gelişmiş görüntüleme yöntemi, prostat dokusunun detaylı şekilde incelenmesine ve şüpheli lezyonların saptanmasına olanak tanır. Şüpheli alanlar saptandığında, bu bölgeler hedeflenerek biyopsi yapılması mümkündür.

Prostat biyopsisi, prostat dokusundan ince iğneler yardımıyla örnekler alınarak mikroskop altında incelenmesini içerir. Biyopsi genellikle ultrason eşliğinde gerçekleştirilir. Elde edilen doku örnekleri patolojik olarak incelenerek kanserli hücrelerin varlığı araştırılır. Eğer kanser hücrelerine rastlanırsa, tümörün derecesi (Gleason skoru) belirlenir ve hastalığın evresine göre tedavi planlaması yapılır.

 

Yazarın Tüm Yazıları