Güncelleme Tarihi:
Doç. Dr. Kamer, koronavirüs salgını sürecinde öğrencilerin derslerine çevrim içi olarak devam ettiğini hatırlattı. Bu dönemde öğrencilerin zamanının büyük bölümünü bilgisayar başında geçirdiğine dikkati çeken Kamer, "Öğrenciler ortalama 5 ila 8 ders saati bilgisayar başında kalıyor. Bu süreç bununla da kısıtlı kalmıyor. Öğrenciler, dersler dışında ödevleri ve proje çalışmaları için de dijital araçlarla birlikte oluyor. Tabii ders dışı kullanımlar da oluyor." dedi.
Salgın sürecinde internet kullanımının da arttığını vurgulayan Kamer, "Türkiye'de 62 milyon civarında internet kullanıcısı var. Bu rakam, geçen yıla göre 2,4 milyon civarında artış yaşandığını gösteriyor. Bu süreçte sosyal medya kullanımı da arttı. 54 milyon civarında sosyal medya kullanıcısı var. Bir önceki yıla göre sosyal medya kullanımında da rakamların bir hayli arttığını söyleyebiliriz." diye konuştu.
Ailelerin çocukları ile nasıl zaman geçireceğini bilemediği için dijital araçlara yönlendirdiğini dile getiren Kamer, şöyle devam etti:
"Salgın sürecinde aileler, 24 saat çocukları ile zaman geçirmek durumunda kaldı. Bu süreçte dijital araçların kullanımı arttı. Diğer bir açıdan baktığımızda, akşam işten geldiğimizde yemekten sonra televizyon açılıyor. Türk aile yapısında televizyon ortalama 12 saat açık kalıyor. Eş bir koltukta, diğeri başka bir koltukta telefonla zaman geçirirken, çocukların elinde tabletler var. Kimsenin kimseyle iletişim kurmadığı aileler görmeye başladık. Bu ciddi bir probleme dönüşüyor. Bunların önlenmesi için dijital diyet yapılmasını öneriyoruz. Dijital diyet dediğimiz şey, dijital araçlardan uzak kalmak. Kilo aldığımızda veya düzensiz beslendiğimizde nasıl diyet yapıyorsak bu gerekçelerden dolayı dijital araçlarla aramıza mesafe koymamız gerekiyor."
Yarıyıl tatili için velilere ve çocuklara önerilerde bulunan Kamer, "Salgın döneminde öğrenciler neredeyse günün yarısından fazlasını dijital araçlarla geçiriyor. Bu dönemde bilgisayar, tablet ve telefonla çok zaman geçirdiler. 23 günlük yarıyıl tatilinde çocukların dijital araçlardan tamamen uzak kalmalarını, yani dijital açlık öneriyorum. Dijital bağımlılık problem olmaya başladı. Kişinin yalnızlaşması, psikolojik problemler bunlardan birkaçı. Yetişkinler için de dijital araçlarla aralarına mesafe koymalarını, yani dijital diyeti öneriyorum." ifadelerini kullandı.
Kamer, beynin kendini toparlaması gerektiğinin altını çizerek, "Yapılan araştırmalar, 30 günlük diyet gerçekleştirildiğinde beyin aktivitelerinin normal seyrine döndüğü yönünde. Dolayısıyla iç huzur, sakinlik dediğimiz normalleşmeye yavaş yavaş dönüyoruz. 23 günlük dijital diyet ve açlığın beynimizin normal çalışmasını sağlayacağını düşünüyorum. Bu süreçte dijital açlığın yapılması, çocukların bilişsel ve zihinsel gelişimi açısından gerekli." diye konuştu.
Dijital araçların dengeli kullanılması gerektiğini vurgulayan Kamer, "Dijital açlık ve diyet döneminde aileler geçmişle ilgili anılarını, oyunlarını anlatabilir. Birlikte etkinlikler, yemekler yapılabilir, oyunlar oynanabilirler." dedi.
"Yarıyıl tatilinde dijitalleşme" uyarısı
Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Suat Kolukırık da Kovid-19 tedbirleri kapsamında çocukların uzun zamandır evde olduğunu, anne babalara büyük görev ve sorumluluklar düştüğünü söyledi.
Çocukların daha fazla sosyalleşmesi için dışarı çıkacakları izin saatlerinde oyun alanları içinde tutulması gerektiğini belirten Kolukırık, psiko-sosyal yönden onların gelişmelerini, yetenekleri doğrultusunda kabiliyetlerini keşfedebilecekleri alanlarda olmaları gerektiğini vurguladı. Aile içinde de güzel etkinlikler planlanabileceğini anlatan Kolukırık, şunları aktardı:
"Çocuklarla baş başa kalmak için bir fırsat olarak yeniden değerlendirilebilir. Velilerimizin bu süreci yorgunluk olarak değerlendirdiğini biliyoruz fakat bunu bir fırsat, geçiş dönemi, salgına karşı alınması gereken bir tedbir olarak görmek gerekiyor. İnsan sosyal bir varlıktır. Kovid-19 kurallarına uyularak oyun gruplarında bulunulmalı, geleneksel el sanatları yapılmalıdır. Her ne kadar dijital ortamın sunmuş olduğu zenginlikler olsa da yarıyıl tatilinde dijital ortamın dışındaki sosyal alanlara çocuklarımızı taşımak son derece yararlı olacaktır."
Çocukların korunaklı sitelere girip girmediğinden emin olmak gerektiğine işaret eden Kolukırık, bu konuda ebeveynlere sorumluluk düştüğünü dile getirdi.
"Dijital ortamları günlük maksimum iki saat kullanın"
Kolukırık, dijitalleşmenin artık bir zorunluluk olduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Dijital ortam olmadan gündelik işlerimizi yapamadığımız bir aşamaya geldik. Dijitalleşmeyi tatil süresinde azaltmak gerekiyor. Çünkü çocuklar derslerini çevrim içi aldıkları için dijitalleşmeyi yoğun şekilde kullandılar. Onları kendi doğal, sosyal ortamları içinde tutmalıyız. Oyunların bağımlılık yaptığını biliyoruz. Bugüne kadar yapılan birçok çalışmada savaş, kavga nitelikli ya da çocukların algısını daha olumsuz alana taşıyabilecek olan yapımların zarar verdiğini gördük. Anne babalar bu konuda biraz daha dikkat edebilirler. İçeriklerin nitelikleri konusunda yönlendirmelerde bulunabilirler. Geleneksel oyunlar oynanabilir, aile içi aktiviteler düzenlenebilir."
Aşırı teknoloji kullanımının toplum ve bireyin ruh sağlığına zarar verdiğine değinen Kolukırık, her bireyin özellikleri, farklı kullanım durumu olabildiğini ancak çocukların, dijital ortamları tatilde maksimum iki saat kullanmasının yeterli olacağını ifade etti.
Ailelere çocuklarıyla birlikte yemek yemeyi ihmal etmemesini öneren Kolukırık, şunları kaydetti:
"Okul başladığında daha yorgun olmamak için dijital mecraları az kullansınlar. Dijital ortamın bireyleri dinlendirdiğine dair bir veri yok. Kesinlikle beyni yavaşlattığını, yorduğunu ve dikkat dağınıklığına yol açtığını biliyoruz. Dijital ortamları yoğun kullanan çocuğun, normalleşme sürecinin başlamasıyla sosyal ortamlara katılımı çok daha zor olacaktır. Bilimsel çalışmalar da bunu destekliyor."