Paylaş
Fırlatılmak istiyor muyduk bize soruldu mu hiç sanmıyorum. Annelerimizin karnında içinde bulunduğumuz keseyi kaplayan zarla sınırlı sandık yaşam alanımızı, karşılaştığımız tek baskıda amniyotik sıvının basıncıydı. Sonra hoop ikinci bir fırlatılış ‘hoş geldin bebek’. Hoş mu gelmiştik gerçekten? Doğmayı ben seçmemişken neye seçim hakkım olabilirdi. Ağzıma dayatılan bir meme ya da bir kaşıksa oh karnım doyuyordu ama bugün menüde ne istersin diye sorulmuyordu. Ne yiyeceğimi bile seçemiyordum. Bu böyle çok sürmedi ne mutlu ki... Emeklemeye başladıkça hangi yöne doğru gideceğimi ben seçebilmeye başladım. Seçebilmek ne güzeldi yahu içimde zıplayan mutlu bir tavşan vardı sanki, sürekli emeklemek istiyordum. Sonra çıkardığım seslere verilen tepkilerle istemediğim bir yemeği yememeyi seçebildiğimi fark ettim.
Dünyaya fırlatılmıştım ama seçebilme özgürlüğüm vardı. Büyüdükçe özgürlüğümü keşfediyordum. Seçimlerimle birlikte sorumluluk almam gerektiğini ilk yatağımdan kendi başıma inmeyi seçmemle yere kapaklandığımda anlamıştım, canım acıyordu ama bu benim seçimimin bir sonucuydu. Oyuncakçıda annemin hangisini istersin diye sorduğunda seçtiğim o beyaz tüylü ayıyla eve giderken bu seçimle diğer mavi tavşandan vazgeçtiğimi de fark etmiştim. Her bir seçimle seçmediğim diğer ihtimalden de vazgeçiyordum. Seçmediklerimin de sorumluluğunu alıyordum. Seçeneklerim çoğaldıkça midemde buruk hisler oluşmaya başladı. Bu acıktığımda memenin geç gelmesiyle yaşadığım hisse benziyordu ama daha tatsızdı.
Sonraları öğrendim, bu karnımın ağrımasına sebep olan, birinin sanki kalbimi sıkıyormuşçasına acımasının nedeni, kaygıymış. Seçeneklerim ve seçmediklerim artık bir oyuncak aynın renginden daha çok yaşamımı etkiler hale geldikçe kaygılarım arttı. Seçimlerimin sonucunu bilmeme belirsizliği hiç de o kadar hafife alınacak bir şey değildi. Belirsizlik içimde acı titreşimler oluşturuyordu. Anne karnında karşılaştığım ilk element havanın hiç bu kadar zor ciğerlerimden çıktığına şahit olmamıştım. Seçeneklerim arttıkça kaygılarım artıyordu ve özgürlük artık keşfettiğim bir şey olmaktan öte kaçtığım bir şeydi. Daha az şey seçme ihtimali daha kaygısız ve güvenli geliyordu. Kendi güvenli alanımda kalmak için özgürlüğümden vazgeçtiğimi anlamam uzun zaman aldı. Kendi korkularımın tutsağı olmuştum. Bu büyük bir pişmanlık ve mutsuzluktu. Emeklemeye başladığında hangi yöne gideceğini seçebildiğini fark eden o küçük bedenin yaşadığını mutluluk neredeydi?
Paylaş