Paylaş
Annemizi, babamızı, kardeşimizi, eşimizi, evladımızı ya da bir arkadaşımızı, akrabamızı kaybetmek ve ardından çaresizce bu kaybedişi kabullenip, hayata yeniden tutunmak hiç de kolay olmaz. Ne olursa olsun onların daima yanımızda olacaklarına inanır, ölüm gerçeğini yadsıyarak, sanki biz bu acıyı hiç yaşamayacakmışız gibi düşünürüz.
İnsanın en sevdiği, en güvendiği ya da en yakınındaki kişiyi kaybetmesi, bugüne kadar yaşanılanlarla, acı tatlı tüm paylaşımlarla vedalaşması, en önemlisi de yeniden hayata tutunup, kaldığı yerden başlaması bir süreç ister. İşte içimizden sanki bir parça kopmuş hissinin iyileştirilme sürecidir YAS TUTMA süreci…
İster yaşlılık veya kronik bir hastalığın ardından gelen bir kayıp ister terör, saldırı, cinayet, kaza gibi ani gelişen bir kayıp isterse tüm dünyayı bu günkü gibi etkileyen koronavirüs salgını olsun, her ölüm bize beklenmedik gelir ve acı verir. Yaşanılan derin üzüntüyü ve kaybın ardından yeniden hayatın dengesini kurabilmeyi başarmak hayata kaldığı yerden başlamak sabır ve zaman isteyen bir süreçtir. İlk şok atlatıldıktan sonra yaklaşık 40 gün içinde kabullenme aşamasına geçilir ve gerek fiziksel gerekse duygusal destek ile ölüm gerçeği ile yüzleşilir. Bir yıla kadar yas sürecinin daha hafifleyerek devam etmesi olağandır.
Yas sürecini herkes aynı şekilde mi yaşar?
Elbette yaşanılan kaybın nasıl gerçekleştiği yasın niteliğini de belirler. Yaşlılık ya da herhangi bir hastalık nedeni gibi nedenlerle gerçekleşen doğal ölümlerin ardından yaşanan yas ile ani, beklenmedik bir zamanda gerçekleşen, başka birisinin neden olduğu bir kaza, cinayet, saldırı ya da doğal afetler gibi travmatik ölümlerin sonucunda yaşanan yas farklıdır. Travmatik ölümlerin ardından yaşanan yas çok daha uzun süreli ve yoğun olur.
Sonuçta her ne sebepten olursa olsun, yas sürecindeki VAZGEÇEBİLME YETENEĞİMİZ; bir sonraki adımı atmaya hazır olmamız, çevrenin güvenli oluşu, çevremizdekilerin desteği ve geçmiştekileri bırakma sicilimizle doğrudan bağlantılıdır.
Yas tutmanın 2 evresi vardır:
1- Kriz dönemindeki KEDER: Yitimin ya da yitim tehdidinin (ölümcül hastalık tanısı gibi) olduğu anda başlar. Ölümle yüzleşmekten kaçınmak için YADSIMA, BÖLME, PAZARLIK, SIKINTI ve ÖFKE gibi savunma mekanizmaları çalışır.
Bir yitimden sonraki saatlerde; soluklarda daralma, boğazlarında düğümlenme, iç çekme gereksinimi, kaslarında gevşeklik, iştah yitimi, şok ve uyuşukluk içine girme, başkalarını uzak ve silik olarak görme, konuşmalarında özellikle ölmüş olandan bahsederken aşırı hassasiyet, hatta bazılarının ölen kişinin özelliklerini sergiledikleri de gözlenebilir.
Şokun şiddeti geçince; fiziksel tepkiler yoğunluğunu kaybeder, ölüm gerçeği yas tutanın içine işlemeye başlar. Kriz döneminde bilinç dışımız zaman kavramı tanımaz ve mantıksızdır. Savunmalar çöker, sonra yeniden canlanır. Bir dakika önce ölümle yüzleştiğimizi düşünürüz, bir dakika sonra ölmüş kişiyi yemeğe çağırmak için onun telefon numarasını çeviririz.
2- Ölümü kabul etmek
Yas sürecinin aşamaları
İNKÂR VE ŞOK: Başlangıçta, sevdiğimiz birinin ölümünü kabul etmek zordur, ölümün gerçekliğini inkâr edebiliriz. Yakınınızın ölümüyle ve genel olarak ölümle ilgili duygularınızı yakınlarınızla paylaştıkça, kabullenmek kolaylaşır.
PAZARLIK: Kayıp gerçeğinden kaçınma amacıyla yapılan bu son girişimde kişi Tanrı'yla pazarlık etme girişiminde bulunur. Bu aşamada temel düşünce "Evet, başıma gelenleri kabul edeceğim ama bazı şartlarım olacak" şeklindedir; artık kayıp kabul edilmeye ve kayıp sonrası yeni hayatın koşulları gözden geçirilmeye başlanmıştır.
KIZGINLIK: Sizi geride bırakıp gittiği, yaşamdayken yaptığı ya da yapmadığı şeyler için ölen kişiye kızgınlık duyabilir, bu kızgınlığınızı başkalarına yöneltebilirsiniz. Ölen birine kızgınlık duymak sizi dehşete düşürebilir, oysa olanları kabul ederek ve paylaşarak zaman içinde daha az kızgın olursunuz.
SUÇLULUK: Bir yakınınızı kaybettiğinizde, onunla yaptığınız ya da yapmadığınız şeylerden ötürü pişmanlık ve suçluluk hissedebilirsiniz. Yaşananları değiştiremezsiniz, hata yapmış olsanız da insani yanınızı kabul edin, kendinizi affedin.
ADALET ARAMA: Bu aşamada en çok sorulan soru şudur: "Neden ben?" Ölümün adaletsizliğine karşı çıkar ve yaşadığınız kaybın bir şeyin bedeli olup olmadığını anlamaya çalışır, bulamayınca isyan edebilirsiniz. Ölümü hak edilecek bir ceza değil, yaşamın akışının bir parçası olarak görmeye çalışın.
DEPRESYON: Başlangıçta büyük bir kayıp ya da boşluk hissi yaşayabilirsiniz. Ruh halinde düzensizlikler, yalnızlık duygusu ve sosyal çevreden uzaklaşma bunu izleyebilir. Yas tutan biri olarak eski halinize dönmek ve sosyal çevrenizde olup bitenlerle eskisi gibi ilgilenmek zaman alabilir. Unutmayın ki bu aşamada cesaret k verme ya da güven tazeleme gibi teselliler değil, acıya saygı ve sosyal destek yardımcı olur.
YALNIZLIK: Kaybınız nedeniyle sosyal yaşamınızda oluşan değişiklikler, kendinizi yalnız ve korku içinde hissetmenize neden olabilir. İnsanlarla görüşür, yeni arkadaşlar edinirseniz, bu duygularınız zamanla azalır.
KABULLENME: Kaybı kabullenme, ondan mutluluk duymak demek değildir. Kaybedileni unutmak ya da önemsememek de değildir. Tam tersine, durumun gerçek olduğunu kabul ederek, onunla başa çıkmaya çalışırsınız.
UMUT: Zamanla hatırlamanın daha az acı verdiği bir noktaya gelecek, geleceğe ve daha güzel günlere umutla bakmaya başlayacaksınız. Değiştiremeyeceğimiz gerçeklerle başa çıkmada kendinize zaman tanıyın.
Yas sürecinde ilaç tedavisinin yeri yoktur
Aslında ölümün doğallığı kadar geride kalanların yaşadığı yas süreci de doğaldır ve herhangi bir profesyonel desteğe ihtiyaç yoktur. Bu süreçte yaşanılan ölümü yadsıma veya suçluluk duygusu, öfke gibi duygular gayet normaldir ve kişinin yaşam dengeleri bir süreliğine bozulabilir.( yemek yiyemez, uyuyamaz, başka bir şeye konsantre olamaz vb. gibi)
Kayıp yaşayan kişinin acısını aktarmasına, duygularını paylaşmasına müsaade edilmeli, yaşadığı olayı defalarca anlatsa bile sabırla dinlenmelidir (Aslında bizim toplumumuzdaki cenaze ritüelleri kaybın kabullenilmesinde ve yas sürecinin atlatılmasında önemli yer tutmaktadır. Ancak pandemi sürecinde cenaze evi ziyaretlerinin kısıtlanması, acının paylaşılmasını ne yazık ki engellenmiştir).
Her aile üyesinin kayıp karşısında verdiği tepkiler farklı olabilir (erkeklerin ağlamaması gibi) Hatta aile, arkadaşlar, iş arkadaşları benzer bir kaybı tecrübe etmiş olsalar bile her kaybın etkisinin benzer olacağı anlamına gelmez. Yas sürecinde, diğerlerini memnun etmek üzere kaybın ne anlama geldiğini küçümsemekten kaçınarak geniş bir duygu aralığında yasın yaşanmasına izin vermek ve acıları yarıştırmamak önemlidir.
Kaybın ardından geri kalan aile bireyleri bu süreçte büyük değişim ve ani kararlardan kaçınmalıdır. Zamanla acılar hafifledikten sonra doğru karar verme süreci gelişecektir. Bu süreçte ilaç tedavisinin yeri yoktur. Çünkü ilaçlar duygularının körelmesine ve yasın doğal akışının engellenmesine neden olmaktadır. Ancak bazen kaybın şiddeti o kadar yoğun yaşanır ki, kişi yas sürecini sonlandırmakta zorlanabilir, ölümü kabul etme veya hayata yeniden tutunma evrelerine geçemeyebilir ve kayıpla anlamlı bir şekilde baş etmekte zorlanabilir.
İşte bu tür belirtilerin kişinin günlük aktivitelerini etkileyecek seviyeye gelmesi durumunda, ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi desteği önerilebilir.
Unutmamalı ki yas bir süreçtir, bir son değildir. Yasın amacı ne kaybı unutmak ne de tamamen başa çıkmaktır. Yasın amacı öleni hatırlamak, kaybın oluşturduğu değişiklikleri anlamak, hayata nasıl sarılacağına dair karar vermektir. İyileşme ilerledikçe üzüntü tamamen yok olmasa bile azalacak, hayata yeniden tutunma sağlanacaktır.
Paylaş