Güncelleme Tarihi:
Evlilikte aynı yastığa baş koymanın, ruhsal bağları güçlendiren bir sembol olabildiğini, ancak her gece yankılanan yüksek sesli horlamanın, bu huzuru bozan ve sağlığı tehdit eden sessiz bir tehlikeye dönüşebileceğini söyleyen Prof. Dr. Sinem İliaz, horlamanın sadece horlayan kişiyi değil, aynı yatakta uyuyan partneri de ciddi sağlık riskleriyle karşı karşıya bıraktığını vurguladı.
Bilimsel veriler de bu tehlikeyi doğruluyor. 2022 yılında Journal of Clinical Sleep Medicine dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, horlayan biriyle aynı yatağı paylaşan eşlerin uyku verimliliği düşüyor, REM evresine geçiş gecikiyor, uyku bölünmeleri artıyor.
Araştırmaya katılan çiftlerin yüzde 60’ı horlama nedeniyle farklı odalarda uyumayı düşündüğünü ifade ediyor. Prof. Dr. Sinem İliaz, horlamanın, çiftlerin sağlığını tehdit eden ancak çoğu zaman göz ardı edilen kronik bir sorun olduğunu söyledi.
Prof. Dr. İliaz, horlamanın yalnızca bireysel bir rahatsızlık değil, iki kişilik bir uyku bozukluğu olduğunu belirtiyor:
“REM evresi, yani beynin hafıza, öğrenme ve duygusal dengeyi sağladığı uyku fazı, horlama sesleri nedeniyle sürekli bölünüyor. Yanındaki eş, bu bölünmeleri fark etmese bile sabah yorgun, huzursuz ve odaklanma sorunu yaşayan biri olarak uyanabiliyor. Aslında horlama, sadece uykuyu değil, duygusal bağları da delik deşik ediyor.”
Horlama nedeniyle bölünen uykunun, zamanla bağışıklık sistemini zayıflattığını ve kalp-damar sağlığını riske attığını ifade eden İliaz, şu uyarıda bulundu:
“Uyku bütünlüğünün bozulması, vücudun onarım sürecini aksatır. REM fazının kesintiye uğraması, hem fiziksel direnci azaltır hem de ruhsal dengeyi bozar. Bu durum depresyon, yüksek tansiyon ve obezite gibi sorunların zeminini hazırlar.”
2021 yılında Nature and Science of Sleep dergisinde yayımlanan başka bir çalışmada, horlamaya maruz kalan eşlerde uyku verimliliğinde yüzde 25’e kadar düşüş tespit edilmiş; REM uykusu gecikmiş veya eksik yaşanmıştır.
Uyku eksikliğinin yalnızca bedensel değil, duygusal ve ilişkisel boyutları da olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. İliaz, horlamanın çiftler arasında çatışmalara yol açabileceğini vurguladı:
Sürekli uykusuz kalan eş, gün içinde daha sinirli, alıngan ve yorgun olur. Bu da iletişim problemlerini tetikler. Horlama, fiziksel sağlığın yanı sıra evlilik bağlarını da sessizce aşındırabilir.
Prof. Dr. İliaz, horlamanın çoğu zaman tedavi edilebilir nedenlere dayandığını belirterek, şu önerilerde bulundu:
Horlama sadece ‘rahatsız edici bir ses’ olarak görülmemeli; altta yatan ciddi bir uyku hastalığı, örneğin obstrüktif uyku apnesi olabilir.
Kilo fazlalığı, burun tıkanıklığı, sigara kullanımı ve uyku pozisyonu gibi faktörler horlamayı tetikleyebilir. Horlama şikâyeti olan kişinin bir kulak burun boğaz veya uyku hastalıkları uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekir. Ayrı odalarda uyumak geçici bir rahatlama sağlayabilir ama kalıcı çözüm tıbbi müdahaledir.
Toplumda horlamanın “normal” ya da “önemsiz” bir durum olarak görüldüğünü belirten Prof. Dr. Sinem İliaz, bu algının değişmesi gerektiğini vurguladı:
Her gece horlayan bir eşle birlikte uyuyan kişi, aslında kronik bir sağlık tehdidine maruz kalıyor olabilir. Bu nedenle sessiz kalmayın, birlikte çözüm arayın. Unutmayın, sağlıklı uyku, sadece beden sağlığının değil ilişkilerin de temelidir.